CHP"liler dejavu mu yaşıyorlar?

00:003/06/2008, Salı
G: 2/09/2019, Pazartesi
Abdullah Muradoğlu

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Genel Sekreter Önder Sav için "O bir devlet adamıdır. Herkesin ona saygı duyması lazım" demiş.Böylece Önder Sav''ın sivil siyasetçi kimliğinin ötesinde bir başka sıfatının daha olduğunu öğrendik.Lakin Sav''ın devlet görevinin ne olduğunu kavrayamadık.Bildiğimiz kadarıyla Sav''ın 1970''lerin başında 11 aylık bir Çalışma Bakanlığı var.Ancak Sav Çalışma Bakanlığı''nı siyaset yoluyla elde etmişti.Yani sivildi.Bürokrasiden siyasete atılan biri olmadığına göre,

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Genel Sekreter Önder Sav için "O bir devlet adamıdır. Herkesin ona saygı duyması lazım" demiş.

Böylece Önder Sav''ın sivil siyasetçi kimliğinin ötesinde bir başka sıfatının daha olduğunu öğrendik.

Lakin Sav''ın devlet görevinin ne olduğunu kavrayamadık.

Bildiğimiz kadarıyla Sav''ın 1970''lerin başında 11 aylık bir Çalışma Bakanlığı var.

Ancak Sav Çalışma Bakanlığı''nı siyaset yoluyla elde etmişti.

Yani sivildi.

Bürokrasiden siyasete atılan biri olmadığına göre, devlet adamı sıfatı elde etmesi nereden gelmektedir?

Barolar Birliği Başkanlığı''ndan desek, uymuyor.

Sonuçta barolar bir meslek kuruluşu.

Zaten öteden beri CHP için "devlet partisi" ithamı yapılırdı.

İthamın pek de haksız olmadığı Onur Öymen''in Önder Sav hakkındaki sözleriyle ortaya çıktı.

Sav''ın bizim bilmediğimiz bir devlet görevi mi var diyeceğim, ama sanmam.

Hadi olmaz ya, diyelim ki felek şaştı CHP iktidara geldi. Önder Sav da devlet görevi üstlendi, eyvallah.

Yani sivil bir siyasetçi için "devlet adamı" sıfatı kullanılması biraz tuhaf kaçmıyor mu?

Yoksa bilinçaltının bir dışavurumu mu?

Aslına bakarsak CHP''liler bir dejavu yaşıyorlar, epeydir.

Malum, 1930''larda devlet aygıtı ile CHP aynı şeydi.

Cumhuriyet bir "parti devleti" idi.

Valiler aynı zamanda CHP il başkanlığı görevini deruhte ederlerdi.

Muhalif siyasetçiler olağanüstü tarassut altındaydı.

CHP''nin altı oku aynen Anayasa''ya giydirilmişti.

Önder Sav tam da o yıl dünyaya gözlerini açmıştı.

Tabii dedemin gençlik yıllarını kastediyorum.

Şimdi valinin biri gidiyor, CHP Genel Sekreteri Önder Sav''a tam tekmil rapor veriyor.

Oysa biz tahmin ediyorum ki 2008''de yaşıyoruz.

Deniz Baykal da "devletin sahibi benim" havalarında geziyor.

"Nerde ana muhalefet" diyenler çenelerini boşuna yormasınlar..

CHP binmiş bir alamete, gidiyor kıyamete.

Bu yüzden bazı AK Partililer de muhalefet milletvekilleri gibi davranmıyorlar mı?

Bu memlekette adamakıllı bir muhalefet olması için önce CHP''nin sivilleşmesi, devlet gömleğini çıkarıp siyasetçi gömleği giymesi lazım.

Belki o zaman CHP''den umut edebiliriz..

Ama şimdi değil.

Ayşe Arman''ın cenneti “Doğudan” nasıl görünüyor

Körfez ülkelerini adeta cennet biliyorduk. Hele de aşkının peşinden Dubai''ye koşan ve oracıkta evleniveren Hürriyet yazarı Ayşe Arman''ın dilinden fantastik, büyüleyici, masalsı çöl mucizesini az mı dinledik. "İran nere, Dubai nere. Dubai''ye inince yeri öpmek istedim" falan muhabbeti. Hani "Herkes İngilizce konuşuyor. Bütün kadınlar hamile. Çünkü kadınlar ya alışveriş yapıyor ya…" filan. Eski Amerikan Başkanı Bill Clinton''a göre bölgedeki diğer olumsuz gelişmelere rağmen, nelerin başarılabildiğini gösteren bir rol-modeldir Dubai. Zengin evlilerin de gözde balayı şehridir..

Yazılanlara çizilenlere bakarsak, Arapça yazılar olmasa Dubai''nin Arap olduğunu fark edemiyorsunuz. Bu mucizevi şehir büyülüyor herkesi. Ee sizin de gürül gürül akan petrolünüz olsa, tabii. Diil efendim, sadece petrol diil.

Clinton "Dubai''ye bakın, ne kadar kısa bir süre içinde ne kadar büyük bir ekonomik büyümeyi başardı" derken gıpta etmiştik belki. Yüz yıl önce isimlerini bile duymadığımız birer küçük emirlikler olan Körfez ülkeleri İngilizlerin vesayetiyle çizilmişti haritamızda. Kuveyt, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri aileler tarafından yönetilmektedir. Yönetici elit İngiltere''de Kraliyet Askeri Akademisi''nde yetişmektedir. Dolayısıyla devlet geleneklerinde İngiliz etkisi ağır basar. Profesyonel bir şirket yöneticisinin eşi kıvamında Cennet Dubai''yi gözümüze sokan Ayşe Arman''ın anlatımı yeterli midir? Yahut paralı bir turistin, yabancı bir tüccarın izlenimleri Körfez''in masalsı şehirlerini ne ölçüde doğru yansıtıyor?

Ayşe Arman gibi Royal Mirage Oteli''nin zamanı durduran o büyüleyici hamamından değil de ayda 200 dolara günde 14 saat çalışan göçmen işçilerin gözünden baksak Dubai''ye ne dersiniz? Katar''ın yüzde 70''i, Kuveyt''in yüzde 65''i, Birleşik Arap Emirlikleri''nin yüzde 81''i göçmen işçidir. Altı Körfez ülkesinin nüfusunun yüzde 37.1''ini teşkil ediyorlar. Körfez yerli ahalisinin büyük kısmını teşkil eden Şiileri saymıyorum bile. Onların durumu göçmen işçilerden bir gömlek ileri, o kadar. Siz en iyisi lüks otellere yarım saatlik mesafedeki işçi kamplarından biri olan Sonapur''dan bir de Dubai''ye bakın ne göreceksiniz? Zenginliğin yansıtılan ihtişamından çok, zenginliğin nasıl oluştuğu çoook daha önemli. Doğan Grubu''na ait Kanal D''nin pembe dizilerinin Körfez ülkelerinde yakaladığı izleyici kitlesi bize bir şeyler anlatıyor belki ama her şeyi değil. Konu, Kanal D dizilerinin erkek ve kadın oyuncularına bilmem kaç bin Arap erkeği ve kızının evlenme teklifi ettiğinin çok ötesinde sevgili okurlar. Detaylar için "Doğudan" dergisinde Onur Bakır ve Koray Büyüktuncer''in "Çölün ortasında vaha mı, cennet görünümlü cehennem mi?" başlıklı araştırmasını okumalısınız. Ben okudum, fena halde ir-kildim. Sonra da Ayşe Arman''a verdim veriştirdim.

Allah ile aldatmak..

Yaşar Nuri Öztürk''ün yeni çıkan kitabının adı "Allah ile aldatmak". Geçen Star Tv''de konuşuyor. "İmam öğretmene galebe çaldı" tartışmasından sonra mikrofonlar Öztürk''e tutuldu. O da tuttu "camiler rant kapısı" dedi. Ama konu "hangi cami?" sorusuna geldiğinde tekledi. Murat Çelik işi somut örneklere getirmek istiyor, "Herhangi bir cami nasıl rant kapısı haline geliyor. Cami çıkışlarından toplanan bağışlar falan mı?" diye soruyor, lakin Öztürk bir türlü somuta gelemiyordu. Sonunda camilerin altındaki dükkanlara getirdi lafı. Seksen bin camiden kaç tane böyle cami çıkar ki? Beş tane mi, on tane mi, yüz tane mi? Hem bu dükkanların geliri imamların müezzinlerin cebine mi giriyormuş? Onbinlerce imam ve müezzini töhmet altında bırakmak bir yana, camilere yakıştırılan bu çirkin niteleme hiç yakışık alıyor mu? Camiler rant kapısı nerede olmuş? "Efendim en büyük paraları camide toplamadılar mı?" diyor. Almanya''yı falan kastediyor, oysa konu Türkiye''yle ilgili. Kimin ne bildiği varsa açıkça ortaya koymalı. Değilse, mide bulandırmanın alemi yok. Allah ile aldatmak kuşkusuz günahların en çirkini. Ama aynayı kendimize de tutalım. "Allah ile halkı aldatıyorlar" diyerek bir başka aldatmacanın faili olmak da var işin içinde.