“Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum”

00:0025/11/2007, Pazar
G: 29/08/2019, Perşembe
Abdullah Muradoğlu

Yahya Kemal Beyatlı''nın “Süleymaniye''de Bayram Sabahı” şiiriyle hafızamıza çakılmış..Hani, “Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum” diye anlattığı Süleymaniye..Mimar Sinan''ımızın bu büyük eseriyle hep iftihar ederiz.Sadece bir mabet değildir, bir yaşam mekanıdır. Kütüphaneleriyle, medreseleriyle, hayratlarıyla, şifahaneleriyle, evleriyle İstanbul''un Osmanlı''dan kalan en güzide muhitidir.Yahya Kemal''in dediği gibi bir tarihtir Süleymaniye.Peki değerini bildik mi?Avrupa''nın pek çok tarihi

Yahya Kemal Beyatlı''nın “Süleymaniye''de Bayram Sabahı” şiiriyle hafızamıza çakılmış..

Hani, “Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum” diye anlattığı Süleymaniye..

Mimar Sinan''ımızın bu büyük eseriyle hep iftihar ederiz.

Sadece bir mabet değildir, bir yaşam mekanıdır. Kütüphaneleriyle, medreseleriyle, hayratlarıyla, şifahaneleriyle, evleriyle İstanbul''un Osmanlı''dan kalan en güzide muhitidir.

Yahya Kemal''in dediği gibi bir tarihtir Süleymaniye.

Peki değerini bildik mi?

Avrupa''nın pek çok tarihi şehrini görmüş biri olarak, hak ettiği değeri verdiğimizi söyleyemem. Asırlardır Süleymaniye kendi kendini korudu. Dimdik ayakta kaldı..

Koca Sinan''a ne kadar teşekkür etsek azdır.

***

KOCAV Vakfı, “Süleymaniye Ulusal Sempozyumu” düzenleyerek tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize kadirşinaslık gösterdi.

Alt başlığı “Şehir ve Medeniyet: 2010 Avrupa Kültür Başkentine Doğru”.

Ne kadar güzel bir vizyon..

Etkinlik Süleymaniye''deki Dar''üz Ziyafe konferans salonunda gerçekleştiriliyor.

Bugün de devam ediyor.. Tebliğ başlıklarından biri “Süleymaniye bir dünya markası”.

Bu markayı kendimiz ne kadar takdir ediyoruz ki? Ağlamanın sırası değil.

Şu yapılmadı, bu yapılmadı. Evet, ama bu bir şeyler yapılmasına engel değil.

60 kadar bilim adamı katıldı sempozyuma.

Sanıyorum ilk defa, Süleymaniye bu çapta, bu kıymette, bu çeşitlilikte ele alınıyor.

Tarih ve kültür mirasımızın hak ettiği şekilde korunması için bu toplantıyı gerçekleştiren KOCAV Vakfı''na, Başkan Av. Ali Ürey''e Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er''e ve katılımcı bilim adamlarımıza yürek dolusu teşekkürler.

İyi ki varsınız.

Samimiyet testi kime lazım?

Reha Çamuroğlu''nun üzerinde çalıştığı projelerden biri, Alevi yurttaşlarının dini taleplerini karşılamak. Biliyorsunuz değerli bir fikir ve edebiyat adamı Reha Bey. Alevilerin sorunlarını en iyi bilenlerden. Tek kusuru var, AK Parti''den milletvekili seçilmesi. ''Profesyonel Aleviciler'' nezdinde bir kusurdan söz ediyorum.

Başbakan Erdoğan, Çamuroğlu''nun üzerinde çalıştığı projeye tam destek veriyormuş. Proje, alevi kültürün taşıyıcıları olan ''dede''lere yasal statü kazandırmayı amaçlıyormuş. Tabii proje sadece bununla ilgili değil. Yıllardır aleviler dile getirmiyorlar mı bu konuyu? İşte fırsat. Bu olumlu adımı bir dalgaya dönüştürmek gerekmez mi? Gerekir. Peki olan ne? Profesyonel Aleviciler işin bir ucundan tutacaklarına, akamete uğratmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Hele de AK Parti''yi samimiyet testine sokmaları yok mu? Başlıyorlar ''AKP''nin gizli ajandası'' geyiklerine. Kendileri samimiyet makinesi sanki. Mesela bir tanesi Alevi, Bektaşi dergahlarından söz ediyor, “Ama sünni dergahlara özgürlük vereceklerse, biz hiçbir şey istemiyoruz” diyebiliyor. Olay budur canlar. “Bize verin, başkasının canı cehenneme.”

Siz önce kendinizi samimiyet testine tabi tutsanız? İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına soksanız, çok şey mi istemiş oluruz?

“Sokak kedisi”

Geçen gün ressam Hülya Yazıcı Aktaş''ın sergisindeydim. Cemal Reşit Rey Konser Salonu''nda resimlerini sergileyen Hülya Aktaş Hanımefendi ile ayaküstü sohbet ettik. Onbirinci sergisiymiş. Camianın ressamı demeyeceğim. Sanatı bir camianın dar kalıplarına hapsedemeyiz. Camia romanı, camia ressamı, camia şairi denildiğinde beni hakafanlar basıyor. Hidayet romanları türünden, sanatın esamesi okunmayan karalamalardan hoşlanmıyorum. Konusu ne olursa olsun, nasıl anlatıldığını önemserim. Birkaç güzide sanatçı tanıyorum camiadan.. Fotoğrafla sosyolojiyi buluşturan Gülnur Güner''i muhakkak anmalıyım. Şiirde, hat''ta, ebruda, tezhipte, hikayede kim var, biliyorsunuz. Sinema derseniz, kaç tane eli ayağı düzgün film var ki.

Her hafta İstanbul''un değişik yerlerinde resim sergilerini gezerim. O gün gezdiğim üçüncü resim sergisiydi. Uzun süredir ilk defa etkilendiğimi ifade etmeliyim. Hülya Hanım, Ard İzlenimcilik / Post Empresyonizm olarak nitelenen akıma, özellikle Paul Gauguin''e kendini yakın hissediyormuş. Peki camianın ilgisi? Ne gezer. Açmayın kutuyu, söyletmeyin kötüyü. Son model lüks arabalara biniyorlar, villalar yaptırıyorlar. İtalyan mobilyalar, mücevherler.. Zenginleşme tam gaz. Peki resim alıyorlar mı? Sanata, kültüre, edebiyata yatırım yapıyorlar mı? Geçin. Şöyle gösterişli birkaç hat, ebru yeter.

Hülya Aktaş''ı çağdaşlarından ayıran en temel özelliği, dini motifleri kendi kişisel anlatımıyla resimlerine yansıtması. Mesela Kabe''nin üzerinde martıların uçuştuğu ''Kabe'' tablosu gibi. Peygamberimizi ve sadık dostu Hz. Ebubekir''i Hira Mağarası''nda gösteren, “Hira” tablosu görmeye değer. Hülya Yazıcı Aktaş, mistik temaları yoğun bir duygusallık ve soyut simgeci bir anlatımla işlemeyi seçtiğini vurguluyor. Sadece mistik temalar mı? Ya, yalnızlığı anlatan “Sokak kedisi” tablosuna ne demeli? Çöp kutusunun yanıbaşında, açılmış o kocaman, o yapayalnız kedi gözleri beni neden çarptı acaba?

30 Kasım''a kadar sergiyi gezerseniz, anlarsınız diye umuyorum.