|
“Varolmak Kavgası”

Kıymetli büyüğümüz Mehmet Niyazi Özdemir Beğ’i kaybettik, mekânı cennet olsun. Çocuk yaşlarda ilk okuduğum romanlardan biri Niyazi Ağabey’in “Varolmak Kavgası”ydı. Diğer ikisiyse, Mustafa Yazgan’ın “Sessiz Çığlık” ve Şevket Süreyya Aydemir’in “Toprak Uyanırsa” romanlarıydı. O yıllarda ülkemizin nüfusu 40 milyondu. Nüfusun yüzde 60’a yakını kırsalda yaşıyordu. 15-29 yaş aralığındaki gençlerin sayısıysa 8 milyona yaklaşıyordu. Yoksulluk, din, köy, gençlik ve eğitim dönemin kültür ve ideoloji meselelerinin temelindeydi.


“Varolmak Kavgası”nın kahramanı, İmam-Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olan Murat Bey’dir. Kars’ın yoksul bir köyünde “İmamlık” yapan Murat, köy çocuklarının eğitim almaları, kültürel ve manevi köklerine bağlı idealist gençler olarak ülkelerini ileri seviyeye taşımaları için mücadele eder. İlerici köy öğretmeni-gerici köy imamı’ gibi ayrıştırıcı klişeleri kıran romanda ‘Öğretmen’ ve ‘İmam’ aynı taraftadır. Yanlış hatırlamıyor isem Şevket Süreyya da “Toprak Uyanırsa” romanında “Öğretmen” ile “İmam”ı biribirine yakınlaştırıyordu. Şevket Süreyya’lar, Mehmet Niyazi’ler makûs talihimizi değiştirmenin elimizde olduğunu, ancak bu uğurda verilecek mücadelenin bedeli olacağını anlattılar bize.

“Varolmak Kavgası”nın yazarıyla 1980’lerin başlarında tanıştım. Tıp Fakültesi’nden bir arkadaşımızın amcasıydı. Sultanahmet civarındaki Sipahi Otel’de kalıyordu ve hafta sonları arkadaşlarla ziyaretine giderdik. Yoksul Anadolu gençlerinin üniversitede okumalarından büyük mutluluk duyuyordu. Birçok arkadaşımızın iş sahibi olmasında büyük payı vardı. Sonraki yıllarda, gazeteci olarak Niyazi Ağabeyle teşrik-i mesaimiz de oldu. “Çanakkale Mahşeri”, “Yemen! Ah Yemen!”, “Yazılmamış Destanlar” gibi birçok romanın yazarı olarak gönüllerde yer etmişti. Kader beni Niyazi Ağabeyle aynı gazetede buluşturdu.

Hatırlatmadan geçemeyeceğim, Erdoğan Cabbar A’nın geçenlerde yayınlanan “Gündüz Bey’in Derviş Militanları” romanı, “Varolmak Kavgası”nın kahramanı Murat’ın hayatını vakfettiği taşralı idealist gençlerin 1970’li yıllardaki acı hikâyesini anlatır. Gerçek olayların anlatıldığı romanda “Gündüz Bey”, Murat Bey’in kasabadaki muadili gibidir. Ne ki ülke o dönemde, Sağ’da veya Sol’da yer alan gençlerini kurban veren amansız kavganın içindeydi.

Roman, Ankara’da bir üniversiteyi kazanan taşralı idealist bir gencin kendisini içinde bulduğu kavgada nasıl sürüklendiğini anlatır. Gündelik politika ile idealizmin karşı karşıya kaldığı durumlar, “Ülkü Ocakları”nda en üst düzey yöneticiliğe kadar tırmanan kahramanımızı sorgulayıcı bir yaklaşıma kadar götürür. Ortamın yakıcı sıcaklığı sebebiyle hep içte kalan ve hep ertelenen bir sorgulayıcılıktır bu. Her çelişkide başvurduğu Yesevî meşrebli Gündüz Bey ise “sağduyu”yu ve ‘vicdan’ı temsil ediyor. İsimsiz kahramanımız olaylara ‘Devrimciler’in gözüyle bakmaya da çalışıyor yer yer. Ayrı kamplara ayrışan gençlerin silah yerine kalem tutmaları ve el ele vermeleri halinde memleketin felâha kavuşacağı düşüncesi kahramanımızın zihnini hep meşgul eder. Olaylar o kadar hızlı akıyor ki kahramanımızın içinde ukde olarak kalır bu.

600 sayfalık roman, “12 Eylül” darbesiyle firar duruma düşen kahramanımızın ülke dışına çıkışıyla son buluyor. Kapakta bir adam tambur çalıyor. Galiba, kahramanımızın acı ve gözyaşıyla parçalanan iç dünyasında “huzur” ve “neşe” arayışını tasvir ediyor bu kapak resmi. Erdoğan Cabbar’ın romanı 1970’lerdeki amansız kavganın tarafları arasında yer alan Ülkücü kuşağın en üst düzeyden en içten bir anlatısıdır. Roman, yakasında ikaz lambasıyla dolaşan kahramanımızın “kavlimiz adam olmaktı bizim, her yerde ve her halükârda” mısrasıyla bitiyor.

Merhum Niyazi Ağabey “Varolmak Kavgası”nı 1970’de neşretmişti. Aradan neredeyse 50 yıl geçti ve biz hâlâ, ülke olarak ‘varolmak kavgası’ veriyoruz. Hâlâ umutluyuz, olmaya devam edeceğiz.

#Var olmak Kavgası
#Murat Bey
6 yıl önce
“Varolmak Kavgası”
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı