
Ulusdevletler çağı sorgulanmaya başladıkça tarihin yanlışları daha bir anlaşılır hale geliyor. İlerlemeci tarih anlayışının doğrusal çizgisinin en tepesinde duran ulusdevlet batı merkezli medeniyetin ulaşabildiği zirvenin nişanesi olarak kurulduğu taht sallanmakta. Bu sallantı aslında paradigmatik bir çözülmenin de işaretidir ve bunun sonucunda evrensel olduğu söylenen ideolojiler, siyasal ve toplumsal modellerin geçerliliği en azından müstagrip muhipleri katında şüpheyle karşılanır hale gelmektedir.
Ulusdevlet çağı Avrupa''da süren uzun mezhepler savaşından sonra doğdu. Westphalia Barışı''nın en önemli sonucu olarak ulusdevlet sisiteminin doğurmuş olması gösterilir. Sonuçta buğünkü modern uluslararası sistem şekillendi.
Ulusdevlet sistemine geçişin en bariz özelliği devletlerarası ilişkilerin sekülerleşmesidir. Devletlerin sınırlarından, devlet-vatandaş ilişkisine, farklı mezhepler (din değil) arası ilişkilere uzanan uzun ve kanlı savaşlara neden olan sorunlara bir cevap oluşturma çabası olarak okunabilir. Böylelikle uluslararası sistemin laikleşmesi aynı zamanda ulusdevletin ortaya çıkışı anlamına geldi.
Her bir ulus devletin iç işlernde bağımsız olması, sınırların tanınması, devletin egemenliği ve devletler arası eşitlik gibi ulusdevlet sisteminin temelini oluşturan esaslar devreye girdi.
Tüm bunların gerçekleşmesi yani yeni bir sistemin kurulmasındaki belirleyici unsur dinin sistem içindeki yerinin yeniden tanımlanmasıyla mümkün olacaktır. Westphalia Barışı''nın arkaplanına bakıldığında yeni sistemin dinle hesaplaşması, dinin yerine yeni bir anlam çerçevesi oluşturulma gayreti hemen görülecektir.
Ulusdevletin oluşmasından sonradır ki modern anlamda uluslar ortaya çıkacaktır. Yani önce ulusdevlet icat edilmiş peşinden bu siyasal projeye uygun uluslar inşa edilmiştir. Bat Avrupa deneyimi büyük ölçekte budur. Amerikan deneyiminde ulusun kimliği daha farklı, imparatorluk çeşitliliği gösterse de devletin dayandığı çerçeve, egemenlik ve sınırlar Westphalia sonrasının paradigmasına yaslanır.
İslam dünyasına geç gelen ulusçuluk ve ulus devlet deneyimi batı Avrupa deneyiminden son derece farklı ve bağlamından kopuk gelişir. Osmanlını çöküşü aynı zamanda ulusçuluğun da yükselişi anlamına geldiği gibi postkolonyal dönemde ulusdevletlerin ortaya çıkması anlamına da gelir.
Toplumu tektipleştiren, sekülerleştiren modern ulusdevletlerin İslam aleminde açtığı yaralar hala sarılabilmiş değildir.
Özellikle Ortadoğudaki ulusalcı hareketlerin ortak noktası temelde seküler hareketler olmalarıdır. Kolonyalizmin mirası olarak ortaya çıkan ulusdevletler ideolojik temellerinden kaynaklanan sorunlar bir yana bir de kolonyalimin miras bıraktığı sorunlarla da malüldü. Bu nedenle Batı Avrupa''da görece devletler arası barışı getiren . Westphalia sisteminden beslenen ulusdevletler Ortadoğuda kan ve gözyaşına neden oldu.
Ulusçuluğun bu topraklar için ne denli yabancı bir ideoloji olduğu, toplumsal karşılığının olmaması bu siyasal söylemin popülaritesini çabuk söndürdü. Ne var ki ulusdevlet modeli zihin kalıplarını şekillendirmeye de devam etti.
Bölgede gelişen milliyetçilikler hızını kaybetse de sistem dışı kalan, ulusdevletin en büyük mağduru durumuna düşen etnik ve kültürel azınlıklar milliyetçi seküler ideolojilerin dayatması altına girmekten kendilerini kurtaramadılar.
Ulusdevletin tek tip insan, toplum ve kimlik modelinin çökmeye başladığı durumlarda buna tepkisel olarak gelişen başka milliyetçilikler ortaya çıktı. Öyle ki bu tepki ideolojik muhteva ve toplum modeli olarak karşı olduğu ulusdevlet ideolojisinden farklı olmayan bir milliyetçilik üretti.
Hatta bu ''tepki ideolojisi''ne karşı çıkanlar bile egemen durumdaki ideolojiye muhalefet geliştirmek adına başka tür ulusçuluğun pençesine düştü. İslami hassasiyeti olanlar bile “ümmetin öksüz milleti” sloganıyla örtük bir milliyetçiliğe savruldukları aşikar.
Hatta ulus devleti “ilahi bir nimet” gibi algılayarak kendilerinin neden bu nimetten yoksun bırakıldıkları yönünde bir argümanla gecikmiş bir ulusdevlet talebiyle ortaya çıkılması tarihin bir ironisi olsa gerek. Verili siyasal sistemi esas kabul ederek seküler sistemin siayasal modelini Allahın nimeti saymak gibi bir akıl kamaşması yaşanıyor.
Oysa bizzat ulusdevletin kendisi Allahın nimeti değil olsa olsa dine rağmen seküler bir dünya görüşünün şekillendirdiği siyasal proje olabilir.. Bir yanda sınırlar esnetilmeye çalışılırken (finans kapitalizminin talebi gereği olsa da) diğer tarafta ümmetin arasına yeni sınırlara koyacak talepler çözüm olmaktan çok yeni acılı süreçlere davetiye çıkartmak olur.
Westphalia Barışının ruhu kavranmadan, seküler muhtevasıyla hesaplaşmadan, inşa ettiği ulusları ait olduğu değerlerden koparan bir proje nası olur da “mahrum bırakılmış bir nimet” olarak addedilebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.