|
İstanbul Sözleşmesi cinsiyetçi isyanın parçasıdır

İstanbul Sözleşmesi etrafında fırtınalar kopmaya devam ediyor. Büyük bir kültürel çatışmayla yüz yüzeyiz. Beyaz Türk burjuvazisi, beyaz Türk elitleri ve kimi muhalif muhafazakarlar el ele verip İstanbul Sözleşmesi kalacak diye emir buyuruyor. İlanları ve söylemleriyle dünya egemen kültürüyle halay çekiyorlar. 28 Şubat’ta tek bir başörtülüyü şirketlerine almayan ve hatta staj yapmalarına bile kapılarını yüzlerine kapatan bu beyaz burjuvazi, bugün kadın hakları diye sözleşmeyi bayraklaştırıyor. Araştırma şirketlerine “Kadın şiddetine karşı olan İstanbul Sözleşmesi’ni destekliyor musunuz?” gibi angajman sorularla marketçilik yaptırıyor. Bilimi araçsallaştırıyor. Elbette araştırmada çıkacak sonuç da yüksek olacak. Ne güzel! Halkımız muhafazakâr ve moderniyle kadına şiddete karşı. Ama bu görüş İstanbul Sözleşmesi’ni savunma diye pazarlanıyor. Pazarlamayı iyi bilen bu burjuva, bu defa bilimle ideolojiyi pazarlıyor. İstanbul Sözleşmesi ruhunun toplumsal cinsiyet eşitliği, gey ve lezbiyen içeriğini pazarlıyor. “Oğlancı” ve lezbiyenlerin söylemini kamuoyu araştırmalarıyla meşru gösteriyor.

Bir kamuoyu araştırması tamamen güdüleyici. Halk, İstanbul Sözleşmesi eşittir kadına şiddete karşı olmak biçiminde cevap vermeye güdüleniyor. Biz araştırmacılar için bilimin araçsallaşması açısından örnek bir araştırma! Derslerimizde “nasıl araştırma yapılmaz” yaklaşımını anlatmanın örnek olayı. Oysa İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği sorular haline getirerek cevaplar verme konusunda halk özgür bırakılsaydı hakikaten halkın gerçek algısı ortaya çıkacaktı. Bunu istemiyorlar. Çünkü bu halk toplumsal cinsiyet ideolojisini “örtük dil” ile içinde tutan bu metne iyi bakmaz. Yani eşcinselliği, lezbiyenliği ve oğlancılığı kimse iyidir diye cevaplamaz. Mesela “oğlunuzun ‘oğlancı’ olmasını ister misiniz” diye soru sorulsa kimse evet demez bu toplumda.

Kadın şiddeti ve kadın hakları söylemi arkasına saklanarak kullanılan “örtülü” dil çeşitli kavramlar ve ifadelerle kendisini dışa vuruyor. “Cinsel yönelim”, “cinsel kimlik”,

“18 yaşın altındakine kadın denecek” gibi kavram ve ifadeler buna örnektir. Adeta bir “batıni” tutumla yüz yüzeyiz. Nitekim BM’nin Herkes Eşit ve Özgür Doğar adlı 67 sayfalık metni bunu ortaya koyuyor. Bu metnin alt başlığı “Uluslararası İnsan hakları Hukukunda Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği” adını taşıyor. Burada İstanbul Sözleşmesi’nde geçen cinsel kimlik ve cinsel yönelimin ne olduğu açığa vuruluyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile lezbiyen, gey, biseksüel ve trans kişiler kast edildiği anlatılıyor. Hatta “interseks” bireylerden bahsedilmekte.

Batı’da 68 kuşağı ile gelen feminizm ve cinsel özgürlük dalgası, 1990’lar ile beraber yükselerek büyüdü. Nihilizm ve anarşizm ideolojilerin kırmasından toplumsal cinsiyet eşitliği ideolojisine dönüştü. “Kaos Gel” sloganları bunu anlatıyor. Bu slogan onların bütün felsefesini özetliyor. Hiçbir değere inanmıyorlar. Cinsel alanda doğru ve yanlış yoktur. Bugün eril, yarın dişil, öbür gün hiçbiri olabilirler. Tam bir cinsel akışkanlık durumu. Trans-kültürün cinsel alandaki yansıması. Cinsellik “iyi” ve “kötünün” ötesindedir. Haz esastır. Bu nihilist cinsiyetçilikle beraber anarşist bir tutuma da sahip. Ondan dolayı özgürlük arayışı yıkıcı, kaos üreten ve hiçbir norm tanımayan boyutlara sahip. Feminist felsefe, karşı cinsle nikahlanarak oluşan aileyi küçümser ve hatta “aile kadını boğan hücredir” der. ancak öte yandan “oğlancıların” ve lezbiyenlerin beraber yaşamalarına aile denmesini istiyor.

Türkiye’ye ve dünyaya yaşayan bu cinsellik felsefesi, kültürü ve hukuku CEDAW ile başlayıp şu an İstanbul Sözleşmesi ile devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi, bu gelmekte olan trans-kültür ve akışkan cinselliğin konseptinde yer alıyor. Elbette metin tek başına tüm kötülüklerin anası değil, ama bu metin Batı kültür taarruzunun bir parçası. Okumamızı böyle yapmalıyız. Bu bağlam ile beraber metin kendi dünyasını bize açar. Nitekim toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında MEB yapılan uygulamalarda bunu net bir biçimde gördük. Yine lezbiyen ve “oğlancıların” faaliyetlerinde meşruiyet metni olarak buraya atıf yaparak hareket ediyorlar.

“Kaosa gel” demek bir isyan bayrağıdır. Cinsiyetten ve cinsellikten beslenen bir isyan. Özgürlük ve birey taleplerinden beslenen bir isyan. Cinsel kimlikle ilgili değerlerimize, mahremiyetle ilgili inançlarımıza, aile yapılarımıza, anne ve baba olmanın doğal biçimlerine karşı bir isyan. Erkekle kadını bir birine saldırtan, ebeveynle çocukları birbirine düşman eden, hududullahı çiğneyen bir isyan. Neslin korunmasına ve devamına karşı bir isyan. Bu isyana karşı durmak hududullaha saygısı ve inancı olan her müminin görevidir. Aile ve neslin saadetine inana her insanın mesuliyeti.

#İstanbul Sözleşmesi
#Türkiye
#CEDAW
4 yıl önce
İstanbul Sözleşmesi cinsiyetçi isyanın parçasıdır
Obama ne kadar değişimci olacak?
Ne Cimbom, Ne Fener! "Efendi Ertuğrul" bize yeter!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’