|
Kürt sorunu: Çıkmaz sokak

Siyasetin, sözün bittiği, şiddetin başladığı yerde ''otoriterleşme eğilimleri'' belirginleşir. İlk gösterge de faturanın barışcıl dile, demokrasiye, demokratlara, aydınlara yüklenmesi olur...

Kimi bakanlar, askeri-sivil bürokratlar, köşe yazarları, kimi solcular, Kürt politikacıları bu açıdan aralarında yarışır durur.

Birileri şiddeti Kürt sorununda yeteri kadar adım atılmamasına bağlar, diğerleri ise fazla adım atılmasına...

İlk grup demokrat ve aydınların demokrasiyle şiddete zemin hazırladıklarından söz eder, ikinci grup demokrasi konusunda, daha doğrusu Kürt politikasının taleplerini yeteri kadar desteklemediklerinden yakınır...

Ama asıl sorun başka yerdedir, sahadadır, politikadır.

Taraflar, özellikle devlet, siyasi iktidar bunu görmedikçe bu kötü öykü, her yönüyle, her anlamıyla, ölümlerle, kayıplarla, özgürlükler alanın daralmasıyla, faturanın düşünceye çıkmasıyla devam edecektir...

Görülmesi gereken, yani saha tüm açıklığıyla ortadadır...

2000"lerin başından itibaren özellikle, 2004 sonrası PKK bölgede ''zımni bir siyasi merkez'' oluşturma yoluna gitmişti ve bunu hem devlete güç gösterisiyle hem kendi çevresine nüfuz ederek gerçekleştirmişti. Bu zımni siyasi merkez ile toplumsal çevreyi birbirine bağlayan en önemli unsur ise aşırı baskıcı resmi politikaların, Susurluk tipi örgütlenmelerin varlığıydı.

İkinci aşama, yani bugün bu ''zımni siyasi merkezin derinleşmesi, kurumlaşması safhası''na tekabül etti.

Önce Öcalan''ın yakalanmasıyla beliren örgüt içi bölünmeler bugüne kadar uzanan baskı mekanizmalarıyla giderilmeye çalışılmış, ardından kimi sivil örgütler ve belediyeler üzerinden merkezileşme, kurumlaşma, korparatizm, kaynak ve imkân kullanımında tekelleşme gibi araçlar devreye girmiştir.

İlginç olan zımni siyasi merkezin bu kez temel haklar ve özgürlükleri araçsallaştırmasıdır.

Böylece bölgede çevre ile bu zımni siyasi merkez arasındaki bağ bir yandan bu özgürlük zemininde üreyen aidiyetçi dilden, diğer yandan çevrenin her anlamda ve her araçla (ekonomik, siyasi, kültürel) baskı altına alınarak, yeniden üretilmesinden ileri gelmektedir.

Siyasi dil olarak ise Türkiye''yi ve özellikle devleti, güvenlik güçlerini her anlamda zora sokacak, istikrarsızlık ve askerileşmenin sacayağı olacak halk ayaklanması ya da seferberliği benimsenmiş görünmektedir.

Şimdi gelelim asıl soruya...

Bu sorun nasıl çözülecek?

Kürt sorunu üç farklı biçimde tanımlanabilir. Dolayısıyla üç farklı çözüm pistinden bahsedilebilir.

Kürt meselesini bir ''isyan'' olarak tanımlayabilirsiniz. Bu isyanı ister üç-beş eşkiyaya ister bir kitleye mal edin, sonuç değişmez. Çözüm yoktur ya da çözüm bu isyanı uzun süre kabul edilebilir ölçülerde kontrol altında tutmaktır. Araçlarınız ise öncellikle asayiş tedbirleri, ardından bunları besleyecek, yani halkı örgütten koparmasını düşündüğünüz ekonomik, sosyal, kültürel vs tedbirlerdir...

Kürt meselesini bir ''özgürlük mücadelesi'' olarak da görebilirsiniz. Benimsedikleri strateji ne olursa olsun, çeşitli Kürt gruplarının nihai beklentisi ya da çözüm tanımı ''sadece Kürtlerin koşullarının düzeltilmesi değil, şu veya bu şekilde (özerklik, federasyon, konfederasyon, bağımsızlık) kendi kendilerini yönetmesidir. Çözüm dolaylı ya da fiili ayrılıktır ve ufukta silah vardır.

Sorunu bir ''demokrasi meselesi'' olarak da ele alabilirsiniz. O zaman sorunu, farklı toplumsal ve kültürel grupların farklılıklarını koruyarak bir arada yaşamalarını sağlayacak toplumsal-siyasal mutabakat sisteminin eksikliği olarak tanımlarsınız. Çözüm doğal olarak demokratik araçlarla ve zaman içinde bu mutabakatın sağlanmasıdır.

Ancak bu noktada çözümün olmazsa olmaz iki koşulu vardır:

Her grup önce kendi içinde demokratikleşmek ve çoğulculaşmak zorundadır.

Devlet, siyasi iktidar her şeyden önce bunu hem kendisi hem Kürtler için üretmek ve zorlamakla mükelleftir.

Bugün yaşananların gösterdiği gibi bu yol müşküldür, demokrasi risk taşır, çaba ve fedakârlık ister...

Ama onun dışında çözüm yoktur...

11 yıl önce
Kürt sorunu: Çıkmaz sokak
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı