|
Çiller, Sezer, Mumcu

Önce bir tesbit: 1993 yılında Tansu Çiller, Süleyman Demirel''in cumhurbaşkanı oluşunun hemen akabinde Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı''na seçildi. Gepegenç, enerjik ve ülkesi adına yüksek hayalleri bulunan bir lider doğuyordu. Arkasından da başbakan!..

Daha başbakanlığının birinci ayına varmamıştı ki, 33 erimizin şehâdetiyle sonuçlanan Bingöl katliamı ile karşılaşıverdi Çiller. Türkiye''yi sadece ekonomi ve enflasyon olarak algılayan genç başbakan, derin Türkiye gerçeği ile asıl şimdi yüzyüze geliyordu.

Fakat Tansu Çiller, derin Türkiye tecrübesine çok çabuk erdi. Ürkmedi ve sorunların üzerine büyük bir cesaretle yürüdü.

Sezer''in kucağındaki emanet

Sonra ikinci tesbit:

Aynen Demirel ve Çiller gibi, yeni cumhurbaşkanı henüz vazifesine başlamak üzere. Mayısın on altısında, Ahmet Necdet Sezer''le S. Demirel arasında görev devir teslimi yapılacak. İşte son hadise, yani Uğur Mumcu suikasti ve arkasında İran gizli servislerinin bulunduğu söylenen bir dizi karmaşık olay, yeni cumhurbaşkanının kucağına tevdi edilmeye hazır bekliyor. Siz sayın ki, 33 erin şehit edildiği gibi karmaşık bir olaylar yığını.

Türkiye''yi sırf hukuk, hukuk devleti veya hukuksuzluklar yumağı olarak algılayan yeni cumhurbaşkanının konumu ile; Çiller''in ekonomi teorilerine dayalı yaklaşımları arasında, sırf başlangıç için söylüyorum, bir benzerlik var mı, yok mu?

Elbette var. Fakat ben derim ki, buna rağmen kaygıya da gerek yok!.. İlk başlarda ne tür sendelemeler olursa olsun, iç ve dış politikayı olumsuz etkileyecek ne tür açıklamalar yapılırsa yapılsın, suya girmeden yüzme öğrenilmiyor vesselâm. Çiller nasıl o olayı bir gurur ve haysiyet meselesine dönüştürerek PKK''nın üzerine gitti ise, PKK''nın belini kırdı ise; yeni cumhurbaşkanı da derin Türkiye gerçeğinin sırf demokrasi ve hukuk devleti temennilerinden ibaret olmadığını kısa zamanda elbette idrak edecektir.

Bu arada sayın Sezer parlamenter sistemin icabı olarak, cumhurbaşkanlığı yetkilerinin azaltılmasını ne kadar isterse istesin; Türkiye''nin bölgesel ve uluslararası rolü ile iç istikrarsızlığı tahrik edip duran bazı nedenler dolayısıyla; sevk ve icra, inisiyatif kullanmak ve risk almak gibi tutumlara ihtiyaç duymayacak mıdır? Zira ne dünya, eski dünya; ne de Türkiye, eski Türkiye!..

Ayrıca da makamın planlanmış ilk ziyaretinin, İran''a olduğunu tabiî ki unutmayarak.

Suriye''ye şuur, İran''a refleks

Mesele sırf bunlarla sınırlı kalsa hadi neyse diyeceğiz. Zira ötenin de ötesi var:

APO biliyorsunuz Suriye''de kaldı. Bu ülkeyle yıllar varki problemlerimiz eksik olmadı. Bunların hepsi malûm. Ama 1998 sonbaharında, APO dolayısıyla bu ülke ile ilişkilerimiz iyice gerildi ve sonraki gelişmeleri de hep birlikte yaşadık.

Ama dikkat edin:

APO''nun Suriye''de ne yaptığı, örgütü nasıl yönettiği, kendisini Suriye''de hangi ülke parlamenterlerinin ve istihbarat örgütlerinin ziyaret ettiği, örgüt paralarının nerelerde saklandığı, hangi Suriye bankasında PKK''nın ne kadar hesabı bulunduğu yolunda, Abdullah Öcalan''dan sağlam bilgiler alındığından kimin şüphesi bulunabilir? APO bütün bu gerçekleri bülbül gibi şakımadı mı sanıyorsunuz?

Peki, eldeki bilgiler malûmken, Türkiye bunları neden Suriye''ye karşı kullanmıyor? Yani Suriye aleyhine eskiden olduğu gibi kamuoyu oluşturmaya kalkışılmıyor? Hatta hatta Suriye''yi sıkıştırmıyoruz? Meselâ tehdit vs gibi.

İşte burada, yüksek bir millî idrak yatıyor da onun için.

Suriye''ye karşı kullanabileceğin bütün kozlar elinde hazır. Fakat bunlar gizli tutuluyor. Karşı taraf da bildiği halde. Ama İran''a böyle yaklaşılmıyor nedense.

Bu noktada Türkiye daha da ileri giderek, Suriye ile ilişkileri alabildiğine geliştirmeye çalışıyor. Dışişleri dokuz ayrı komisyonla temaslar sürdürüyor. Hedef basına da sızmış vaziyette: Suriye''ye bir milyar dolar seviyelerinde ihracat!.. Güzel değil mi bu yaklaşım?

Ya Yunanistan!.. Neden APO meselesini daha fazla kaşımadık? Yunanistan hakkında itiraf edilmiş o kadar bilgi varken? Buradaki yaklaşım da aynen Suriye''yi hatırlatıyor ve son derece isabetli.

Sağ yanımda yare var

Peki Türkiye, Suriye ve Yunanistan konusundaki tavrını, niçin İran''a karşı kullanamıyor? Çünkü Türkiye İran konusundaki komplekslerini henüz daha aşamadı da ondan!.. Sanki Almanya''nın Hitler kompleksini hatırlatan bir durum yaşıyoruz.

Bunca bâdireye rağmen, ABD İran''la ilişkilerini düzeltmeye kalkışırken; AB ülkelerinin İran''la ilişkileri bizden kat kat yüksekken, yaşadığımız bu kaos nedir allahaşkına?

İşte görüyoruz Tantan''ın iç güvenlikçi ekipleri, Türkiye''nin yüksek geleceği açısından bakamıyorlar hadiselere. Hatta denilebilir ki bakan bile oyuna getiriliyor; hadiseleri, Türkiye''nin dış politik menfaatlerini zedeleyebilecek açıklamalara kadar vardırabiliyor. Herşeye rağmen önümüzdeki günlerde, bu gayri şuurî refleksin sonunun geleceğini tahmin ediyoruz.

Yani ucuz polisiye yaklaşımların daha ötesinde basiretli, supleksi yüksek davranışlar gerekiyor bu ülkeye. Öyle anlaşılıyor ki bakan bey kadrolarına sahip değildir.

Unutmayalım: Türkiye İran''dan doğal gaz alacak. Büyük ihtimal, Türkmen doğal gazı Türkiye''ye İran üzerinden akacak. Türkiye Kuzey Irak sorununu da gene bu ülke ile halledecek. Ayrıca da önümüzde, 3-5 milyar dolarlık İran pazarı dururken, bu tür polisiye şapşallıkların bir âlemi var mıdır?

24 yıl önce
Çiller, Sezer, Mumcu
Siyâsal akıl tutulmasının muhtasar târihi
Her hadis bir rehberdir
Hrant Dink Ermeni değil miydi?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek