|
Yeni Mehdiler

Otuz yaşlarında, hafif sakallı, siyah saçlı bir adam gür bir sesle konuşuyor. Arkasında siyah-mavi renkli zeminler üzerinde hilal işaretli bayrakları var. “Bize hilafet verildi” diyor. Ailesini ehli beyt ile temellendiriyor. “Dünya sahnesine çıkacağımızı ve burada olacağımızı” hadisleri okusaydınız bilirdiniz diye devam ediyor. Sık sık hadislere gönderme yapıyor. Hadislere karşı eleştirel duranları küfürle itham ediyor. Toptan yaklaşıyor. Hadis usulüne aldırdığı yok. Çünkü mehdiyet konsunda en büyük temellendirmenin hadislerle yapıldığının bilincinde.

En büyük eleştiriyi alimlere yapıyor. Öz eleştiriyi de aşan ve tekfire varan suçlamalarda bulunuyor. Demediğini bırakmıyor. ilim yerine cehaleti rehber ediniyorlar, para peşinde koşuyorlar, paramparçalar olmuşlar, dinin bir kısmını alıp diğer kısmını almıyorlar, İslam dairesinden uzak uzaklar… Mehdilik İstanbul’da çıkacak diyor ve devam ediyor: “Nasıl bu kadar cahil olabiliyorsunuz?”. “Ahir zamanda gelecek mucizevi kişilik”ten kaim kişiden neden bahsetmediniz.”

Coşkuyla ve içtenlikle konuşuyor. Somut sorunlara ve acılara değiniyor: İhtilaflar, acılar, zulümler, faiz, fuhuş, zalimlerin bombası, köleleşme… Kesin, açık ve emredici bir dil kullanıyor. Tamamen teslimiyet talep eden bir dil. Düşünme ve akletmeye yer vermeyen bir dil. Alimleri reddederken kendisine itaate çağıran bir dil.

Türkiye’de mehdiyet talebiyle ortaya çıkan sadece bu genç değil. Adnan Oktar, Hasan Mezarcı, İskender Evrenesoğlu, darbeci Fetullah Gülen gibi kişiler de bunu dillendirdiler. Hatta Evrenesoğlu’nun cenazesine binlerce insanın katılması herkesi hayretler içinde bıraktı. On binlere varan insanlar kendini mehdi ilan eden, resul ilan eden ve Allah’tan vahiy aldığını söyleyen bir meczubun peşinde gidiyordu. Yine Gülen, Kutbul Aktab, “masum ve masun” gibi lakaplarla anıldı. Yüz binlerce insan peşinden gitti. Cunta kurdu, darbeye teşebbüs etti. Nice profesörleri ve generalleri gözü kapalı bir şekilde peşinden sürükledi.

Mehdiyet-Mesihlik iddiaları, çıkışları ve izleyicileri neden çoğalıyor? İslamın yeni şartlardaki algılanışı bununla yakından ilgili. Tarihte bir çok mehdi hareketi doğmuş. İsyanlar ortaya çıkmış. Osmanlı devletinde Şeyh Bedrettin İsyanı, Otman Baba İsyanı, melami Hamzavi ayaklanması bunlardan bazıları. Hepsi de bozulan toplumu islah etmek ve adil düzeni yeniden kurmak için ortaya çıkmışlar. Ama bizim için önemli olan bu dinamiğin hala devam etmesi.

Toplumlar krizlere girince, ekonomik zorluklar yaşayınca, büyük değerlerden uzaklaşınca olağanüstü kurtuluş taleplerine yönelirler. Bir kişi ile bütün sorunların üstesinden gelebileceği bilinci oluşmaya başlar. İslam toplumlarında da bu oldukça yaygın. Adeta peygambere yüklenen rol, bu defa mehdiye yüklenir. Onun gelmesiyle adaletin yeniden hakim olacağına inanılır. Dinin yeniden parlak ve ihtişamlı günlerine kavuşulacağı tahayyül edilir. Trajik dini krizler ve trajik ekonomik bunalımlar bu tahayyülü derinleştirir. Mehdi ve Deccal ikilemine dayalı okumalar başlar. Nesnel dünya gerçekliğinden yürüyerek sorunları çözme kudreti ve inancı kaybedilince mehdi tahayyülü harekete geçer.

Aslında Türkiye’de dindarlar ve muhafazakarlar iktidarda. Dini özgürlükler konusunda cumhuriyet tarihinin en rahat dönemini yaşıyorlar belki de. Ekonomik sorunlar da öyle trajik boyutlarda değil. O zaman neden bu mehdiler ortaya çıkıyor? Aslında bir dini kültürün ve bilincin belli ölçülerde kendisini sürdürmeye devam etmesi ve uç vermesi bu. Ayrıca, Müslümanlar sadece Türkiye tahayyülü ile yaşamıyorlar. İslam dünyasında Müslümanların yaşadıkları çatışmaları, sefaletleri, acıları, emperyalizmi, zulmü derinden hissediyorlar. Bunlara karşı acziyet içinde kendini hisseden bir bilinç mehdi gibi olağanüstü bir yöntemle harekete geçiyor. Elbette kişilerin din algılayışları da önemli . Zaten bu topraklarda her zaman bir kurtarıcı yok mu? Bütün sorunlarımızı çözmesi için tek adamlar peşinde koşmuyor muyuz? Bütün iyilikler ve bütün kötülükler tek adamlarla açıklanmıyor mu? Bütün İslam coğrafyasında böyle. Dolayısıyla mehdilik de bu zahiri toplum dünyasına karşı gelişen paralel batıni tek adamla kurtulma arayışı.

Kur’an ve hadis usül ile anlaşılır. Usül esastandır demiş alimlerimiz. Bundan dolayı önüne gelen hadisleri kafasına göre okuyarak hükümler çıkaramaz. Dünya meslelerini imkanlarımız ölçüsünde mücadeleyle, akılla, istişareyle ve inançla çözmeye çalışırız. Müslüman insan olarak kendi çabamıza, aklımıza, inancımıza ve emeğimize inanmalıyız. Mesuliyet bizimdir. Tek bir kişiye devrederek rahatlığı seçmenin ve mesuliyetsiz davranmanın anlamı yok. Allah, kitabında sık sık toplumlara hitap ediyor. Onları özne kabul ediyor: “Bir toplum kendi benliğinde olanı değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez”.

#Türkiye
#Toplum
#Müslüman
#Hadis
٪d سنوات قبل
Yeni Mehdiler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi