|

Filistinli Adanıa Shibli’den ‘Küçük Bir Ayrıntı’

1974 doğumlu bir yazar olan Adania Shibli, Can Yayınları’ndan çıkan “Küçük Bir Ayrıntı” adlı romanında Filistin’de yaşanan drama okurlarını tanık ediyor. Bir yandan Filistin edebiyat geleneğine ve ustalarına selam gönderen Shibli, bir yandan da kimseyi taklit etmeyerek kendi üslubuyla yeni bir dille romanını örüp, zoru başarıyor.

04:00 - 15/10/2021 Friday
Güncelleme: 21:01 - 14/10/2021 Thursday
Yeni Şafak
İki ayrı zaman diliminde geçen roman, 13 Ağustos 1949 günü, genç bir kızın, İsrail askerleri tarafından Nakab çölünde defalarca tecavüze uğraması ve öldürülmesiyle başlıyor.
İki ayrı zaman diliminde geçen roman, 13 Ağustos 1949 günü, genç bir kızın, İsrail askerleri tarafından Nakab çölünde defalarca tecavüze uğraması ve öldürülmesiyle başlıyor.
PEREN BİRSAYGILI MUT

13 Ağustos 1949.

İsrail’in resmen kuruluşunun üzerinden bir seneden biraz fazla zaman geçmiş. Hapishaneler, Filistinli Araplarla dolu. Binlercesi ise, boyunlarında bir daha asla geri dönemeyecekleri evlerinin anahtarı ve yanlarında birkaç parça eşya ile yollara düşmüşler. Bundan henüz hiçbirinin haberi yok ancak bazılarının yolculuğu henüz başlamadan bitecek, ya bindikleri küçük ve kalitesiz teknelerin batması sonucu denizlerde boğulacaklar ya da sınır boylarında vurularak toprağa serilecekler. Bazıları ise en ufak bir rüzgârda yerinden oynayan çadırlarda seneler boyunca yaşamak zorunda kalacak.

Adania Shibli, tarihin gördüğü bu en büyük trajedilerden birinin kurbanı olan Filistin halkının yeni nesil yazarlarından. 1917 yılında imzalanan Balfour Deklarasyonu’nun ardından açık bir biçimde sömürgecilik karşıtı bir kimlik ile sahneye çıkan Filistinli edebiyatçılar kısa öykü, şiir ve roman dallarında çok sayıda eser üretti şimdiye kadar. Tolstoy, Dostoyevski, Gogol gibi büyük yazarlardan yaptığı tercümelerle dikkat çeken Halil Beydes, “Mirasçı” adlı romanıyla aynı zamanda Filistin edebiyatının ilk romancılarından kabul ediliyor. Beydes, elbette yalnız değil. Necib Nassar, Halil Sekakîni, Cebra İbrahim Cebra gibi ilk dönem roman yazarlarının yanı sıra, Gassan Kenefani gibi Nekbe sonrası ortaya çıkan ve bu türde yazdıkları ile Filistin davasını duyurma konusunda büyük bir başarı elde eden yazarlar var. Hepsi de, edebiyatı Filistin ulusal kimliğine ait zengin tarih ve kültür alanlarıyla ilişkilendirerek toplumun hafızasını sürekli taze tutmak istiyorlar. Yani kimlik ve toprağa bağlılık motifleri daima ön planda. Bu da Filistin edebiyatının “savaşçı” bir edebiyat olmasına yol açan en önemli neden.

MEKAN ÖNEMLİDİR


Lev Tolstoy’un meşhur romanı Anna Karanina’nın girişinde bir sözü vardır. “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer” der ve şöyle devam eder; “Her mutsuz aile ise kendi tarzında mutsuzdur.” Halklarının verdiği büyük mücadeleyi, her Filistinli yazar işte tam da böyle kendi tarzında anlattı şimdiye kadar. Kuşkusuz, Filistin’in edebiyat tecrübesini inceleyen herkes, başka edebiyatlara kıyasla iki faktörün Filistin edebiyatına daha fazla etki ettiğini fark eder. Birincisi zaman faktörü. Filistin metninin belleğinde taşıdığı zaman... İkincisi ise mekân faktörü. Filistinli yazarlar için mekân yalnızca herhangi bir insanın yaşadığı yer değil, Filistin insanının yüreğinde yaşayan “mekân”dır. Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bu zaman ve mekân kavramını da beraberlerinde götürürler.

1974 doğumlu bir yazar olan Adania Shibli, Can Yayınları’ndan çıkan “Küçük Bir Ayrıntı”da hem bu köklü mirasa sahip çıkıyor, hem de kullandığı konu ve özgün roman tekniği ile övgüyü hak ediyor gerçekten. Bir yandan Filistin edebiyat geleneğine ve ustalarına selam gönderiyor, bir yandan da kimseyi taklit etmeyerek kendi tekniğini ortaya koyuyor. Yani bir yazar için zoru başarıyor.

İki ayrı zaman diliminde geçen roman, 13 Ağustos 1949 günü, genç bir kızın, İsrail askerleri tarafından Nakab çölünde defalarca tecavüze uğraması ve öldürülmesiyle başlıyor. Askerler öldürdükleri kızı kuma gömerek, soğukkanlı bir biçimde yollarına devam ediyorlar. Shibli’nin tüm bu yaşananları anlatırken kullandığı dil ve askerin çölde bir böcek tarafından ısırıldıktan sonra enfeksiyon kapan bedeniyle olan uğraşı, böceği bularak cezalandırma çabası ya da askerlerin genç kızın kokusundan tiksinerek, adeta saplantılı şekilde onu sürekli sabunlanmaya zorlamaları, kızın uzun saçlarını kısacık kesmeleri ve bu esnada kızın köpeğinin sürekli uluması gibi detaylar, tüyler ürpertici bir his bırakıyor okuyucu üzerinde. Kızdan geriye çölün ortasında alelacele kazılmış ufak bir çukur ve etrafa uçuşan siyah saç tutamları kalıyor sadece. Ve askerlerin bütün bunları çok doğal bir şekilde, içselleştirilmiş bir rahatlıkla yapmaları, Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı’nı getiriyor akla. Hepsi de, ruhlarında her kötülüğü yapmaya muktedir o güdüyle yaşayan, son derece sıradan tipler aslında çünkü. Eylemleri de sıradanlaşmış gözlerinde. Shibli’nin söylediği gibi “küçük bir ayrıntıdır” onlar için çöldeki bu çukur.

RAMALLAHLI BİR KADININ HİKAYESİ

Romanın ikinci bölümünde zaman atlaması yaşıyoruz. Ve Ramallah’lı ofis çalışanı genç bir kadın, uçsuz bucaksız Nakab çölünün kumlarına gömülen bu zavallı kurbanın peşine düşüyor seneler sonra. Aslında herkes biliyor, Filistin’de bu tür olayların çok da olağandışı olmadığını. Hatta bunu kahramanımızın ağzından da okuyoruz satır aralarında. Ama o bu durumu takıntı haline getiriyor ve arkadaşının yardımıyla bir araba kiralayarak onun kimlik kartıyla, gerçeği araştırmak için gizlice “İsrail”e gidiyor. Zira bu korkunç olay, tam da onun doğumundan 25 sene önce gerçekleşmiş. 1949 yılının 13 Ağustos günü çölde uluyan köpek, bu kez Ramallahlı genç kadının hikâyesinde çıkıveriyor ortaya. Aralıksız havlayan ve kadının sürekli uyanmasına neden olan köpeğin, aynı ıstıraba ikinci kez tanıklık ediyor gibi bir hali var.

Adania Shibli, tıpkı klasik bir müzik parçasında, örneğin Tchaikovsky’nin 1812 üvertüründe olduğu gibi, sona doğru giderek artan bir tempoyla okurun nabzını yükseltiyor. Farklı zaman dilimlerindeki iki farklı hikâyenin, bu denli ustalıkla kurgulanması ve birbirine bağlanması, sadece Filistin romancılığına değil dünya edebiyat literatürüne de önemli bir katkı.

Tabii ki, kitabın üzerimizde bu kadar sarsıcı bir etki bırakmasının en büyük mimarı Arapçadan yaptığı titiz tercümelerle alana çok büyük bir katkı sağlayan Prof. Dr. Mehmet Hakkı Suçin. Böylesine güçlü bir kalem, bu konuda yeterli liyakata sahip olmayan ellere düşseydi çok yazık olurdu gerçekten. Suçin, sadece öğrencilerine değil, bizlere de edebî eserlerin nasıl tercüme edileceği konusunda ders vermeye devam ediyor.

#​Filistin
#Adanıa Shibli
#Mehmet Hakkı Suçin
3 years ago