Paris şarkısıyla sesini milyonlara duyuran şarkıcı ve söz yazarı Riff Cohen, “Quelle Heure Est- Il” adını taşıyan üçüncü albümünü geçtiğimiz günlerde çıkardı. Cohen bu albümde yalnızlık, doğum, ölüm, kadınlık ve hayattaki anlam arayışını anlatıyor. “Albüm kapağı beni kırmızı bir halıyla kaplı kırmızı bir halıda yatarken gösteriyor ... Nereden geliyorum ve nereye gidiyorum? Aslında bilmiyorum. Benim için bu sembolizm, kendi köklerime mi güveniyorum yoksa aslında gelecek neslin kökleri miyim? Hangi gelenekler kaybolur? “Quelle Heure Est-Il” ... Saat kaç? “ sorusunun peşinden giden ve annesinin şiirlerini ve kendi sözlerini besteleyen Cohen, müziğini Ortadoğu ve Kuzey Afrika geleneksel müzikleri, oryantalizm, klasik Arap, yeni keşifler, hip-hop ve elektronik ile dokuyarak keyifli bir müzik kolajı oluşturuyor.
SEYİRCİ BENİM HEDİYEM
Türk dinleyiciler için Cohen’in ayrı bir yeri var. Çünkü sanatçı ne zaman Türkiye’ye konuk olsa biletler günler öncesinden tükeniyor. Sosyal medya platformlarındaki paylaşımlardan da bu sevgiyi görmek, ölçmek mümkün. Türkiye’de hatırı sayılır bir dinleyiciye ulaşan Cohen, “Benim için bu büyük bir hediye! Yabancı biri tarafından kucaklanmak gibi. Ama buradaki yabancı benim ailem oldu. Türkiye’de ilk kez sahne aldığımdan beri kendimi buraya bağlı hissediyorum” diyor.
Geçtiğimiz hafta çevrimiçi konseriyle sevenleriyle buluşan Cohen ile konser sonrası yeni albümünü, anneliğini, burayla olan bağını ve müzik serüvenini konuştuk…
Albümün adının benim için oldukça felsefik bir anlamı var. Zamanla ilgili. Quelle Heure Est Fransızca’da “saat kaç?” demek. Zamanın anlamını hiç anlamadığınızda, bu dünyadan ayrıldığınızda ya da anne olduğunuzda geceniz gündüzünüze karıştığında ya da korona karantina günlerinde olduğu gibi…
Bütün bunların hepsi halihazırda bende var. Ben kültürel bir karışımım. Geleneği de seviyorum moderni de. Her zaman değişen modayı da. Kökleri hala varlığını koruyan müzikleri de. Hepsi bir bahçe gibi ve ben bu bahçede oynuyorum. Hatta bazen bazı kökleri bilerek kesiyorum.
Albümde hala annemin sözleri var. İlham kaynağım duygulardır. Amacım duygularımı seslere ve kelimelere yansıtmak.
Son zamanlarda sevgili büyükannem Fortuna’yı ve büyükbabamı kaybettim. Sonrasında ortaya çıkan sessizlik karşısında sarsıldım ve “Geriye ne kaldı?” diye düşündüm. Anılar, kokular, özel yemekler, hikayeler… Bunlar çok kırılgan. Çok kolay kaybolabilirler. Eğer bütün bunları canlı tutmazsam çocuklarım çabucak unutacaklar. Bu da benim için çok büyük bir kayıp olur. İstediğim gibi tasarlayabileceğim yeni bir sayfam varmış gibi hissediyorum. Hoşlanmadığım şeyleri hayatımdan çıkarıp yaşam tarzıma ve çocuklarımı eğitme şeklime uyan şeyleri benimsiyorum.
Sevginin ifadesi her zaman daha geniştir. Bu tam da Batı akademisinde konuşmadığımız bir konu. Ve aynı zamanda bu benim için hala kendime sorduğum büyük bir soru. Hayatımı her iki dünya ile karıştırmaya çalışıyorum.
Çok şey…Hayattaki varlık ve hayatın anlamı daha da netleşti. Dünyayı annelerin kontrol etmesi gerektiğine inanıyorum.
Benim için bu büyük bir hediye! Yabancı biri tarafından kucaklanmak gibi. Ama buradaki yabancı benim ailem oldu. Türkiye’de ilk kez sahne aldığımdan beri kendimi buraya bağlı hissediyorum. Tesadüften öte çok fazla ortak noktamız olduğunu düşünüyorum. Özellikle de “doğu/batı” sentezi meselesinde.
Çoğunlukla olumlu etkiledi diyebilirim. Para kazanamasam da çok çalıştım. Yaptığım işi yapmaya çok güçlü bir şekilde yönlendiren bir şey var demek. Ve ayrıca her yerde çocuklarımla birlikte olma hissini de seviyorum, tıpkı çingeneler gibi.