|
Vefatının 60. yıl dönümü münasebetiyle Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç Hoca

Ahmet Rasim, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Refik Altınay, Reşat Ekrem Koçu gibi yazarlar tarihi sevdiren adamlar olarak biliniyor. Hiç şüphe yok ki, Ord. Prof. Dr. Mükrimin Halil Hoca da bu grubun en gözde temsilcilerinden biriydi. O, gerek üniversite kürsüsünde, gerekse İstanbul kahvehanelerinde tarihi sadece anlatmakla kalmıyor, bizzat tarihin içinde yaşıyordu. Bu özelliğinden dolayı hem meslektaşları, hem hayranları kendisine “tarihçilerin üstadı” unvanını vermişlerdi. Ben de, “Ayaklı Kütüphaneler” isimli kitabımda onu anlatırken “Kahveleri dershane yapan hoca” üst başlığını kullandım. Gerçekten de Mükrimin Halil, cezbedici üslubuyla yaptığı tarih sohbetleriyle kahveleri tam bir ilim meclisine dönüştürüyordu. Beyazıt’taki Küllük Kahvesi ile Laleli’deki Acem’in Kahvesi, onun en çok devam ettiği mekânlarıydı. Bu iki kahvenin garsonları bile, bazen hocayı dinlerken tepsideki çayların soğuduğunu fark etmezlerdi. Özetle söylemek gerekirse, Mükrimin Halil Yınanç üniversitedeki derslerinden sonra vaktinin büyük bölümünü kahvelerde yaptığı seviyeli tarih sohbetleriyle geçiriyordu.

Türkiye’de İslam tarihini en iyi bilen ve en güzel anlatan Mükrimin Hoca 1961 yılının Aralık ayında, 61 yaşında vefat etti. Demek ki, aramızdan ayrılalı, bugün itibariyle tam 60 yıl oluyor. Ne garip tesadüf, 1961’de vefat etti. 61 yıl yaşadı ve öleli neredeyse 61 yıl olacak. Hoca tam bir tarih allamesiydi. Ne yazık ki engin bilgisiyle, zengin mahfuzatıyla doğru orantılı yayın hayatı olmadı. Selçuklulara ait bir iki kitabıyla İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı makaleler – çok önemli olmakla beraber – onun bilgi hazinesi için ölçü kabul edilemez.

Mükrimin Halil Hoca’nın ölümünden sonra yapılan neşriyatın da -maalesef- yeterli olmadığını görüyoruz. Ölümünü müteakip Yağmur Yayınları tarafından neşredilen ve “Mükrimin Halil Yınanç’tan Sohbetler” adını taşıyan küçük ebatlı kitap – itiraf edeyim ki – Hocayı yakından tanımama ve sevmeme sebep oldu. Bu kitapçık üç bölümden oluşuyor. Asr-ı Saadet’le ilgili sohbetler birinci bölümü, İstanbul’un Kuruluşu ikinci bölümü, hakkında yazılanlar ise üçüncü bölümü teşkil ediyor.

Hocayla ilgili olup da son bölümde yer alan yazılar büyük bir zevkle okunuyor. Ben de aynı bölümü birkaç defa hatmettim. Prof. Faruk Kadri Timurtaş, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Kabaklı, Prof. Sabri Esat Sivayuşgil, Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken, Ord. Prof. Sadi Irmak, Ord. Prof. Kâzım İsmail Gürkan, Nihat Sami Banarlı, Haldun Taner, Prof. Ali Nihat Tarlan, Doç. Dr. Faruk Sümer gibi ünlü şahsiyetler bu “teessür” yazılarıyla Hocayı bütün özellikleri ve güzellikleri ile bize tanıtıyorlar.

İsterseniz bu renkli kalem erbabının yazılarından birkaç paragrafı siz değerli okuyucularıma nakledeyim. Merhum hocamız Prof. Faruk Kadri Timurtaş 24 Aralık 1961 tarihli yazısının bir yerinde şöyle diyor:

“O, bir sohbet adamıydı. Çok güzel bir anlatışı vardı. Yıllar yılı bilgi hazinesini etrafındakilere cömertçe saçmıştır. Onun meclisinde bulunmak zevklerin zevkiydi. Belki de bu sözlü neşriyat, fazla eser vermesine mani olmuştu. Dünya evine hiç girmemiş olması dolayısıyla, günün zihni yorgunluğunu geceleri kıraathane sohbetleriyle gideriyordu. Halkasına girenler arasında her yaştan, her baş ve meslekten kimseler vardı. Onlar için Hoca, daima bir aydınlık vasıtası ve zevkli bir bilgi kaynağı olmuştur.”

Orhan Seyfi Orhon’a ait aşağıdaki cümleler de Mükrimin Hoca’nın tarih heyecanına canlı bir misaldir:

“Paris’te bir kahvede, İslam tarihine ait bir harbi anlatırken mücahitlerden bilmem kimin kılıcını çekişini göstermek için kolunu şöyle bir savurunca garsonun getirdiği çay tepsisini nasıl tuz buz ettiğini tekrarlayarak gülüşürdük. Tarihçi arkadaşları ‘Feridun Bey Münşeatı’ndaki vesikaların sonradan yazıldığını ilk defa onun bulduğunu söylüyorlardı. Toplantılarımızda Anadolu Selçuklularının menkıbelerini anlatıyordu.”

Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken ise, 28 Aralık 1961 tarihli Hür Vatan’da neşredilen yazısında onun tecessüsüne şu sözlerle işaret ediyor:

“Selçuklular konusunda çok derinleşmekle beraber bilgisi Ortaçağ İslam tarihinin bütün sahalarına doğru genişlemekteydi. Üniversitede İslam tarihini emsalsiz bir vukuf ile okuturken her gün bu konuda yenilikler yapıyordu. Endülüs’e dair yeni bazı Fransızca yayınları düzeltiyor, İslam bibliyografisinin ana kaynağı olan İbn-i Nedim’in matbu “Fihrist”ini yazmalarıyla karşılaştırarak tamamlıyordu. Bu araştırmalar onu dünya tarihi ile de devamlı temas haline koymaktaydı. Bundan dolayı Selçuklu ve İslam tarihinde derin bir araştırıcı olan Mükrimin Halil, Avrupa tarihinin bütün devirlerini de teferruatı ile biliyor, daima mukayeseler yapıyor ve münasebetleri inceliyordu. Derin olduğu kadar etraflı olan bu bilgi onu zaman zaman bir nevi tarih felsefesi yapmaya sevk ediyordu. Mükrimin Halil’in üniversitelerde ve liselerde verdiği konferanslar bu noktadan da büyük değer taşımaktadır.”

Hoca’nın ölümünden sonra kaleme alınan diğer bir yazı ise Prof. Osman Turan imzasını taşıyor. Bu yazı yukarıda adı geçen kitapta yok. Uzun olduğu için haftalık “Yeni İstiklal” gazetesinde peş peşe birkaç sayısında neşredilen bu ilgi çekici makaleyi ben de “Ayaklı Kütüphaneler”e aldım. Unutmadan söyleyeyim, merhum Osman Turan da, Mükrimin Hoca gibi Selçuklu tarihi uzmanıydı. İkisi de kültürümüze büyük hizmette bulunmuştu.

Bu meşhur tarihçimiz hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyenlerin Ömer Hakan Özalp Bey’in iki ciltlik M. Halil biyografisini okumaları gerekiyor.

Kabri Merkez Efendi’de bulunan Hocayı bu ölüm yıl dönümünde bir kere daha rahmetle anıyoruz.

#Mükrimin Halil Yinanç
#Ahmet Rasim
#Ahmet Mithat Efendi
#Ahmet Refik Altınay
#Reşat Ekrem Koçu
2 yıl önce
Vefatının 60. yıl dönümü münasebetiyle Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç Hoca
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti