Türkiye’de bilhassa 1960 – 1980 arasından geleneksel İslami algıya, kabaca “halk İslamı”na karşı bir tepki, küçümseme ve yok sayma anlayışı baş gösterdi, yoğunluk kazandı. Bilhassa 80’lerden sonra “mevlid” üzerinden, halkın İslami bulduğu değerlere karşı gayri İslami vurgusu etrafında tepkiler doğmaya başladı. İslamcılık düşüncesinin doğuşuyla birlikte bidat ve hurafe vurgusu zaten iyiden iyiye İslamcı aydınların en önemli tezleri arasına girmişti. Cumhuriyet idaresi gerçekleştirdiği inkılapları bu tarihselliğe, yanlış din anlayışına ve bidatlara dayandırdı. Mevlid de İslam’a sonradan yerleştirilen, dini hiçbir gerekçesi olmayan Kur’an ve Sünnet’e dayanmayan bidatlardan biri olarak görüldü, “şiir” ve “etkinlik” biçiminde değerlendirildi. İslamcılar, Türkiye’de Süleyman Çelebi’nin yazdığı Mevlid’in sadece peygamberimizi öven bir şiir olduğu görüşünü dile getirerek bunun camide seslendirilmesinin hiçbir ibadet boyutu taşımadığını sık sık yüksek sesle dile getirdi.
Kitap bu bakımdan mevlidi farklı İslam coğrafyalarına yayma gayreti gösterirken Mevlid’in Şiilikteki “matem” ritüelinin bir sonucu olarak da şekillendiği tezini kuvvetli şekilde işlemeye gayret eder. Katz bu bakımdan Mevlid’in Fatımi’ler döneminde ortaya çıktığı hatta devlet tarafından desteklendiği görüşünü öne çeker. Şiilik’teki Kerbela anlatılarının Peygamberimiz için de uyarlandığı görüşü ne kadar sahici ve hakikati yansıtır bunu kitaptan tam manasıyla çıkarmak mümkün değil. Fakat Sünniliğin Fatımi Devleti’nin yıkılmasını Peygamberimiz’in doğduğu güne denk geldiği şeklinde yaptıkları hesaplamalar Mevlid’in Sünni alemde makbuliyetini katlar.
Fatımi’lerin desteklediği Mevlid’in ne derece etkili ve yaygın olduğu da tartışılması gereken bir konu.
Mevlid’in İslam ülkelerindeki mahiyeti, şefaat beklentisi, ağlamalar ve daha çok matem havasında etkinliklerin yürütülmesi açık söylemek gerekirse Türkiye’deki Mevlid mantığını hiç mi hiç yansıtmıyor. Çünkü Mevlid biz Türkler için ne bir matem ne bir sevinç ve kutlama vesilesi olarak idrak edilir; Mevlid anma, hatırlama ile birlikte bir araya gelmeyi karşılayan toplumsallığı içerir. Bu açıdan Mevlid’den hasıl olan sevap geçmişe gönderilir ki, bu şefaatten ziyade Kur’an-ı ve İslam’ı öne almayı içerir.