Tam bize göre bir atmosfer; Uzun süre yanlışlar üzerinde ısrar ve artık bitti derken son çare olarak "kurtarıcıya" başvurmak... Daha önce bir-iki aktör dışında benzer senaryoyu izlediğimiz bir film gibi Milli Takım. 10 yıldır futbolun tüm evrensel doğrularını yok sayıp memleketin yetiştirdiği "bir kaç iyi adam"dan biri olan Fatih Terim"in omzuna verdik bütün yükü. Eğri oturup doğru konuşalım: Milli Takımlar düzeyinde Türk Futbolu bu akşamki rakibinin çok gerisinde. Olağan şartlarda Türkiye-Hollanda maçının favorisi Portakallar... Bu yüzden bu maçı kazanabilmek için tribündeki taraftardan malzemeciye, kaleciden santrafora kadar herkesin olağanüstü gayretine ihtiyacımız var. Asıl konuşulması gereken bu akşamdan sonra sonuç ne olursa olsun Türk Futbolunun olağan halinin mevcut durumdan daha yukarıya nasıl çıkarılacağıdır. Kazansak da, kaybetsek de gerçek olan futbolumuzun tepeden tırnağa arızalı ve değişime muhtaç olduğudur. Bir sonraki Avrupa Şampiyonası değil ama, bir sonraki Dünya Kupası elemelerinde biz yine son dakika kahramanından olağanüstü işler bekleyeceksek bu akşamki maçı kazanmanın geçici heyecan sağlamaktan öte hiçbir faydası olmayacaktır. Gerek Milli Takım, gerekse kulüpler düzeyinde Türk Futbolu kötü, hatta çok kötü yönetilmektedir. Bu akşam Milli Takım kazanacak inşallah, ama bu gerçek değişmeyecek. Ve bu gerçek değişmeden Türk Futbolu evrensel alanda hiçbir varlık gösteremeyecektir.

Son olarak hangi takımlı olursa olsun Türk futbol sisteminin, medyasının yöneticisinin, seçkininin, sistemli veya hasbelkader ötekileştirmesine maruz kalan futbolseverler; bu ötekileştirme çabalarına merkezden uzaklaşarak değil, tam tersine "Bu memleket bizim, en az sizin kadar" diyerek cevap verilmelidir.