|

Hayat damarlarını dolaşan şiir: Tahirülmevlevi’nin Molla Câmî tercümesi

Tahirü’l Mevlevi’nin Molla Cami’den yaptığı iki tercüme eser Büyüyenay Yayınları tarafından kitap olarak basıldı. Mustafa Kirenci’nin yayına hazırladığı kitaptaki ilk tercüme Besmele Risalesi diğeri ise Mir’atü’l-Akaid. Bu iki eserin tercümesi sırasıyla 1946 ve 1950 yıllarında ilk defa İslam Mecmuası’nda tefrika edilmiştir.

04:00 - 15/11/2020 Pazar
Güncelleme: 22:39 - 14/11/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Tahirülmevlevî, arkasında Mevlana yolunun birikimi bulunan bir çizginin, son temsil edici isimlerinden biri.
Tahirülmevlevî, arkasında Mevlana yolunun birikimi bulunan bir çizginin, son temsil edici isimlerinden biri.
ÂLİM KAHRAMAN

Biz, hayat damarlarında şiirin de dolaştığı bir medeniyetin çocuklarıyız.

Tahirülmevlevi’nin Molla Cami’den yaptığı Besmele Manzumesi ve Mir’atü’l-Akaid Tercümesi’ni okurken bunu bir kere daha gördüm. Kitap Büyüyenay yayınları arasında çıktı. Başlatılmış olan Tahirülmevlevî Külliyatı içinde. Yayına Mustafa Kirenci hazırlamış.

Tahirülmevlevî, arkasında Mevlana yolunun birikimi bulunan bir çizginin, son temsil edici isimlerinden biri. Bir Mesnevîhan. 1940’ların sonlarına kadar, âdâbı üzere, Süleymaniye ve Laleli Camilerinde Mesnevî okutmuş müstesna bir şahsiyet (Bu dersleri takip edenlerden biri de o sıralar lise öğrencisi olan Orhan Okay’dır). Mayasında şiir ve sanat var. Gençlik çağlarında girdiği basın hayatından ömrü boyunca kopmamış, dergi ve kitaplar yayımlamıştır. Döneminin entelektüel hayatı içinde bir yer tutmuş, Mehmet Âkif başta olmak üzere asrının ele gelir şair, yazar ve ilim adamlarıyla mesai arkadaşlığı yapmıştır. Bir gönül ve dava adamı olmuştur.


Molla Câmî, Horasanlı. Câmî adı, ona, Câm şehrine nispetle verilmiş. Divan sahibi bir şair, dönemin klasik islam ilimleriyle matematik, astronomi gibi diğer ilimlerini kişiliğinde biraraya getirip yoğurmuş bir şahsiyet (Herat’a gittiğinde, Ali Kuşçu’nun, kendisine Astronomiyle ilgili sorduğu zor sorulara zorlanmadan cevap vererek hayranlığını kazanmıştır). Ayrıca Sadettin Kaşgarî ve onun halefi Hâce Ubuydullah Ahrar eliyle maneviyât yolunun bir halkası olmuştur. Hayatının son döneminde, bulunduğu Herat şehrinde Sultan Hüseyin Baykara’nın kendisi için yaptırdığı medresede Arap dili ve edebiyatı, hadis ve tefsir dersleri okutmuştur. İleri yaşlarında burada vefat etmiş (1490), Hüseyin Baykara, Ali Şir Nevâî gibi ileri gelenler cenazesinde bulunmuştur. Yakın dost ve öğrencilerinden olan Ali Şir Nevâî ve Süheylî ardından birer mersiye yazmışlardır.

FATİH SULTAN’LA YAZIŞMIŞ

Molla Cami, döneminde Fatih Sultan Mehmet’le de yazışmış, Konya’ya kadar gelmiş, Fatih’in ölümü üzerine onunla görüşmesi mümkün olmamıştır. Konya’da Mevlana’nın kabrini ziyaret eder. Mevlânâ için söylenen ünlü dize de Molla Cami’ye aittir:

“Nîst Peygamber velî dâred kitab”
(Peygamber değildir ama kitap sahibi bir velîdir).

Sözünü ettiğimiz risalelerinde Molla Cami hem şair, hem de eğitici kişiliğiyle varlık gösteriyor. Asılları Farsça olan bu eserler manzum olarak kaleme alınmışlardır.

Bir iç âlem zenginliğini yüklenmiş olan şiir, Medeniyetimizin geçmiş asırlarında, bir söyleyiş biçimi olarak, hayatın içinde, bazı hizmetlere de koşulmuştur. Bunların başında eğitim gelir. Manzum söz, sahip olduğu vezin ve kafiye gibi ahenk unsurlarıyla, bilginin genç dimağlarda kolayca yer etmesine bir vasıta olarak da kullanılmıştır. Başta bazı lugatlar (sözlük) olmak üzere yine bazı ilmihal kitapları, fetvalar, feraiz kitabı gibi ders kitapları manzum olarak yazılmıştır. Bunlar ilk elde kolayca ezberleniyordu (eğitimde “ezber” günümüzde bir hayli aşağılandı; halbuki yerinde kullanılmak kaydıyla “ezber” de eğitimin yararlı bir parçasıdır).

Tahirülmevlevî, çevirisinin başına koyduğu sunuş yazısında, Mir’atü’l-Akâid’i “muhtasar, müfîd ve manzum” (öz, faydalı ve şiirleştirilmiş) olarak tanımlıyor. Bu eser, adından da anlaşılacağı gibi bir “akâid” kitabıdır. Dinin inanılacak ve kalben tasdik edilecek ana meselelerini içerir. Kısaca söylersek bir “amentü” kitabı. Allah’ın varlığı ve birliği, melekler, peygamberler ve onlara gelen kitaplar, ahiret yolculuğu gibi meseleler. Tahirülmevlevi, sade ve anlaşılır bir Türkçe’yle, düzyazı halinde, her beytin ayrı ayrı anlamlarını aktarıyor. Bu aktarmları yaparken bazen küçük açıklamalar (şerhler) da koyuyor. Bir örnek vereyim: Allah’ın “bir”liğini ifade eden “Hest bî töhmet-i şümâr yeki/ Nist ender yegânegiyeş şekî” beytini “Sayı töhmetinden berî olarak birdir ve birliğinde şek ve şüphe yoktur” diye Türkçeye aktarıyor ve şu açıklamayı getiriyor: “Bu beyt ile ‘kul hü vallahü ehad’ âyetine işaret ediliyor. ‘Vâhid’ ile ‘ehad’ın ikisi de bir demektir, fakat aralarında fark vardır. Vâhid denilince bunun ikincisi olmak hatıra gelir. Fakat ‘ehad’ ikincisi tasavvur ve tevehhüm edilemeyen ‘bir’ demektir ki Cenâb-ı Hakk’ın birliği böyledir” (s. 29).

EKLENMİŞ NOTLAR

Sözü edilen kitabı kaleme alanın şiir (söz) ve ilimle donanmış, kemal sahibi müstesna bir şahsiyet, olduğu, buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılmış olmalı. O zaman “muhtasar”lığına rağmen eserin sade ama derin olduğunu söyleyebiliriz. Onu Türkçe’ye çeviren Tahirülmevlevî de bu yönünü göz önünde bulundurarak, eserin kısa olmasına rağmen çevirisinden başka bir de şerhe ihtiyacı olduğunu söylüyor. Sonra da ekliyor. “Şerhini de âlimlerimizden biri yapacak olursa din-i İslâma hizmet etmiş olur.”

Tahirülmevlevi’nin eklediği notlar arasında dikkat çeken birine de işaret ederek bu yazıyı bitirmek istiyorum. “Kitaplar”a îmân konusunu içeren beyitlerden biri Kur’ân-ı Kerîm’i şöyle vasfediyor: “Onun lafzı da mânâsı da mucizedir. Onun gibisini yapmak asla halkın elinden gelmez.” Bu çeviriyi yaptıktan sonra şu dipnotu düşmüş Tahirülmevlevî: “Türkçe Kur’an tercümesi namazda okunur!’ diyenlere ibret.” Bu sözler, çevirinin yapıldığı 1940’lı yılların acı bir aktüalitesiyle yüzleştiriyor bizi. 1930’lu yıllarda başlayıp 1950’li yıllara kadar devam eden bu tartışmanın inanalar katında nasıl bir iç yarası olduğu “bahs-i diğer”dir. Yaptığı Kur’ân tercümesi işinde Mehmet Âkif’in gözünü yıldırmıştı.

#Mehmet Âkif
#Molla Câmî
#Tahirülmevlevi
3 yıl önce