
Bitlis Kalesi eteğinde yer alan cami, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'e bağlı Mervanoğullarından Ebul Muzaffer Muhammed tarafından 1150 yılında yaptırılmış.
Anadolu Selçuklu mimarisinin en eski ve önemli örneklerinden biridir. Daha sonraki devirlerde Artuklu camilerinde görülen plân burada dengeli bir biçimde uygulanmış. Birçok defa onarım gören ve 1652'de esaslı şekilde elden geçirilen yapı, 1916'daki Rus işgali sırasında hasar görmüş. 1985 yılında tekrar onarılmış, yapıya son cemaat yeri ve bazı pencereler ilâve edilmiş. Camiden ayrı yükselen minare kesme taş malzemeyle inşa edilmiş. 1970'li yıllara kadar mevcut durumunu koruyan minarenin üst bölümü sonraki dönemde yıldırım düşmesi sonucu hasar görerek yenilenmiş. 1493 tarihli iki satırlık kitabesinden dolayı geç dönemde yapıldığı düşünülüyor ancak bunun bir onarım kitabesi olduğunu belirten görüşler de var. Türküye konu olan beş minareden biri bu minaredir. Türkünün hikâyesi de şöyle: Rus işgali sırasında Bitlis bir harabe şehre döner. Düşmanın çekilmesinden sonra savaş sırasında şehri terkeden bir baba ve oğul, Bitlis'e dönmek üzere yola çıkıp şehre hakim olan Dideban Dağı eteğine varırlar. Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir: “Şehirde hayata dair hiçbir iz yok. Sadece 5 tane minare ayakta kalmış.” Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır. “Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel. Yüreğim dolu yâre, beri gel oğlan beri gel.” Bu ağıt zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir.






