|

Yolculuğumuz Yarınsız

Harun Candan yeni romanı “Yarınsız” da okuru bir taşra kasabasına götürüyor ve kütüphanesinde hayaller kuran gencin öyküsüne tanık ediyor. Candan, “Yarınsız bir serüven gibi gözükse de ardında insanın dünyadaki yolculuğuna işaretler var” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 25/11/2019 Pazartesi
Güncelleme: 02:23 - 25/11/2019 Pazartesi
Yeni Şafak
Harun Candan
Harun Candan

Son romanı Yarım Ay ile aşk ve cinayet öyküsünü anlatan ve okuru insan doğasıyla yüzleşmeye davet eden Harun Candan’ın Doğan Kitap etiketli yeni romanı “Yarınsız” yayımlandı… Yazar bu kez okuru bir taşra kasabasının kütüphanesinde duvara asılı deniz feneri resmine bakıp hayaller kuran Deniz Yelkencioğlu’nun hikayesine ortak ediyor. Roman boyunca okura geçmiş bugün benlik arayış hakkında sorular sorduran Candan ile Yarınsız hakkında konuştuk…


Yarınsız’dan önceki romanınız Yarım Ay bir polisiyeydi. Yarınsız ise macera dozu yine yüksek olsa da farklı bir eksene kaymış gibi…

Edebiyat, anlatmak istediklerim için bir ifade aracı yalnızca. Çeşitli türlere ayrılmış. Polisiye de olabilir, tarihi roman da; önemli olan nasıl söylediğim değil, ne söylediğim, diye düşünüyorum. Yarım Ay bir polisiyeydi evet, fakat aynı zamanda tasavvufi referansları olan bir metindi. Yarınsız da bir serüven gibi gözükse de, ardında, insanın dünyadaki yolculuğuna işaretler var.

Deniz Yelkencioğlu’nun roman boyunca sürekli kimlik değiştirmesi, farklı kimlikler altında deneyimden deneyime koşturması yaşantıların ve kimliklerin birer performans olduğu düşüncesini de getiriyor akla. Yani aslında gerçek kimliğimiz diye bir şey yok ve biz pekâlâ farklı kimlikleri de bir performans olarak yaşantılayabiliriz?

Kim böyle yapmıyor ki? Gerçek kimliğimiz elbette var, bununla beraber insanların çok çeşitli maskeleri var. Kitaplarda aramaya gerek yok, en basitinden sosyal medyaya bakalım. Büyük bir çoğunluk kendini olduğundan farklı göstermenin derdinde. Ruhlarımızı, internetten alacağımız beğenilerle doyuracağımızı sanıyoruz fakat bu sadece bağımlılığı arttırıyor. Bağımlılık demek, bağımlı olduğun şeyi alınca mutlu olmak, sonrasında yoksun kalınca eskisinden de mutsuz olmak demektir. İnsanlar mutsuz çünkü dünyaya bağımlılar. “Aşkın pazarında canlar satılır”dan bugün vardığımız yere dikkat buyurun; herkes kendisini pazarlamanın derdine düşmüş. Ona da tamam da bari dürüst satıcı olun. Gerçekten bir düşünün; “ben kendime paha biçemiyorum, çok mükemmelim, harikayım ama aslında şu kâinattaki değerim – ederim nedir?” Ben cevap vereyim, sıfır. Marifet sıfırın önüne bir rakamını ekleyebilmek. Ekleyebilene aşk olsun. Gerçek hüviyet sahibi olanlar onlar işte.

Deniz Yelkencioğlu’nun bir taşra kasabasında bakıp hayaller kurduğu deniz feneri resmi sanat ve hayal gücü hakkında bir şeyler söylüyor sanki bize? “Hayat sanatı taklit eder” ya da “hayat eninde sonunda sanatın gösterdiği yere doğru gider” diyen bir düşünce? Ne dersiniz?

Hayat sanatı ne kadar taklit edebilir emin değilim zira sanat hayattan doğmuştur. Bebek mi anneyi taklit eder anne mi bebeği? İnsan doğduğu andan itibaren taklit üzerine yaşar. Bir şeyleri taklit ederek öğreniriz. Yani hayat, hayatın kendisini taklit ederek ilerler. Esas mesele kimi / neyi taklit ettiğimiz. Yüce olanı taklit edersek yükseliriz. İyi olanı taklit edersek iyiliğe yaklaşırız. Tabii taklitle kalmamak lazım. Taklitle öğrendikten sonra sıra tatbik etmeye gelmeli. Yoksa doğru olanın ne olduğunu herkes biliyor ama kim bu doğrulara riayet ediyor? Sanat insanı iyiye güzelliğe sevk ediyorsa, bu memlekette de bu kadar “sanatçı” varsa… Bir yerde yanlışlık var ama nerede acaba?

Mekan durgun olaylar akıcı

  • Romanlarınızda durgun olduğu söylenen taşranın bile bir macerası var…
  • Bu biraz da nasıl görmek istediğinizle alakalı. Gökyüzü aslında nasıl, Van Gogh onu nasıl resmediyor? Mesela “durgun su” diyoruz, ama su hayattır, başlı başına hayatın kendisidir ve o durgunlukta gözle göremediğimiz sayısız organizma hareket halindedir. Görebilen için taşranın da kendi miktarınca bir macerası var. Evet, taşrada zaman yavaş akar ama yavaş akan zamana daha çok şey sığdırırsınız. Şahsen ben okurken sıkılmayacağım şekilde yazmaya çalışıyorum. Bu yüzden mekânda bir durgunluk da olsa, olaylar akıcı oluyor sanırım.
#​Harun Candan
#Yarınsız
#Roman
4 yıl önce