|

Mehmet Akif bir denge adamıdır

Mehmet Akif: Tutuşmuş Bir Yürek Adanmış Bir Hayat adlı biyografi kitabını okurla buluşturan Alim Kahraman, Mehmet Akif’i tanımlarken “İstiklâl şairi olması elbette çok önemli, fakat bu tarafını belirginleştirmek için başka özellik ve kişilik zenginliklerini de görmemiz gerektiğini düşündüm. Uçlarda gezinen, sadece duygularıyla yaşayan tek kanatlı biri değildir o. Bir denge, orta yol adamıdır” diyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 15/12/2020 Salı
Güncelleme: 22:34 - 15/12/2020 Salı
Yeni Şafak
Alim Kahraman
Alim Kahraman

Mehmet Akif üzerine bugüne kadar çok fazla yazıldı. Farklı yönlerini öne çıkaran pek çok kitap kaleme alındı. Alim Kahraman ise bütün bu yazılanlardan, hakkında kaleme alınmış kitaplardan yola çıkarak titiz bir çalışma yaptı. Mektuplar, dergiler, gazeteler, anılar ve incelemelerin izini sürerek bugüne kadar gölgede kalmış belgeler ışığında yeniden Mehmet Akif’in biyografisini yazdı. Büyüyenay Yayınları arasında çıkan Mehmet Akif: Tutuşmuş Bir Yürek Adanmış Bir Hayat kitabının gölgesinde Alim Kahraman ile Mehmet Akif’in özellikle kültür sanat kimliğini öne çıkararak konuştuk.


Mehmet Âkif üzerine ayrıntılı bir biyografi kitabı hazırladınız. Mehmet Âkif üzerine yazılmış diğer biyografilerden bu kitabı ayıran nedir? Okura Âkif’in portresini çizerken neleri öne çıkardınız?

Âkif, bu milletin, İslâm medeniyetinin bir şairi. Yaşadığı yıllar -hem bizim, hem insanlık için- büyük savaşların, yıkılış ve kuruluşların yaşandığı bir dönem. O sahip olduğu yüksek sorumlulukla, bir dava adamı olarak elini taşın altına koymuş, adeta büyük bir şok geçirmekte olan insanımızı uyandırmak, bu şoktan kurtarmak için kendini öne atmıştır. Ona, daha o yıllardan itibaren “İslâm Şairi”, kurtuluşun “manevî önderi” denmiştir. Milletine bir “İstiklal Marşı” hediye etmiştir. Çok sevilip benimsenmiştir. Hakkında en fazla yazı ve kitap yazılan şairlerin/yazarların en başlarındadır Âkif.

Samimiyeti, yüksek şairlik gücü yanında Âkif’i tamamlayan başka özellikler de vardır. Çoğu yaratılıştan gelen bu özelliklerini (tevazuu, dostlarına sadakati, yüksek ahlak anlayışı) onun İslamla yoğrulmuş insanî kimliğini bir bütün halinde ortaya çıkarmayı hedefledim biyografiyi yazarken. İstiklâl şairi olması elbette çok önemli, fakat bu tarafını belirginleştirmek için başka özellik ve kişilik zenginliklerini de görmemiz gerektiğini düşündüm. Uçlarda gezinen, sadece duygularıyla yaşayan tek kanatlı biri değildir o. Bir denge, orta yol adamıdır. Bunu görmeye çalıştım.

Mehmet Âkif’in çocukluğundan gençliğine, oradan vefatına kadar uzanan dönemini kapsayan bir kitap var elimizde. Çok yönlü bu biyografi kitabından biz Âkif’in entelektüel kimliğini öne çıkarmak istesek neler söylersiniz?

Âkif, içinden geçtiği eğitim kanallarının, İstanbul terbiyesinin, çevresinin yoğurup şekillendirdiği bir kişiliktir. O, medreseyle modern okulların eğitim sisteminin içinden beraberce geçmiş (o dönemde bu mümkündü), buna özel dersler ve şahsî çalışmalarını da eklemiş, döneminin oldukça donanımlı bir “entelektüel”i olarak belirmiştir. Üniversitede müderrislik (hocalık) yapmıştır. Fakat buna rağmen sahip olduğu tevazuuyla o, sade bir hayat yaşamıştır. Hayatı boyunca burun yüksekliğine hiç tahammül göstermemiş, böylesi ortamlarla karşılaşırsa protesto etmek için ya susmuş, ya da sessizce orayı terketmiştir. Halkın, sade vatandaşın eğitimine ayrı bir önem vermiş, halk içindeki iç âlem zenginliğine sahip ârif insanları bulup çıkararak onlarla dost olmaya değer atfetmiştir. Bunların birçok örneği var hayatında, mümkün olduğunca kitapta onları da belirginleştirmeye çalıştım.


İKBAL İLE MISIR’DA BULUŞTU
Mehmet Âkif ile Pakistanlı düşünür şair İkbal’in (daha önce Yeni Şafak gazetesinde kaleme aldığınız bir yazınızda) Mısır’da görüştüklerini yazmıştınız. Âkif kitabınızı hazırlarken bugüne kadar gölgede kalmış Mehmet Âkif ile ilgi başka ne tür yeni bilgilere ulaştınız?

Evet bu konu (Akif’le İkbal’in yüz yüze görüşmesi) bilinmiyordu, bu araştırmalar sırasında bulduğum bir yazıdan öğrendim. Onu önce Yeni Şafak kitap ekinde yazdım, sonra biraz daha genişletip bir makale yaptım (Akif Salnamesi’nde çıktı). Ayrıca bu kitapta da yerini buldu.

Bu kitabı hazırlarken, Âkif’le ilgili en son bilgileri bir araya getirmeye çalıştım. Onları kitabın kendi düzeni içinde yeniden değerlendirdim. (Belki de kitabın kendine ait yeniliği bu değerlendirme açısı içinde saklıdır.) Bunlara ilave olarak dönem gazete ve dergilerinden yararlanarak bazı yeni bilgilere de ulaştım. Mesela Âkif’in Birinci Safahat’taki şiirlerinin Sıratımüstakim’den önce hangi dergilerde yayımlandığı konusu bunlardan biridir. Âkif’in dilci tarafını da fark edecek okuyucu. Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lugati’t-Türk diye bir kitabı vardır. Önemli bir eserdir. Âkif’in bu kitapla ilgisi pek bilinmez, ona dikkat çektim. Bunun gibi başka ayrıntılar da var, her okuyucu için farklı olabilir bu dikkatler.

RÜYASINDA MESNEVİ’Yİ GÖRDÜ
Kitabınızda Mehmet Âkif’in rüyasında kendisine Mesnevî hediye edildiğini ve ertesi gün de bir sandık hediye kitap arasında Mevlana’nın Mesnevisi’ni de görünce çok mutlu olduğunu yazmışsınız. Mehmet Âkif’in Mevlana ve Mesnevi ile kurduğu bağ üzerine neler söylersiniz?

Bu kitaptaki yeni bakış açısı içine dahil edilebilecek konulardan biri de budur bana göre. Âkif, dönemindeki İslamî uyanış hareketlerini yakından izlemiştir. Bunlardan Mısır ekolüyle ilgisi öne çıkarılır bazılarınca. Fakat o günkü Hint Müslümanlarıyla ilgisi de en az bunun kadar önemlidir. İkbal’in Hint yarımasında oynadığı rol, Âkif’in bu taraftaki rolünü andırır. Âkif İkbal’i Farsçası sayesinde yakından tanımıştır. Onun Mevlana’ya olan ilgisini, büyük hayranlığını görmüştür. Ancak Âkif Mesnevî’yi İkbal aracılığıyla tanımaz. Daha küçük bir çocukken Fatih Camii’nde Esat Dede’nin derslerine katılmıştır. Adana-Şam yıllarında beraber olduğu Mustafa Nuri Bey “Mesnevî bilir, edebiyat meraklısı” bir kişidir. Ankara Tacettin Dergahı’nda kaldıkları yıllarda güzel ney üfleyen bir Mevlevî Dedesi vardır komşuları. Zaman zaman karşılıklı ziyaretleşirler. O Dede Efendi Âkif’e bir nısfiye hediye eder. Tahirülmevlevî en yakın arkadaşları arasındadır Âkif’in.

Fakat yine de Mesnevî ile yakınlaşması, onu iki defa baştan sona aslından okuması, kendi yaptığı yorumları Mesnevî’nin şerhleriyle karşılaştırması Mısır yıllarındadır. O rüyayı da o sırada görmüş, ertesi gün Abbas Halim Paşa’nın eşi Hatice Hanım’dan bir sandık hediye kitap gelmesi bu rüyanın üstüne denk düşmüştür. Sandığı açınca ne görsün Âkif, en üstte tam takım bir Ankaravî şerhi!

MÜZİK VE RESİME İLGİSİ
Yine özellikle Mısır günlerinde zaman zaman dinlediği müziklerden, müzisyenlerden bahsediyorsunuz kitabınızda. Rikkat Kunt ise bir hatırasında Âkif’in kızı Suat’a resim dersi verdiğinden bahsediyor. Âkif’in (ve ailesinin) musiki başta olmak üzere diğer sanat dallarıyla ilişkisi nasıldı?

Âkif öncelikle şair elbette. Ancak diğer sanat dallarına da ilgi duyan bir kişiliği var. Aile içinde sanatkar ruhlu olan, kızı Suat daha çok. Ona küçük yaşta resim dersi aldırıyor. Önce Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’dan sonra Rikkat Kunt’tan.. Suat Hanım müziğe de meraklı. Âkif’in öğrencisi ve dostu Şerif Muhittin Targan, Suat Hanımı teşvik için ona bir keman hediye ediyor. Âkif, klasik Türk mûsıkisi yanında batı müziğini de anlayacak bir hale geliyor zamanla.. Bunlar da onun görünmeyen “entelektüel” kişiliğine dahil.

KUR’ANI HIFZETTİ
Mehmet Âkif’in hafız olduğunu ve Kur’an tercümesi üzerinde çalışırken yeniden Kur’an’ı hıfzettiğini yazıyorsunuz. Aynı zamanda Kur’an ile hemhal olması günlük hayatındaki ibadetleri de etkilediğini, evde Ramazan’da hatimle teravih kıldırdığını anlatıyorsunuz. Kur’an tercümesi çalışmaları Âkif’in günlük hayatını, edebî dünyasını nasıl etkiliyor?

Âkif’in İslamî duyarlığı öncelikle aile mirası. Babası ve annesi dini bütün insanlar. Babası Fatih Camii dersiamlarından. Temiz bir adam. Nakşi tarikatına bağlı. Hafızlığa başlaması küçük yaşlardadır. Araya hayat gaileleri girince hıfzını tamamlaması sonraya kalıyor.

Âkif bir tarikata doğrudan bağlı görünmüyor. Ancak devrin manevî odaklarıyla irtibat halinde. Kadiri (Çengelköy Havuzbaşı), Nakşî (Kelamı Dergahı), Rufaî (Üsküdar Sandıkçılar Dergahı) dergahları uğrak yerleri. Üsküdar Özbekler Tekkesi’ni de bunlara eklemek lazım. Şeyh Efendilerin çoğu arkadaşı. Ayrıca Mevlevîlikle ilgisine daha önce değindik.

Ancak Mısır’da Kur’an tercümesiyle meşgul olurken (bir taraftan da Mesnevî’yi mütalaa ediyordu bu sırada) iyice Kur’an’la halleniyor. Vakit namazlarına daha fazla titizlendiği gibi, Ramazanlarda hatimle teravih kıldırıyor evinde, çocuklarına. Bunların hoş hikâyeleri var kitapta. İstanbul’a son dönüşünde, ölümünden önceki altı ayda, hergün güzel sesli bir hafızdan Kur’an dinlemeden edemez bir hale geliyor.

Kur’an tercümesine ayırdığı uzun zaman dolayısıyla Âkif, yazmayı planladığı bazı eserlerini yazamamıştır. Fakat Kur’anla uğraşmanın manevî kazancı da çok yüksek olmuştur.

Mehmet Âkif İstanbul’a tekrar döndüğünden dostlarının üç gün sonra haberi olduğunu, hastane ve evinin ziyaretçilerle dolup taştığını anlatıyorsunuz. Âkif’in bir ömür yanında olan dost halkası arasında kimleri sayarsınız? Bu isimler Âkif için neyi ifade ediyor?

Âkif’in dostluğa verdiği değerin yüksek olduğunu söylememiz lazım. Onun dost ve sevenlerinin ne kadar çok olduğu İstanbul’a döndüğü son süreçte ziyaretine gelenlerin çokluğundan anlaşılmaktadır. Bir yerde bu sayının beş yüzün üzerinde olduğunu okudum. Onun dost çevresi halka halkadır. En iç dairede Ahmet Naim Bey, Abbas Halim Paşa, Ferid Kam, Ali Şevki Hoca, Fatin Gökmen, Tahirülmevlevî, Kuşadalı Ali Rıza Efendi gibi isimler vardır. Kendisinden sonraki kuşaktan Fuat Şemsi, Şerif Muhittin Targan, Şefik Kolaylı, Hasan Basri Çantay, Yozgatlı İhsan Efendi, Mahir İz, Hafız Asım Şakir sayılabilir. Kademe kademe genişler bu daire. Hepsini yazmak sayfalar alır. Akif, dostlarına sadakatiyle de bilinen bir isimdir.

Samih Rıfat, Midhat Cemal, Hikmet Bayur, Rıza Tevfik, Yusuf Akçura, Fazlı Faik gibi tam fikir mutabakatı içinde olmadığı dostları da vardır şairin. Onlar da Âkif’i hep takdir etmişlerdir.

#Mehmet Akif Ersoy
#Alim Kahraman
#Kitap
3 yıl önce