|

Modernitenin safraları

Zygmunt Bauman’ın modernite ve safraları alt başlığını verdiği Iskarta Hayatlar Türkçeye kazandırıldı. Kitap, tartıştığı konular bağlamında geçerliliğini yer yer yitirmeye yüz tutmuş olsa da hâlâ dikkate değer tespitleri barındırıyor.

Yakup Öztürk
04:00 - 12/09/2018 Çarşamba
Güncelleme: 18:27 - 11/09/2018 Salı
Yeni Şafak
Modernitenin safraları
Modernitenin safraları

Zygmunt Bauman, çağdaş dünya düşüncesine modernite ve postmodernizm meseleleri etrafında katkılar sağlamış önemli isimlerden biri. 2004’te Wasted Lives adıyla yayımlanan Iskarta Hayatlar yakın zamanda Osman Yener çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı. Kitap, tartıştığı konular bağlamında geçerliliğini yer yer yitirmeye yüz tutmuş olsa da hâlâ dikkate değer tespitleri barındırıyor. Söz gelimi X Kuşağı üzerine kurulu Iskarta Hayatlar. Oysa bugün çağın hızına paralel olarak yeni kuşak adlandırmalarıyla karşı karşıyayız. Bu, öte taraftan Bauman’ın kitabının temel iddiasını haklı çıkarıyor. Bir kuşağın dünyasını anlamadan onu ıskartaya çıkararak yeni hayatların servis edildiği dünyaya gözümüzü açıyoruz.

Tarihin son yirmi yılına aklı ererek tanık olanların yaşadığı dönüşüm insanlık tarihinin asırlarca yaşadığı dönüşümlere eşdeğer. Yirmi yıllık bir zaman diliminde sadece cep telefonlarının ortaya çıkışını ve geçirdiği yenilikleri insanlık geçmiş zamanlarda yüzlerce yılda yaşayamazdı. Böylesine korkunç hız, sanayi devriminin başlarındaki gibi insan gücüne dayanarak gerçekleştirilmedi. İnsan emeğinin azalmasına ters orantılı olarak ortaya çıkarılan ürün sayısı arttı. Bu da ihtiyaç fazlası gibi çirkin, ıskartaya çıkarılmış, bu da yetmezmiş gibi kalabalık ve yük olarak görülen insan kümeleri var etti. Zygmunt Bauman’ın modernite ve safraları alt başlığını verdiği Iskarta Hayatlar’ı, modernizmin kontrolsüzce yarattığı bu “yığınların” kültüre ve sosyolojiye verdiği zararı tartışan bir “atık” monografisi.

Bauman, çöp, atık, ıskarta, gereksiz ve ihtiyaç fazlası olarak sadece çağın insan yığınlarından bahsetmiyor. Modernite ile beraber tüketim kontrolsüzlüğünün artmasıyla neleri hangi psikolojik ve sosyolojik yansımalarla hayatımızdan çıkardığımızı tartışıyor ve hayatın dışına itilen herhangi bir nesnenin hayatın içinde ve dışında ne türden anlamlarla yüklü olduğunu tespit ediyor. Saç sözgelimi. Saçın kutsal ve büyülü sayılabilecek nitelikleri var, insanlığın neredeyse tamamı için. Oysa saç, kesildikten sonra öncesinde ona yüklenilen ne kadar yüce değer ve kutsallık varsa hepsi bir anda unutulur ve o bir “pislik”e dönüşür. Bu sadece bir örnek. Kitapta, atık insan ya da insan atığı kavramlarına yol almadan böylesine dikkat çeken benzetmelerle karşılaşıyoruz.

Modernizm ve moderniteyi konuşurken elbette modern öncesi insan ve toplumları da konuşmak gerekecekti. Bauman, bunu sıklıkla yaparak safrayı modern dönemde ne doğuruyor, modern öncesi dönemde ne, nasıl doğurmuyordu, gösteriyor. İnsanın mayasının karıldığı toprak ve onun hüküm sürdüğü tarım zamanında bir atık insandan da bahsetmek mümkün değildi. Neden? Çünkü, “Tarım devamlılığı hedefler: tohum yerini yeni tohumlara bırakır, koyun yeni koyunlara.” Devam ediyor Bauman: “Hiçbir şey yitip gitmez. Ölüm ve doğum birbirini takip eder.” Meşhur hikâyedir. İnsanlık, sanayi devrimiyle topraktan uzaklaştı ve büyük göçlerle, milyonların yer değiştirdiği ancak nereye gittiğini bilmediği yolculuklara çıktı.


“Homo Sacer”in hayatı

Atık insanların belki de atası homo sacer. Eski Roma hukukunda ilahi yasaların alanına girmeyen, insani yargının dışında olan diye tarif ediliyor, homo sacer. Onun hayatı, hem insani hem ilahi açıdan değersiz. Onu öldürmek suç değil, onu katletmenin bir cezası yok ancak ilahi bir amaçla kurban etmek de mümkün değil. Düzen ile kaos, hukuk ile hukuksuzluğun ilişkisi ne ise homo sacer ile yurttaşın ilişkisi de o. Tabii ki faydalı ile atık arasındaki ilişki de. Mülteciler mesela. Bu çağın atık insanları. Geldikleri ya da geçici olarak bulundukları ülkeye fayda sağlamazlar. Asimile olup, topluma karışmak istemezler. Bulundukları yerden geri gidemedikleri gibi ileri de hareket edemezler. Oysa modern insan sürekli hareket hâlinde olmak üzere tasarlanmış. Mülteciler, homo sacer’in bir şubesi olarak atık kalmaya mahkûmlar. Iskarta insan kümelerinin gittikçe artması ve onların ıskartaya çıkması için ellerinden geleni yapmakta bir an dahi tereddüt etmeyen modern çağ insanının tanışmak zorunda kaldığı yeni bir kavram daha var: güvenlik. Bu duygu yani güven duygusu her şeyden kuşkulanmanın adı. “Güvenin olmadığı bir ortamda, kesin delil bir yana, ‘delil’ fikrinin kendisi bile inandırıcı olmaktan uzaktır.”

Kitabın son bölümünde ebediyet ve geçiciliği tartışıyor Bauman. “Modernite öncesi hayat, doğadaki canlılar hariç her şeyde ebediyetin günbegün deneyimlenmesi idiyse, akışkan modern hayat günbegün her şeyin geçiciliğinin deneyimlenmesidir. Dünyada hiçbir şey değil ebedi olmak, kalıcı da değildir. Bugün yararlı ve vazgeçilmez görünen eşya, birkaç istisna dışında, yarının atığıdır. Hiçbir şey gerçekten zaruri, yeri doldurulamaz değildir. Doğarken üstünde ölümün damgasını taşımayan hiçbir şey yoktur; üretim bandından geçen her şeyin üstünde ‘son kullanma’ tarihi bulunur.”

Önündekine razı olmak out

Bir İngiliz kızının, hayatını öğretmenlik yaparak geçirmiş babasını antikahraman olarak görmesi de modernitenin safralarından. Genç kız, sırf güvenli olduğu için böylesi bir işe girip sonsuza dek o işi yapmak zorunda kalmasını belli ki ızdırap verici görüyor. Hayatları boyunca aynı işi yapan babaların artık çocukları üzerinde böyle tesirleri var. Şeylerin peşinden koşmak in, ağırdan almak, önündekine razı olmak out, diye nitelendiriyor Bauman bu durumu.

Durum böylesine can sıkıcı iken herkes potansiyel atık durumunda değil mi? Iskartaya çıkarılmamız ne zaman? Bu korkunun yarattığı arzu nesnelerine duyulan iştahla bitirelim: “Değişimin baş döndüren hızı bugün arzu edilen, arzu edilebilir olan her şeye yarının atığı damgasını vurarak değersizleştirirken, bu sersemletici, hızdan yansıyan hayat tecrübesiyle yakında kendisinin de ıskartaya çıkacağından korkan kişi arzu nesnelerine daha büyük bir iştah duyar ve değişim daha da arzulanır hâle gelir.”

Iskarta Hayatlar, kredi, borçlanma, plastik, AVM’ler, güzelliğin ontolojisi vs. meseleler etrafında moderniteye yaklaşan bir kitap. Yayımlandığından bugüne dünyada hayatları ıskartaya çıkaracak ve büyük insan atıklarını var edecek pek çok teknolojik ilerlemeyle karşılaştık. Yapay zekâ yok burada. Ya bir de o olsaydı. İnsanlık, 1800’lerin ilk çeyreğinden bu yana hızla kendisini “tehdit” edecek insan yığınları yaratıyor. Bugün, mülteci korkusu bu kitabın hikâyesi aslında. Batı, iki asırdır ektiklerini sınırlarını korku içinde gözleyerek biçmeye hazırlanıyor.

#Kitap Eki
#Yeni Şafak
#Modernitenin safraları
6 yıl önce