|

Gömleğin değil ruhun yalnızlığı

Mustafa Şahin uzun yıllar sonra Gömleği Yalnız adlı ilk öykü kitabıyla okurlarının karşısına çıktı. Gömleği Yalnız’daki öykülerin çoğunda yazar geçmiş ile çözülemeyen bir hesaplaşma ortaya koyuyor. Ancak öykünün merkezini geçmiş değil bugün oluşturuyor.

04:00 - 15/06/2020 Pazartesi
Güncelleme: 00:48 - 15/06/2020 Pazartesi
Yeni Şafak
Zamanlar ve dönemler arasında yaşanan kargaşa bir uyum meselesi halini alıyor.
Zamanlar ve dönemler arasında yaşanan kargaşa bir uyum meselesi halini alıyor.
MURAT EROL

Anonimleşen bir yargı olarak söylenegelen “yazdıkları kadar, yazmadıkları da önemli” meselesinin somutlaşacağı isimlerden birisi de Mustafa Şahin’dir. Yazdığında görünmezlik esvabını giyinir, yazmadığında yazıyor hissi verir. Yazdığında, onu ve yazdıklarını anlamak için gereken özel dikkat, yazmadığında yazmadığını fark edebilmek için de gerekecektir. Kendini göstermeme gayreti, sükuta sığınışı, sözün desibelini yükseltmeyişi, yazdıklarında dikkati zorlaması bir meziyet değil, doğal bir haldir Mustafa Şahin›de. Diğer yandan «yazarlık» sıfatı öyle ağır ve büyük sıfattır ki, elde kimse kalmaz sanılır. Bu titizlenmenin neticesi yıllarca biriken yazılar ve öykülerdir. Şimdi Gömleği Yalnız ile “bismillah” demesi bile dostları ve okurlarına rahat nefes aldırmıştır. Sonrası gelecektir, bu ilk önemli idi. Mustafa Şahin’i, o hiç heves etmediği ve yer bulmak hiç hırs göstermediği Türk öykücülüğü ve denemeciliğindeki yerinin tayini için şimdi uğraşsın tahlilciler, eleştirmenler ve diğer kalem erbabı. Daha öyküsüne gelmeden o öykülerin çağladığı dünyaya dair üç beş cümle kelam fazla olmasa gerek. Bunca yıl beklemek, bunca yıl hevese teslim olmamak, kendini geride tutmak, bunca yıl yazıdan kopmak için yüzlerce nedenle gece ve gündüz yaşamak, ardından bir kitapla yeniden başlamak... Anlatırken bile heyecanlanmamak elde değil, izlerken gerilmek, konuşurken çeki düzen vermek, cümle kurarken hazrolla kelimeleri serdetmek, açıldığında en engin denizin karşısında sığlaşma hissinden kendini alamamak... Mustafa Şahin’in kitabı ve yazması bu kadar önemli, bu kadar sahici, bu kadar derinlikli, bu kadar sarıp sarmalayıcı, bu kadar acıtıcı, bu kadar “ne oluyor” dedirtici, bu kadar ironiyi de aşan bir zeka ile muhatap olmanın heyecan vermesidir.

GEÇMİŞE DAİR İZLER


Gömleği Yalnız’daki öyküleri okuyan kimi okur ilk bakışta bir yanılgıya, nostalji yargısına düşebilir. Geçmiş zamanın anlatılması, her zaman nostalji değildir. Metne nostalji denilebilmesi için şimdiki zamanın kaybolması ve zamansal merkeziliğini kaybetmesi gerekir. Gömleği Yalnız’daki öykülerin çoğunda anlatıcı veya kahraman, geçmiş ile çözülmeyen bir hesaplaşma ortaya koyarken, diğer yandan öykünün zaman merkezini geçmiş değil şimdiki zaman oluşturuyor. Bu nedenle geçmiş anlatılarının bir nostalji algısı oluşturması mümkünken, Gömleği Yalnız’daki öykülerde nostalji karşımıza çıkmaz. Öykülerin şimdiki zamanla bağının kuvvetli bir şekilde sürmesi, geçmişin hesaplaşmaya, bir tür döküme dönüşür şekilde öykülerde yer alması öyküleri nostaljiden uzak tutmuş. Zamansal bir kayma ile karşılaşmıyoruz. Zamanlar arasındaki ayrımlar nostaljik geçişlerle değil, toplum ve insan değişimi hatta yozlaşmaları üzerinden konuluyor.

Bireysel geçmiş anlatısı, giderek genel sistem, kurulu/ verili/ yerleşik düzen ve işleyiş eleştirisi halini alıyor. Anlatıcı veya kahramanın bireysel tecrübeler üzerinden ortaya koyduğu muhasebe ve hesaplaşma, Türkiye’nin kuşak tecrübelerinin sorgulanmasına dönüşüyor. Dönem sorgusu her metinde bir şekilde karşımıza çıkıyor. Kahramanlar tabir caizse “uyumsuzluk” başta olmak üzere “mecnunluk” hatta kimi yerde bir tür “delilik” maskesi üzerinden eleştirilerini ortaya koyuyor. Kitaptaki her öyküde “uyumsuzluk” farklı bir yönü ile ortaya çıkıyor. Zamanlar ve dönemler arasında yaşanan kargaşa bir uyum meselesi halini alıyor. Özellikle anlatıcı/ kahramanların geçmişlerine dönüp bakmaları, muhasebeye girişmeleri, kendi zamanlarında bir uyumsuzluk olarak yansıyor. Bu bakımdan uyumsuzluk “gerçek” anlamıyla bir uyumsuzluk veya karakter “uyumsuzluğu” olmaktan çok, varolan bir çok söze, eyleme, kurala ilişkin beliriyor. “Uyumsuzluk” olumsuz bir anlam yüklenmekten ziyade, bir tür gerçekliğin gerçekliğinin sorgusu olarak beliriyor. Mevcut yapı eleştirisi olduğu kadar, hal ile de durumu ortaya koyuyorlar. “Yeni normal” önerileri yok, aslî normal (veya bu inanç) üzerinden konuşuyorlar. Dolayısıyla uyumsuzların uyumsuzluk nedeni kendilerinden doğmuyor; ortam, zemin veya zaman onlar ters bir mevziye iteliyor. Başka bir metinle bu ortalık üzerinden bir bağ kuruluyor; Kapandım adlı öyküde Selim çıkar karşımıza, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı ile bir bağ kurulur, romana bir yol açılır.

MODERN VE GELENEKSEL

Benzinsiz adlı öyküde, yeni ve uyum sorunu çeken derviş merkeze alınırken, tekkenin durumu resmediliyor, uyumsuzluk acemi dervişe kalıyor. Uyumsuzluk, kuşaklararası ya da dönemler arası olmaktan çıkıp, daha açık resmediliyor: Dergah çıkışı, müridlerin lüks araçlara doğru giderken; acemi dervişin belediye otobüsüne doğru yönelmesi, onca maneviyata dair sözden sonra, bir tür çelişki olarak resmediliyor.

Emret Toprağım, öykünün kendi imkanları içinde kalarak (denemeye, şiire yönelmeden) kaleme alınmış bir metin. Bu öyküde de bir uyumsuz anlatılmış. Burada bireysel uyumsuzluk aile, eğitim ve ortama yönelmiş durumda. Düzelü öyküsünde ise köydeki geleneksel kıdemler ve makamlar modern eğitimle, hatta Avrupa görmüş eğitimle karşı karşıya gelir. Modern’in hiç köy, kır, yerel bilmez tavrıyla tiradını atması karşısında köydekilerin halleri resmediliyor. Modern’in geleneksele karşı tavrının somutlaştırıldığı bir öykü. Haklı veya haksız, doğru veya yanlıştan öte hal bilmezlik modernin karakteridir, geleneksel ise, bir tür dil bilmez, genel olarak bilmezdir, zira o haldir, hal’in kendisidir. Öykülerin çoğunda bir şekilde karşımıza çıkan entelektüalizm, kariyerizm, klişe ve cilalı söz eleştirisi Sayın Efendim adlı öyküde net ve yoğun bir şekilde ortaya konuluyor. Yerleşik toplum alışkanlıklarının eleştirisi, dinî yapıların net bir fotoğrafının çekilmesi, söylemler vs. bir şekilde uyumsuz kahramanların çevresinde veya merkezinde yer buluyor. Yazar, denemeyi ve bu türün dilini ihmal etmiyor. Öykü ile deneme arasında sık geçişler dikkati çekiyor. Şiire bile kaydığı gözden kaçmayan metinlerde derinlere sinmiş bir ironi ve hüzün iç içe geçiyor. Yazarın dikkati, bir dönüştürme işlemini de harekete geçiyor; sıradan gelecek pek çok konu, söz ve olay söz silahına ve önemli bir meselenin şifre kırıcısına.

Mustafa Şahin’in uzun yıllar sonra bir kitapla okurunun karşısına çıkması, diğer metinlerinin akıbeti konusunda da merak uyandıracaktır. Okur, o yürekleri yakalayan denemelerin ve öykülerin akıbetini merak etmelidir, sadece merak değil talep de etmelidir.

#Mustafa Şahin
#Oğuz Atay
#Tutunamayanlar
4 yıl önce