Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millet Kıraathaneleri açacağız” dedi ve bir tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. Tartışmaları anlamak için kelimenin toplumda çağrıştırdığı anlamlarına inmek gerekiyor. Biz de öyle yaptık. Kıraathane bugünkü dilde okuma evi demek. Ancak ilk başlarda okuma evleri olarak kurulan kıraathaneler zamanla iskambil, tavla, okey gibi oyunların oynandığı kahvehaneye, kahvehaneler da kafeye dönüştü. Şimdi kıraathane deyince aklımıza ne yazık ki vakit öldürülen kötü anlamı geliyor. Azıcık tarih, edebiyat, kültür ve siyaset tarihi bilgisi olanların aklına ise kıraathane denince ‘Marmara Kıraathanesi’ ya da bilinen eski adıyla Küllük geliyor.
ÜSTADLARIN MEKANI
1958 tarihinde Beyazıt’ta açılan Küllük, 1984’e kadar gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin bir araya geldiği bir yer oldu. Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Ziya Nur Aksun, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Mehmet Niyazi Özdemir, Nevzat Yalçıntaş, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Rasim Cinisli, Sadettin Ökten, Erdem Bayazıt, Ergun Göze, Ahmet Kabaklı, Üstün İnanç, Dursun Gürlek, Gürbüz Azak kıraathanenin müdavimlerindendi. Bugün kentin insanları vakitlerini öldürmeden nerelerde nasıl değerlendiriyor diye sokağa çıktık, bugünün yazarlarının, akademisyenlerinin, öğrencilerinin bir araya geldiği mekanlarda çayımızı yudumladık. Gördük ki günümüzün entelektüelleri Mihrimah, Abbara, Müzelik, Çaycı İzzet Efendi, Nevmekan’da buluşuyor. Daha çok kütüphane gibi hizmet veren Merkezefendi Millet Kıraathanesi ders çalışmak veya araştırma yapan gençlerin uğrak yeri oluyor.
24 SAAT AÇIK
İlk durağımız Zeytinburnu’ndaki Merkezefendi Millet Kıraathanesi oldu. İlk olarak organik pazar olarak inşa edilen bu bina kütüphaneye dönüştürülmüş. Burası, bilge mimar Turgut Cansever’in çizdiği en son proje aynı zamanda. İçeride 20 bin adet kitap bulunuyor. Kitapların birçoğu bağışlarla bir araya getirilmiş. Etrafı camlarla çevrili yüksek tavanlı oldukça ferah bir mekan olan kıraathane yedi gün yirmi dört saat kesintisiz hizmet veriyor. Günün belirli saatlerinde çorba, çay veya kahve ikramları oluyor. Üyelik sistemiyle çalışan kıraathaneye sıra numarası alıp giriş yapabiliyorsunuz ve bazı kurallara uymanız isteniyor. Mesela bir saat içinde 25 dakika mola yapabiliyorsunuz. Yoğunluk oluştuğundan zamanı daha iyi kullanmak adına böyle bir kural konmuş. Merkezi kullananlananların çoğunluğu öğrencilerden oluşuyor. Merkezin sorumlusu Selahattin Öztürk, şu anda 12 bin üyeleri olduğunu, 2 bin 300 üyenin Zeytinburnu’ndan, kalanın İstanbul’un diğer ilçelerinden geldiğini söylüyor.
İÇİNİ DOLDURMALIYIZ
“Kıraathane kütüphanenin yerini alacak bir kavram değil” diyen Öztürk sözlerine şöyle devam ediyor: “Farklı bir konsept uygulanabilirse okuma kültürünün gelişmesine ve kütüphanelere bir basamak teşkil edecek diye düşünüyorum. Kıraathane kavramının içinin iyi doldurulması gerekiyor. Erdoğan’ın çay ve kek ikramı siyasi çevrelerden tepki aldı. Ama meseleye oradan bakmamak gerekiyor. O işin biraz magazin kısmı. Ben de arkadaşlara şaka yapıyorum kekin çok çeşidi var herkese aynı keki veremem diye. Burada çay çorba ikramımız oluyor. Bir arada yaşama kültürünü geliştirmek önemli olan. Burası her görüşten insanın faydalandığı bir yer.”
İHTİYACIMIZ VAR
Merkezin daimi kullanıcılarından Elif Aşçı ve Semih Parlak ile sohbet ediyoruz. İkisi de lise mezunu, üniversiteye hazırlanıyorlar. Aşçı, merkeze Sefaköy’den geliyor. Parlak, Fatihli. Merkeze geçen yaz tatilinden bu yana geldiğini söyleyen Aşçı, “Sabah çok erken saatte geliyorum, kalabalık olduğu için yer bulmakta zorlanıyorum. Ders çalışmak için buraya gelmemin sebebi burada masaların tek kişilik olması. Kütüphane içinde dikkati dağıtacak unsurlar yok. İkramlardan memnunum. Yakında cami olması da tercih sebeplerimden biri” diyor. Parlak iki yıldır gidip geldiği kıraathaneyi şöyle anlatıyor: “En sevdiğim kütüphane burası. Evden daha çok buraya geliyorum, sabah gelip akşam çıkıyorum. İstediğim zaman sabahlıyorum. Gece genelde geç çıkıyorum. Tek sorun bazen aşırı kalabalık oluyor. Demek ki insanların böyle yerlere ihtiyacı var. O yüzden her belediyenin yapması gerekiyor, birkaç tane açılsa burası rahatlar.”
REKABET EDEMEYİZ
İkinci durağımız Üsküdar’da açıldığı günden beri insanların ilgisinin giderek arttığı, her masasına bir yazarın adı verildiği ve üzerinde mutlaka birkaç tane kitabın olduğu Mihrimah Kahve oluyor. Mekanın işletmecisi Ahmet Kurt aynı zamanda yayıncı olduğundan kitaplara ayrı bir kıymet veriyor. Burada bulunan kitapların hepsi onun seçtiği kitaplar, yani gelişigüzel raflara dizilmiş değiller. Zaten çoğu zaman da raflarında değil masalarda dolaşıyor kitaplar. Okumakta hiç gözü olmayan bile siparişini beklerken gayriihtiyari kitabın sayfalarını çevirirken buluyor kendini. Kurt’a Millet Kıraathaneleri meselesini sorduğumuzda, “Kıraathane değil de başka bir şeyle gündeme gelseydi daha güzel olurdu, makaraya alındı. Tabiri caizse ölüyü diritmeye kalkmaya gerek yok, önemli olan niyetin gerçekleşmesi. Bunu da bugünün kavramlarıyla ifade etmek lazım. Kafeciler olarak bizim aslında çok işimize gelmese de toplum yararını düşünürsek güzel bir proje. Bizim işleri baltalayacaktır. Rekabet edemeyeceğimiz bir proje ama böyle bir geleneğin oluşması güzel. Ancak bunu birilerinin kuşa çevireceğinden endişeliyim, bir takım ihtiraslı insanların devreye girmesiyle ranta çevrilebilir” yanıtını veriyor.
GEÇMİŞİ GÜNCELLEMEK
Mihrimah’ta Ahmet beyle otururken mekanın müdavimleri yazar Ali Ayçil ve arkadaşı Atakan Mücahit Yavuz ile karşılaşıyoruz. “Mihrimah benim için birkaç açıdan uygun bir mekan. Temiz, hizmet kalitesi iyi, Marmaray çıkışına yakın ve bu sebeplede merkezi bir yer. Akşamları işten dönerken arkadaşlarımla buluşabileceğim, kitap okuyabileceğim, bir süre kafamı dinleyebileceğim bir mekan. Sahiplerinin kitaba verdiği değer, küçük bir kütüphanesinin olması ve müşterilerinin de bu çerçevede şekillenmesi Mihrimah’ı farklı kılıyor. Benim akşamları bir okuma saatim var. Düzeni bazen bozulsa da bu geleneğimi sürdürmeye çalışıyorum. Mihrimah öncelikle kitap okumak için gittiğim bir yer. Ama arkadaşlarla ya da gençlerle edebiyat konuşmak için de kullanıyoruz” diyen Ayçil, Millet Kıraathaneleri meselesine ise şu sözlerle yaklaşıyor: “Mekanları büyük ölçüde yaşam biçimleri, içinde bulunduğumuz yaş grubu, cinsiyetimiz, zevkler, şehrin dinamiği ve ihtiyaçlar belirliyor. Millet Kıraathaneleri, insanlara geçmişi güncelleyen bir mekan teklif ediyor. İyi niyetli bir fikir.Bu projenin rağbet görüp görmeyeceğini insanların alakası belirleyecek. Doğrusu mahallelerde başlangıçta bir karşılık bulabileceğini düşünüyorum ama uzun vadede bu mekanların kaderi, müdavimlerinin olup olmayacağına bağlı.”
MEKANLAR İNSANLARI DÖNÜŞTÜRÜR
“Üsküdar benim kendimi buralı hissettiğim birkaç semtten birisidir. İş çıkışı iskeleden indiğimde Abdülhak Şinasi Hisar’ın Çamlıca’daki Eniştemiz romanının Vamık Bey’inden ilhamla şu cümleler dökülür dudaklarımdan. “Oh, hele şükür. Bütün İstanbulluları aldattık, hepsinin elinden kurtulduk. Şimdi Mihrimah’ta bir çay içelim ve keyfimize bakalım.” (Üsküdarlılar için “karşı”, İstanbul tarafıdır.) Mihrimah, fethi görmüş ihtiyar Üsküdar’ın bir kasabadan kente dönüştüğünün işaretidir. Buranın müdavimleri de bu vakar, sadelik ve bilinçle hareket ederler. Bu, ayrıca mekanın insanları dönüştürme kabiliyetinin de göstergesidir. Mihrimah ve buradaki sayısı az birkaç mekân benim evimin avlusu gibidir. Eve girmeden önce biraz soluklandığım, taşın serinliğinde ruhumu dinlendirdiğim bir avlu gibidir” diyen Atakan Mücahit Yavuz, ise Millet Kıraathaneleri’nin yaygınlaşması durumunda önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyor.
KİTABI DEKOR OLARAK KULLANIYORLAR
Mihrimah’tan çıkıp Üsküdar’da Abbara Kahve’ye doğru yol alıyoruz. Abbara yazar buluşmaları, kitap okuma programları, atölyeleri, kitap kermesleri, lansmanları ile gündemde olan bir yer. Adeta bir kültür kampüsü. Nargile yok, tavla yok, okey yok, bangır bangır çalan bir müzik yok. Mekanın müdavimlerinin çoğu yazar veya edebiyat çevresinden. Mekanın sahibi Mustafa Yıldırım ile birlikte bahçede gölge bir masaya oturuyoruz. Geçtiğimiz yıl ağırlıklı olarak edebiyat etkinliklerine yer verdiklerini söyleyen Yıldırım, “Bu sene sanatsal faaliyetleri ön planda tutmak istiyoruz. Üsküdar’da çok fazla uygulama yok. Yazarlar çizerler devletin kamusal alanında kendilerini aslında rahat hissedemiyor, eleştirisini yapamıyor. Burası yirmi farklı fikir oluşumunun toplantılarını yaptığı bir yer. Piyasada kitap kahve diye bir konsept çıktı. Kitabın tamamen nesne olarak kullanıldığı kafeler... Bizim burada okuma oranı o tarz yerlere göre daha fazla. Kahve, pasta satmak için kitabı dekor olarak kullanıyorlar” diyor.
SESSİZLİĞE İHTİYACIMIZ VAR
Abbara’da oturduğumuz sırada yazar Atilla Yayla’nın da akademisyen arkadaşlarıyla birlikte toplantı yaptığını öğreniyoruz ve masalarına konuk oluyoruz. Millet Kıraathaneleri hakkında fikirlerini sorduğumuz Yayla, “Entelektüel bir ortamın oluştuğu, insanların ziyaret edebildiği, farklı görüşlerin bir araya geldiği muhitlere ihtiyaç var. İstanbul’un nüfusunu düşündüğümde böyle yerlerin sayısının az olması şaşırtıcı. Abbara Kahve benim bildiğim bu niteliğiyle ortaya çıkan istisnai yerlerden biri” cevabını veriyor. Uludağ Üniversitesi’nden Doç. Dr. Bengül Güngörmez ise kıraathanelerle ilgili şu yorumda bulunuyor: “Ben bu tarz girişimlerin devlet eliyle değil de daha aşağıdan, sivil kanattan yapılmasını daha doğru olur diye düşünüyorum. Elbette bizim gibi akademisyenlerin takıldığı mekanlar daha az ilgi görüyor. Bizim sessizliğe ihtiyacımız var. Ben bir akademisyen olarak kitapları tartıştığım yerde okey şıkırtısı veya müzik varsa konsantre olamam. Sessizliğin olmadığı yerde ne sohbet ne düşünce olur.”
KİTAPLA FOTOĞRAF ÇEKMEYE GELİYORLAR
Üsküdar’ın son yıllarda farklı kafelerin açılmasıyla ilgisi yükselen semti Çengelköy’e doğru uzanıyor yolumuz. Çengelköy’de kitap kafe desek değil, kıraathane hiç değil, trend mekanlara da sığdıramayacağımız birkaç kafe bulunuyor. Bunlardan birisi Yılmaz Koç’un işlettiği Müzelik. Mekanın içi o kadar fazla antika eşya barındırıyor ki Müzelik ismini layıkıyla taşıyor. Mekanın kendine has küçük bir kütüphanesi var. Saatlerce okumak için muhteşem rahatlıkta koltukları. İnsanın buraya gelip de tüm yorgunluğunu atmaması mümkün değil. Kütüphandeki kitaplar Koç’un kendi seçkisi. Müşterilerin armağan ettiği kitaplar da var. Buraya insanların daha çok kitap okumaya ve sohbet etmeye geldiklerini söyleyen Koç, “Okuyormuş gibi görüneyim, fotoğrafını çekeyim diyenler de var. Olsun. En azından kitap gördükleri zaman ilgilerini çekiyor. Kurcalayıp bakıyorlar” diyor.
MİSAFİRLERİMİ AĞIRLIYORUM
Müzelik’in iki müdavi İzzet Albak ve Gönül hanımla sohbet ediyoruz. Albak, mekan açıldığından beri bazı haftalar her gün bazı haftalar 3-4 gün geldiğini söylüyor ve ekliyor: “Aslında buraya kafe demek Müzelik’i sınırlıyor bana göre. Ben burasını evimin salonu gibi görüyorum. Diğer insanları da misafirlerim. Genelde sohbet ediyorum, sohbet edecek kimse olmadığında kütüphaneye karıştırıp kendime bir kitap seçiyorum.” Gönül hanım doğma büyüme Çengelköylü. O da Müzelik’e açıldığı günden beri her fırsat bulduğunda gidiyor. Gönül hanım Çengelköy’e dışarıdan gelen misafirlerini de burada ağırladığını söylüyor.
EDEBİYATA ÖNEM VERİYORLAR
Müzelik’ten ayrılırken yan tarafta bulunan Çaycı İzzet Efendi’nin önündeki masaların üzerine bırakılmış kitaplar ilgimizi çekiyor ve kendimize bir sandalye çekip oturuyoruz. Her masada bir tane Hüseyin Rahmi Gürpınar kitabı mevcut. Burası aslında bir çay evi. Dünyanın dört bir tarafından getirilen 80 çeşit çay, 1879 yılında Çay Risalesi’ni kaleme alan Seyyid Mehmet İzzet Efendi’nin usulüne göre demleniyor. Kendimize bir İstanbul Harmanı ısmarlıyoruz. İki müdavimin masasına konuk oluyoruz. Aslında çay sevmeyen ancak buradaki çay çeşitlerini çok seven Ceren Özcan, 3-4 ayda mekanın müdavimi haline gelmiş. Mekanın bir diğer müdavimi Umutcan Ekici. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan Ekici, “Buraya haftada dört kez ders çalışmak için geliyorum. Evde veya kütüphanede ders çalışmaktan caydırıcı birçok unsur var ama burası bana iyi geliyor. Sahibinin de edebiyata önem veriyor olması artı bir etken” diyor.
- Kütüphanesi bağışlarla toplandı
- Millet Kıraathaneleri’ne bir diğer örnek de Üsküdar Bağlarbaşı’nda 2015’te hizmete giren Nevmekan’ı verebiliriz. Gezimizin duraklarından birisi de burası oldu. Burası tarz ve mimari açıdan oldukça dikkat çekiyor. Geniş dinlenme alanı, büyük kütüphanesi sessiz ve rahat bir çalışma, kitap okuma ortamı sunuyor. Lezzetli menüsü de midenize hitap ediyor. Nevmekan Farsça ‘nev’, Arapça ‘mekan’ kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Yeni bir kahve fikrini de konseptini de kapsayan bir isim. Nevmekan, özel dekorasyonu ile kitapseverlerin vazgeçemeyecekleri sanat galerisi, sahne ve kitaplı kahve konseptiyle sabah 8’den gece 12’ye kadar açık. Raflardaki kitapların hepsi ise bağışlarla toplanmış. İstanbul Kitapçısı şubelerinden Zeyrek, Sirkeci ve Kadıköy de geniş ve ferah oturma düzeniyle kitapseverlerin uğrak yerlerinden. İçinde hem kitap satışı yapılması hem de uygun fiyatlı kafenin olması bu şubeleri cazip kılıyor.