|

Halit Refiğ’le yaşam zor ama muhteşemdi

Gülper Refiğ dünyada negatifleriyle birlikte yakılan ilk ve tek film Yorgun Savaşçı’nın yönetmeni, Ulusal Türk Sinemasının ortaya çıkması için yazıları, fikirleri ve filmleri ile büyük savaş veren, gerçek yorgun ama onurlu savaşçı eşi Halit Refiğ’i anlatıyor: “Şöhret veya parayla hiç ilgilenmeden, kendinden çok arka planda kalmış büyük sanatçılara sahip çıkıp onları topluma tanıtmayı amaç edinmiş ben duygusu olmayan bir dervişti. Dostlarımız şahidimdir. Onunla, engeller, dikenli yollarla dolu yaşamı paylaşmak zor ama muhteşem bir deneyimdi.”

Merve Akbaş
04:00 - 25/11/2018 Pazar
Güncelleme: 12:34 - 24/11/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Sedat Özkömeç
Fotoğraf: Sedat Özkömeç

Gülper Refiğ’in “Halit Refiğ - Ben “Aşk”ı Doğu’da Tanıdım , Batı’da “Ölüm”ü Gördüm” kitabı geçtiğimiz günlerde Yeditepe Yayınları tarafından basıldı. Kitapta Türk Sineması’nın en önemli yönetmenlerinden ulusal sinema akımının fikir babası Halit Refiğ’in yaşamına dair ayrıntılı bilgiler ve fotoğraflarla okura sunuluyor. Refiğ, “Halit Refiğ’in derdi meth edilmek, gösteriş veya kendi şöhreti değil, ülkesinin arka planda kalmış başka büyük sanatçılarını öne çıkarmak, toplumuna tanıtmaktı. Şahitlerimiz dostlarımızdır. Zor ama muhteşemdi” diyor.

Halit Refiğ ile evliliğinizin çok ilginç bir başlangıç öyküsü var bizimle paylaşır mısınız?

Biz aslında bir nevi geleneksel görücü usulünde evlendik. Müşterek dostlarımız o günlerde Aşk-ı Memnu filmine başlayacak olan eşime, piyano çalan Nihal rolü için beni tavsiye etmişler. Bir akşam yemeğinde bizi bir araya getirdiler. Ben gönülsüz gidip bu emrivakiden dolayı erkenden ayrıldığım o akşam Halit’ten ilk iş teklifimi aldım. Teklifi filmin müziklerini yönetmemdi. Bu iş devam ederken Halit Refiğ’in derin ve engin dünyasını da tanımaya başladım. Çekimler başladı, tanışmamızdan ancak iki ay geçmişti, filmin set amiri yanıma gelerek iki resim ve nüfus kağıdı gerektiğini söyledi. Bu dolaylı ve dünyada görülmedik bir evlenme teklifi tarzıydı. İş sonrası gittiğimiz Markiz Pastahanesi’nde çok kızgın ve şaşkın olan bana çok önemli bir çalışma içinde olduğunu ve uzun teşrifata zaman ayıramayacağını söyledikten sonra “üzülme beni sonra seversin” dedi. Aynen öyle oldu. Hayatında hiç kimseden bir şey istememişti. Benden de hayatımı ona adamamı istemeyecekti.

Halit Bey’e duyduğunuz hayranlık uyandıran saygı ve sevginin temelini ne oluşturuyordu?

Aynen Mevlana Hazretleri’nin sözünde olduğu gibi hep olduğu gibi görünen ve göründüğü gibi olan dürüst, güvenilir, vicdanlı, merhametli hepsinin de ötesinde onurlu ve alçak gönüllü bir insandı. Bu erdemlerin hepsine sahip oan bir insana rastlamak, yaşadığımız suni çıkarcı bencil dünyada mucize gibi birşey. Öyle değil mi?

TÜRKİYE’DE EN ZOR ŞEY VATANSEVER OLMAKTIR

Halit Refiğ Aşk-ı Memnu dizi filmi TRT de gösterildiği dönem seyirciden aldığı olumlu dönüşleri nasıl karşıladı?

“Türkiye’de en zor şey vatansever olmaktır” derdi. Batı’yı adeta bir kıble olarak kabul etmiş onun büyüklüğüne iman etmiş ve kendisini dinlerine küfreden kafir olarak gören alafranga elitlerin bu başarıyı ona geri ödetmek için nasıl çabalayacaklarını bildiği için bana “Vah zavallı yavrucuğum sen ne talihsiz kızmışsın” dedi. Bütün büyük öngörülerinde olduğu gibi ben bu sözden hiçbirşey anlamadım ama zaman içinde yaşayarak öğrendim. O yüzden sadece bizim kapıcı Ahmet Efendi “Halit Abi filmini çok beğendik, izliyoruz” diyince ilk defa yüzünde mutlu bir ifade gördüm. Asıl arzusu olan toplumuyla özdeşleşmek, onlara bir şeyler vermek ülküsü böylece gerçeleşmişti. Gösterişten nefret ettiği için onun mutluluk ölçüsünde şöhret veya para değil onur ve insanlık ön plandaydı.

Halit Refiğ Ben ‘Aşk’ı Doğu’ da Tanıdım, Batı’ da ‘Ölüm’ü Gördüm’deki bir alıntıda, “Acaba biz de itilip kakılmadan normal bir hayat yaşayabilecek miyiz?” diyorsunuz. Hiç pişmanlık duydunuz mu?

Mutluluğun huzurun cepte değil, beyinde olduğunu anladığınız zaman, yaşam gerçek anlamına, siz de huzura kavuşuyorsunuz. Canım eşimin çok sevdiğim “Ya huzur ya servet, ya maneviyat ya şöhret” sözü onun gerçek yaşam rehberiydi. Onu basından sürekli eleştiren, hakaret edenler bilmiyorlardı ki Halit Refiğ, şöhret veya parayla hiç ilgilenmeden, kendinden çok arka planda kalmış büyük sanatçılara sahip çıkıp onları topluma tanıtmayı amaç edinmiş ben duygusu olmayan bir dervişti. Dostlarımız şahidimdir. Onunla, engeller, dikenli yollarla dolu yaşamı paylaşmak zor ama muhteşem bir deneyimdi.


Asla şikayet etmezdi

Aşk-ı Memnu’dan sonra TRT’nin teklifi üzerine çektiği Yorgun Savaşçı filmi yakılarak imha edildi. Bu olay sizi nasıl etkiledi?

O tarihe kadar yirmi senelik meslek yaşamında öylesine büyük bir saldırı ve nefret çemberiyle tek başına savaşmak zorunda kalmıştı. Her zamanki öngörüsüyle başına birşeyler geleceğini biliyordu ama gaddarca negatifleri dahil fırınlarda yakılacak kadar bu işin ileri götürüleceğini elbette düşünemezdi. Üzüntüleri dertleri ile kimseyi sıkmamak için bunlarla kendi içinde hesaplaşmayı ilke edinmişti asla şikayet etmez hislerini belli etmezdi. Ben daha dışa dönük bir insan olduğum için bu dramı hem çok ağır yaşadım hem de dışa vurdum sanırım. Etrafımız, devlet tarafından lanetlenmiş kişiler olarak boşalmış telefonlar susmuş basında da nerdeyse gık çıkmıyordu. Askeri cunta ve efendileri bu asi adama son darbeyi vurmuşlardı.

Zor günümüzün dostlarıydılar

Halit Refiğ’in o zor günlerde yanında olmaya cesaret edebilen isimler oldu mu?

Gerçek dostlar işte bu kritik günlerde anlaşılıyor. Ali Saydam o günlerde yaşamımızın adeta bir parçası oldu. Eşime çıkardığı dergilerde yazı yazma teklifi getirdi. O dostluk hiç kesintisiz bugüne kadar devam etti. Bugün, Ali Saydam gazete yazılarında canım eşimden bahseden tek köşe yazarıdır. Meslek hayatında ise Türker İnanoğlu o yiğit yapımcıydı. Yaşamımıza hızır gibi girdi. Birlikte gerek ticari, gerekse sanatsal olarak çok önemli filmler gerçekleştirdiler.

Türker İnanoğlu yani Erler Film ile gerçekleştirdikleri filmler içinde Kemal Tahir’in romanından uyarlanan Karılar Koğuşu hak ettiği gibi ödüllendirilen istisnai bir film oluyor. Bu filmin karar aşaması nasıl gerçekleşiyor?

Eşimin Kemal Tahir hayranlığı ve uzun yıllar bu büyük yazarı gündemde tutmak için tek başına verdiği mücadele az çok bilinir. Oğuz Atay’ın Amerika’ya eşime yazdığı mektuplarında bunun örnekleri vardır. Kadir İnanır’ın Kemal Tahir’in kabadayı gençlik yıllarına benzerliğini bir film setinde dile getiren eşim, Kemal Tahir’in Karılar Koğuşu romanını çekmek arzusundan bahseder. Kadir İnanır bunu Türker Bey’e açmak isteğine de “ Yok söyleme, Türker bu konudan hoşlanmaz” der. Kadir İnanır yine de konuyu Türker Bey’e açar ve hiç tereddütsüz olumlu cevap alır. Film çekilirken Türker Bey Halitçiğime “Sen Kadir’e benim bu konulardan hoşlanmadığımı mı söyledin?”der. Halit de, “Evet aynen öyle düşünüyordum yanılmışım” cevabını verir. Film canım eşimin yaşamında gerek aldığı ödüller, gerek büyük gişe başarısı, gerekse basında çıkan övgüler bakımından onu en çok onurlandıran filmi oldu. Türker İnanoğlu’nun usta yapımcılığı bilge sinemacılığı da bir kez daha ispatlanmış oldu.


Oğuz Atay kimsenin gündeminde yoktu

Yerli yabancı önemli isimlerin yer aldığı bir dost çevreniz var. Halit Refiğ’in etrafında toplanan bu özel insanların onda buldukları özel bir vasfı var mıydı?

Halitciğim dürüst onurlu kendi kültürüyle barışık vicdanlı insanlara saygı duyardı, bunlar ister yerli, ister yabancı olsun fark etmezdi. O tarihlerde Metin Erksan da, Oğuz Atay da, Kemal Tahir de, Adnan Saygun da asla hak ettikleri ilgiyi görmüyor hatta “ecnebi” aydın çevrelerinde dışlanıyorlardı. Saygun da, Kemal Tahir de mutlaka tanınıyorlar ama yurt dışından destekli ünlü sanatçıların aldığı övgüler onlardan esirgendiği gibi adları bile anılmıyordu. Oğuz Atay ise hiç ama hiç gündemde yoktu. Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Halitciğim kocaman yüreği ve vicdanıyla hem evini hem de gönlünü bu herkesten önce farkettiği büyük ruhlu sanatçı/ düşünürlere açar ve onlarla yaşanan anlar bize kelimelerle anlatılmaz mutluluk, coşku yaşam sevinci verirdi. Pahalı lüks restoranlar, pahalı giysiler, şatolar, malikanelerde asla elde edilemeyecek bir lüks. Madde değil mana zenginliğine servetine sahip olmak zordur. Önce bedel ödeyeceksiniz.


Çay bahanesiyle mesleği öğrendi

Halit Refiğ’in bilinçli olarak sinemacı olmaya karar verişi nasıl başlıyor?

1952’de Robert Kolej’de mühendislik eğitim alırken, ailesine karşı çıkıp sinemacı olmaya karar vermiş. O yaz Necip Erses Ses Stüdyosuna gidip “Burada çalışmak istiyorum ve hiçbir ücret talep etmiyorum” diyerek, çay kahve servisi işine başlıyor. Boğaz’ın keyfini çıkarmak yerine bütün yaz o karanlık havasız stüdyoda bila ücret çalışıyor. Yaşamında hiç bir zaman kolaycı ve fırsatçı olmadı hep ağır işçiliği, tercih etti. Maksat sinemanın teknik altyapısını öğrenmek. O tarihlerde Türkiye’de henüz akademik sinema eğitimi yok. Sami Ayanoğlu’nun “Allahaısmarladık” filminin montaj ve seslendirme işlerini yaptığı odaya çay kahve bahanesiyle o kadar çok girip çıkıyor ki Sami Ayanoğlu sinirlenerek ona “at sineği” lakabını veriyor. 13 yıl sonra “Haremde Dört Kadın” filmini çekerken başrol oyuncusu Sami Ayanoğlu olur. Önce eşimi hatırlamaz, Halitçiğim hatırlatınca kısa bir tereddütten sonra kahkahalar gelir. Bu kez “at sineği” Sami Ayanoğlu’nun yönetmeni olur.

#Halit Refiğ
#​Gülper Refiğ
#Türk sineması
5 yıl önce