Hans Morgenthau jeopolitik tarafından içerilen coğrafyanın devlet davranışının itici gücü olarak öneminin, kalıcılığından kaynaklandığın söylemişti. Yani krallıklar, imparatorluklar, devletler gelir geçer ama nehirler, okyanuslar, dağlar, bozkırlar, ormanlar ve çöller kalır. Tarihteki savaşların birçoğuysa ülkelerin sahip olduğu tarımsal avantajlar, maden kaynakları, ticarî su yolları, limanlar, altyapı ağları ve demografik özellikleri sebebiyle çıkarılmıştır.
Taraflar yeni bir statükoda uzlaşmadıkları takdirde Avrupa’da barış düzeninin kurulmasıysa pek mümkün gözükmüyor. Ancak ABD ve NATO, Rusya ile masaya oturmak yerine savaşın uzamasını daha yararlı buluyor. ABD ve NATO’dan gelen açıklamalar da Ukrayna’yı uzun bir savaşın beklediği yönünde. Savaşın uzamasının Rusya’yı zayıflatacağını, hatta bir rejim değişikliğini dahi tetikleyebileceğini öngören yaklaşımlar müzakere sürecini de zora sokuyor.
Kırım’dan Transdinyester’e uzanan bir şeridin Rusya tarafından işgali Karadeniz’i Ukrayna’ya kapatacaktır. Zengin gaz ve kömür rezervlerinin yanı sıra önemli bir sanayi bölgesi olan Donbass ile birlikte ülkenin en hayati ticari limanı olan Odesa’nın da kaybedilmesi Ukrayna’yı çok zayıflatır. Moldavya’da bir çatışmaysa NATO üyesi Romanya’yı yakından ilgilendiriyor.
Coğrafyanın jeopolitiğe indirgenmesinin yol açtığı felaketler, tarihin birer kâbusları. Öyle anlaşılıyor ki tarihin kâbusları Avrupa’nın doğusunda bir kez daha uyanarak harekete geçiyor.