|
Ankara'nın Kıbrıs politikası doğru olabilir mi?
Günlerdir altını çizdiğimiz 'gerçeği' Başbakan Bülent Ecevit doğruladı. Ankara'da basın mensuplarının soruları üzerine dün yaptığı açıklamada Rauf Denktaş'ın BM Genel Sekreteri'nin davetine uymayıp, New York'a gitmeme kararını 'desteklediğini' ilan etti. Ecevit, Denktaş'ın bu tutumun sadece kendisine ait olmadığını Ankara'daki hükümet ile 'istişare edilerek' alındığını belirterek, Türkiye'nin AB karşısında düştüğü sıkıntılı durumun sorumluluğunu da üstlenmiş oldu.

Zaten, Türkiye'nin AB yollarının 'Kıbrıs üzerinden' tıkanmasından ve sabote edilmesinden, hiçbir zaman 'özel olarak' Denktaş'ı sorumlu tutmadık. Çünkü, 'Ankara'sız' ve bağımsız bir 'KKTC politikası'nın olamayacağını ve hiçbir zaman olmadığını bilecek kadar Kıbrıs sorununun girdi çıktısından haberdarız. Sorun, Türkiye'nin Kıbrıs politikası ile ilgili ve sorumlusu esas olarak Ankara'dır. AB'ye yan çizme eğiliminde olan sadece Rauf Denktaş değil, Ankara'nın -başta hükümet- kendisidir. Son yıllarda, hiçbir çözümü çözmekten aciz olan ve sürekli olarak ya 'soruna taraf' konumuna kendisini sokan veya doğrudan 'sorun üreten' Ankara, Türkiye'nin üzerine bir yük daha bindiriyor. Altından kolay kolay kalkılamayacak bir yük…

Ecevit'in, Denktaş'ın 'görüşmeden kaçmadığına' dair verdiği örnek, diplomasiyle ilgili herkesin dudaklarına tebessüm yaydıracak cinsten: 'Sayın Denktaş' diyor 'Klerides'e gizli görüşme önerdi ama Klerides bunu kabul etmeyerek görüşmeden kaçtı'… BM Genel Sekreteri'nin gözetimindeki görüşmelerle Kıbrıs sorununa çözüm aranması gereği Helsinki kararında, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ve Türkiye'nin Ulusal Programı'nda zikrediliyor. Türkiye, bu 'yükümlülüğün altına' kendisini sokmuş durumda. Türkiye'nin kabullendiği 'yöntem'e yanaşmayacak, yani 'açık görüşme'den kaçmış görüntüsünü vereceksiniz; 'gizli görüşme'den Rumların kaçtığını söyleyerek, aklınızca diplomasi yapmış olacaksınız…

Şu konuyu açık açık adını söyleyerek konuşsak ya. Denktaş'ın politikasının esasını 'çözümsüzlük en iyi çözümdür' oluşturuyor. Denktaş, Rumlarla bir uzlaşmaya dayanan çözüme çok istekli değil. Bu, bir sır da değil. Türkiye'ye gelince, bu hükümet Kıbrıs politikasını, tutumunun bu olduğu bilinen Denktaş'a 'ihale etmiş' halde. Eğer, Ankara, AB üyeliği konusunda 'ciddi' olsa, böyle bir Kıbrıs politikası gütmez. AB ufkunun Kıbrıs üzerinden sakatlanması onun da işine geliyor.

Rumların da -Türk tarafının lehine hükümler taşıyacak cinsten- bir çözüme asla istekli olmadıkları malum. Ancak, Ankara izlediği kötü dış politikayla Rum tarafının 'çözümden yana olmadığını' ortaya çıkartmak bir yana, onlara 'avantaj' sağlıyor. Rumların AB yolu açık kalırken, Türkiye'ninki tıkanıyor. Buna iyi ve ustaca bir dış politika demek mümkün mü?

The Economist'in son sayısında "Avrupa Birliği ve Kıbrıs" başlıklı önemli yazıda AB üyelerinin çok yakında 'parçalanmış bir Kıbrıs'ı (Rum Yönetimi) üyeliğe kabul etmeme kararı almak zorunda kalacağına dikkat çekiliyordu. Yazıda, AB dış ilişkiler komisyoneri Chris Patten'ın AB'ye 12 yeni üye daha almak istemesinin gerekçesini şöyle nükteli bir dille ifade ettiği de yer almıştı:

"Bu, birbirlerine ateş açmak yerine balık kotaları hakkında tartışmaları için bu harikulade tecrübeye katılmaları davetidir." The Economist'e göre, "AB, genişlemesini, herşeyin üzerinde Avrupa kıtasının doğusuna doğru barış ve istikrarı yayma şansı olarak görüyor."

Kıbrıs, AB'nin bu 'stratejik hedefi'nin önünde Türk-Yunan çatışması ihtimalini içeren ciddi bir engel. Dolayısıyla, başka bir sebep olmasa bile, bu yüzden 'çözümü' gerekiyor.

Türkiye'nin yüzyüze bulunduğu 'ikilem' ve AB nezdinde çizdiği 'ters profil' de tam bu noktada ortaya çıkıyor. Ankara, eğer, Avrupa kıtasındaki 'barış ve istikrar'ın kendi sınırlarını ve Doğu Akdeniz'i de içine alacak şekilde yayılmasını gerçekten istiyorsa, Kıbrıs Türk toplumunun meşru ve ulusal haklarını güvence altına almayı başaracak ve Türkiye'nin 'jeopolitik konumu'nu anlamlı kılacak bir 'çözüm'ü aramak; AB hedefleriyle kendi hedeflerinin bir 'optimizasyonu'na gitmek zorundadır.

Yani, sorun, 'Kıbrıs'ta bir teslimiyet' veya Türklerin haklarından kabul edilmez tavizler vermek sorunu değildir. Sorun, Türkiye'nin Kıbrıs'taki 'meşru' hedefleriyle, AB hedeflerini -tekrar ediyoruz, eğer AB üyeliğini gerçekten arzuluyorsa- bağdaştıracak bir politika izlemektir.

Yapılmayan tam da budur. Ankara, AB'yi bir 'müstakbel partnerler topluluğu' olarak değil, 'kavgaya hazırlandığı bir hasım' gibi görüyor. Böyle gördükçe, Türkiye halkının ve Kıbrıs Türk toplumunun uzun vadeli 'stratejik' ve 'ulusal' çıkarlarını tehlikeye atıyor.

Soru şurada: Eline aldığı herşeyi berbat eden, her konuyu deforme eden Ankara'nın Kıbrıs politikası niçin doğru olsun?
#Rauf Denktaş
#Bülent Ecevit
#BM
#Kıbrıs
23 years ago
Ankara'nın Kıbrıs politikası doğru olabilir mi?
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim