Geçtiğimiz yıl eylül ayında İstanbul’da yaptığımız ‘ Büyük Aile Yürüyüşü ’, LGBT dayatmasına karşı atılan ilk sivil ve güçlü adımdı. Birileri yürüyüş yapılmasın diye çok uğraştı . Bazı sanatçılar talimatla paylaşımlar yaparak anne-babaları nefret söyleminde bulunmakla itham ettiler. Gençleri hedef gösterdiler. Daha sonra bir avukat hakkımda suç duyurusunda bulundu, yalanlar isnat etti, ifade vermeye gittim. LGBT dayatması tam olarak buydu aslında. Eşcinsel yaşamı normalleştirmeyen, desteklemeyen
Geçtiğimiz yıl eylül ayında İstanbul’da yaptığımız ‘
Büyük Aile Yürüyüşü
’, LGBT dayatmasına karşı atılan
ilk sivil ve güçlü adımdı.
Birileri yürüyüş yapılmasın diye çok uğraştı
. Bazı sanatçılar talimatla paylaşımlar yaparak anne-babaları nefret söyleminde bulunmakla itham ettiler. Gençleri hedef gösterdiler. Daha sonra bir avukat hakkımda suç duyurusunda bulundu, yalanlar isnat etti, ifade vermeye gittim.
LGBT dayatması tam olarak buydu aslında.
Eşcinsel yaşamı normalleştirmeyen, desteklemeyen ve kendileri gibi düşünmeyenleri; yok sayma, konuşturmama, yürütmeme ve üzerlerinde tahakküm kurmayı istiyorlardı.
Aslında büyük ölçüde bu iradeyi ortaya koydular. Dönün dünyaya bir bakın. Dev markaların aşama aşama LGBT ekosistemine girdiğini, ünlülerin eşcinsel bir yaşamları olmasa dahi sözcülüklerini yaptığını, futbol kulüplerinin ruhlarını bu ideolojiye teslim ettiğini görüyoruz. “Dönüşüm” bir kaç senede olmadı elbette. Tarihsel sürecine girmeyeceğim ancak 90’lardan sonrasına baktığımızda kapitalizm ve emperyalizmin de “cinsiyet değiştirdiğini” görmemiz gerekiyor.
Eğer görürsek
bugün nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı anlayabilir ve önlemler alabiliriz.
İşte yine bir haziran ayı içindeyiz. LGBT örgülerinin sözde “onur yürüyüşleri” yaparak gasp ettikleri ve dayatmalarının dozunu hemen her platformda artırdıkları ve sosyal yaşamın her aşamasında var olduklarını ilan ettikleri zamanlardayız.
Türkiye’de halkın çok büyük bir kısmı artık bu baskıdan ve gençlerin, çocukların zihinlerini işgal eden sapkınlıklardan kurtulmak ve kalıcı önlemler alınmasını istiyor. Eğer halk böyle düşünmeseydi, 28 Mayıs’ta seçimleri hemen her mitinginde LGBT tehlikesine dikkat çeken Recep Tayyip Erdoğan değil de LGBT’nin aile yapısını bozmayacağını savunan Kemal Kılıçdaroğlu kazanırdı. Buradan, Kılıçdaroğlu’na oy veren yüzde 48’in de LGBT destekçisi olduğu anlamı
çıkmaz
elbette. Ben
Kılıçdaroğlu seçmeninin çok büyük bir bölümünün tehlikenin henüz farkında olmadığını ve oy verdikleri adayın “hoşgörü eşiğini” asla benimsemeyeceklerini düşünüyorum.
Meselenin politik olmadığını düşünenler ve bireysel bir tercih olduğunu savunanlar ya yanılıyorlar ya da neyin ne olduğunu çok iyi bilerek davranıyorlar.
Önümüzde çok iyi bir “kötü örnek” var; Amerikan toplumu; eşcinsellerin hayatlarına müdahale etmeye ve çocukların ailelerin elinden alınma girişimlerine karşı isyan etmeye başladı. ABD Başkanı Biden’ın LGBT’nin hamiliğini üstlenmesi bu ideolojinin dünya siyasetinin tam merkezinde olduğunun delilidir. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın anti-LGBT duruşu da politiktir ve küresel dayatmacılara meydan okumaktır.
Erdoğan’ın bu büyük cesareti daha şimdiden tarihe geçmiştir.
Lakin Cumhurbaşkanı Erdoğan bu politik yolda bir süre yalnız yürüdü.
Her zaman olduğu gibi taşın altına önce kendi elini koydu.
Yetmedi gövdesini koymayı vadetti. Erdoğan’ı bu yolda yalnız bırakmak, çekincelerini anlamamak, önemsememek, hafife almak bilmeyerek de olsa LGBT ideolojisine teslim olmaktır.
Şimdi yeni bir dönemin başındayız… LGBT ideolojisinin Türkiye’de yayılmasına karşı kararlı adımlar atıldığını görüyoruz. Zaten
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncelikleri arasında da Türk aile yapısının güçlendirilmesi var.
Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın 41. maddesinin aileyi bütünleştirecek, anne ve babanın rollerini belirleyecek şekilde düzenlenmesini her fırsatta dile getiriyor ve seçim beyannamesinde yer alan Aile ve Gençlik Bankası’nın bir an önce kurulmasını da istiyor.
Fakat siyaset kurumuna destek olmak, alan açmak, kamuoyu oluşturmak ve LGBT ile mücadelede
toplumu bilinçlendirmek için sivil inisiyatiflere çok fazla ihtiyaç var.
Geçtiğimiz eylül yapılan ‘Büyük Aile Yürüyüşü’nün üzerinden 9 ay geçti. Atılan ilk sivil adım dün itibariyle devasa bir platforma dönüştü. Farklı kesim ve ideolojilerden, “Aile” konusunda duyarlı, güçlü ve köklü 15 STK’nın öncülüğünde “
Büyük Aile Platformu
” kuruldu.
Benim de yönetiminde yer aldığım platform, aileyi ifsat eden unsurlara karşı her daim teyakkuz halinde olacak.
Büyük Aile Platformu tam olarak şu işlevi görecek:
Ailemizi, gençlerimizi, çocuklarımızı, gelecek nesillerimizi küresel çetelerin plan ve projelerine karşı korumak için; devletimizi, hükümetimizi, yerel yönetimleri, bilim camiasını, akademiyi, tüm eğitim kurum ve kuruluşlarını, kültür-sanat-spor çevrelerini, iş dünyasını, sağlık sektörünü, her inanç ve mezhepten dini yapıları, kurumları, kadın-gençlik-çocuk gibi insana dair tüm kitle örgütlerini harekete geçirecek.
Bu oluşum, hiçbir şahsı hedef almadan, kimsenin özel hayatına, yatak odasına karışmadan birçok alanda faaliyetler yapacak.
Ancak birilerinin cinsel sapkınlarını topluma, gençlere dayatmalarına da çok net karşı duracak.
Küresel emperyalist lobilerin LGBT propaganda ve dayatması üzerinden yürüttüğü
kültür terörüne geçit vermeyecek.
Büyük Aile Yürüyüşü’nden Büyük Aile Platformu’na dönüşen adımlarımız daha da hızlanacak. Yakında, LGBT tehlikesine karşı gençleri bir araya getirecek, bilinçlendirecek ve bu konuda uzmanlaştıracak eğitimlerin verileceği
yeni bir platformu daha duyuracağız.
Saraçhane’den başlayan yürüyüşümüz devam edecek…
#Toplum
#LGBT
#Büyük Aile Platformu
#Propaganda
#Kültür
#Ersin Çelik