|
AP'den Kıbrıs şantajı
Avrupa Parlamentosu (AP)'nun Kıbrıs'la ilgili kararı Türkiye-AB ilişkilerinde çetin bir yola girildiğinin işaret fişeği olarak kabul edilmeli. Hemen söylenebilir ki AP, Türkiye'nin AB ile ilişkileri sürdürmesinin ancak Kıbrıs konusunda boyun eğmeyi kabul etmesine bağlı olduğunu bildiriyor.

AP Dışişleri Komisyonu tarafından hazırlanan ve Lüksemburg'lu sosyalist parlamenter Jaques Poos'un şekillendirdiği kararın iki ana unsuru ve bir temel özelliği bulunuyor.

İki ana unsur şöyle:

1. Kıbrıs, iki toplum arasındaki sorunun çözümlenmesini dikkate almaksızın Rumların temsil ettiği bir statü içinde AB üyeliğine kabul edilmeli.

2. Türkiye, buna tepki göstererek Kuzey Kıbrıs'ı 82'inci vilâyet olarak ilhaka yeltenirse AB'ye üyeliği unutmalı.

Bunun anlamı şu: Türkiye, AB üyeliğini önemsiyorsa Kıbrıs şantajına boyun eğmeli.

Ve temel özellik: Düşmanlık. Türkiye'nin AB'ye katılmasını engelleyici bir arka plan.

Dikkat edelim, oylamaya katılan 571 Avrupalı parlamenterden 504'ü rapora oy vermiş. Bu, kamuoyu araştırmalarında AB üyeliği için Türkiye'yi yüzde 10 ile en son sıraya koyan, "AB üyeliği istenmeyen ülkeler sıralaması"nda ise yüzde 20 ile Arnavutluk'tan sonra ikinci sıraya yerleştiren Avrupa kamuoyu ile paralel bir sonuç. Ya da "Seni istemiyoruz"un bir başka ifadesi.

AP'nin kararı öncelikle, Yunan-Rum tezinin arkasına Avrupa iradesini koymak anlamına geliyor.

Başka bir şey daha: AP'nin kararı, Rum tarafına sağladığı korkunç pazarlık gücüyle, BM çerçevesinde sürdürülen Kıbrıs görüşmelerini Kıbrıs Türkleri açısından anlamsız hale getiriyor. Avrupa'da, böylesine kıstırılmış bir Türk çizgisi, yine Avrupa'da böylesine şımartılmış bir Rum tavrı ile BM nezdinde bir araya gelecek. Böyle bir toplantının sonuç vermesi mümkün değildir.

AP'nin bu tavrı Kıbrıs'ta çözüm arayan değil, tam bir "bağcı dövme" tavrıdır. Yukarda altını çizdiğim "düşmanlık" konusu AB'nin Türkiye'ye tavrı açısından gerçekten sorgulanacak bir meseledir. Her şeyin bir yazılışı, bir de okunuşu vardır. AP'nin Kıbrıs kararı, belki "Rum tarafının AB üyeleğine onay" gibi yazılmış, ancak "Türkiye'ye düşmanlık" tarzında okunacağı biline biline yazılmış gibi durmaktadır. Bu metnin altında başka şeyler de okunabilir:

-Türkiye terbiye edilmelidir.

-Türkiye öyle müzakereden falan anlamaz. Güç kullanılmalıdır.

-Türkiye söz konusu olunca gerçekleri araştırma gibi bir kaygıya ihtiyaç yoktur.

-Yunan-Rum ikilisi ne de olsa bizim medeniyet camiamızdandır. Onlar bir anlaşmazlığın tarafı ise, öteki tarafta haklılık varsaymak söz konusu olamaz.

AP raporunun, Kıbrıs'la ilgili hiçbir gerçeği araştırma ihtiyacı duymadığı, 1974 şartlarını hiç göz önüne almadığı, hele 1963 kıyımlarından habersiz olduğu, ayrıca bugüne kadar gelişen müzakereleri görmezden geldiği açıktır. "Koca Avrupa Parlamentosu, nasıl böyle bir yanlı rapora böylesine büyük bir çoğunlukla onay verebilir?" diye sorduğumuzda, ne yazık ki "Avrupa'nın bilinen tarihî Türk karşıtı şuur altı"ndan başka gerekçe bulunamıyor. (Tıpkı AİHM'nin RP kararında İslâm karşıtı şuur altının etkili olması gibi.) Sanki Avrupa, tarihten elini uzatıp Türkiye'nin suratına bir şamar indirmiş hissediyor kendisini...

Elbette ki Avrupa'nın tümü bu değil. Elbette ki AP'nin kararı son karar değil. Başka AB kurulları başka denklemleri göz önünde bulundurabilir. İki dünya arasında Türkiye'nin stratejik konumu vs. gibi bir çok pazarlık malzemesi söz konusu...

Ama şu düşmanlık konusunun çözülmesi gerekiyor. Kamuoyu araştırmalarında çoğunlukla "AB ile bütünleşme" yolunda görüş bildirilen Türkiye'de bir başka kamuoyu araştırması yapılsa ve "Avrupa Türkiye'nin AB üyeliğini gerçekten istiyor mu?" diye sorulsa, sanırım sonuç "Avrupa bizi istemiyor" diye çıkar; "İstemiyorsa neden?" diye sorulsa, sanırım gene çoğunlukla "Avrupa'nın tarihî hesaplaşma eğilimi"ne dikkat çekilir. Demek bizim toplumumuzda da Avrupa'ya karşı kaygı var. Bir "düşmanlık kaygısı" bu. Ve her olayda ne yazık ki giderilen değil, Avrupa tarafından beslenen bir kaygı bu. AB'nin "özgürlükçü" niteliği de AİHM'nin son RP kararı ile yara aldı ve Türkiye'deki islâmî zemin bunu "İslâm karşıtı" ön yargılara bağladı. Tıpkı aynı mahkemenin Laizidou kararında Türkiye'nin "Rum taraftarlığı" izi aradığı gibi...

Şimdi n'olacak? AP kararı bugüne kadar gelişen tüm Türkiye-AB sürecini tuzla buz mu edecek?

Bunu ne AB'nin ne de Türkiye'nin istemeyeceği açık. Ama işin içine bir kurt düştüğü de kesin. Bakın kararın Türkiye'ye yansımalarına, bir iki "Kıbrıs'ta çok katı davranıyoruz, diplomatik girişimlerimiz yeterli değil" yollu içe ve Denktaş'a dönük belki bir kısmı anlaşılabilir eleştiri dışında herkes, o "düşmanlık" ve ondan kaynaklanan "şantaj" çizgisinin altını çiziyor. Ve tüm yorumlarda "Avrupa bizi gerçekten almak istiyor mu? Yoksa önümüze sürülen tüm şartlar, aslında tarihî hesaplaşmanın bir parçası mı?" sorusu gizli... Bir çok alanda Avrupa standartlarını yakalamak istiyoruz, ama AB ile bütünleşmenin başka alanlarda başka bedeller ödeteceği konusunda da tedirginiz. kimisi buna "Sevr paranoyası" diyebilir. Ama şu son kararın bu tedirginliği besleyici nitelikte olduğunu kimse görmezden gelemez.

Dağlar gibi ateş yakılmış ve Hazreti İbrahim içine atılmış. Oradan bir karga belirmiş, gagasında bir dal, ateşe atacak. Soruyorlar: zaten bunca ateş yanıyor, senin atacağın dalın ne anlamı olabilir. Karga cevap vermiş: Düşmanlığımız belli olsun.

Sonra bir güvercin, gagasında bir damla su ile görünmüş. Sormuşlar: Alevler dağ gibi yükseliyor. Senin gagandaki bir damla suyun ne anlamı olabilir. Güvercin cevaplamış: Dostluğum belli olsun.

Tıpkı böyle... Avrupa'da düşmanlığını gösterenler ortaya çıktı, şimdi oradan bir dostluk gösterisi istiyoruz. Tüm Avrupa'nın Türkiye'ye yönelik ateşleri besleme gibi bir misyonu olmamalı...
#AP
#Kıbrıs
#AB
23 yıl önce
AP'den Kıbrıs şantajı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler