|
Sinan Çetin"in Çiçek Abbas"ı

Türk sinemasının komedi dalında en iyi üç filminden biri olduğunu düşündüğüm Çiçek Abbas''ı geçen akşam bir kez daha izledim.

Sinan Çetin''in, daha 28 yaşında iken çektiği 1981 yapımlı Çiçek Abbas''ı bu kez tüm detayları ile izlediğimde şunu fark ettim:

Gördüm ki, 26 yıldan bu yana Türkiye''de hem mizah anlayışı, hem “tarz-ı hayat”, hem de oyuncu kalitesi son derece değişime uğramış.

Filmi izlerken, başrolde oynamamasına rağmen başrol oyuncusu İlyas Salman gibi filmi sürükleyen Şener Şen''in, olağanüstü kabiliyetine tanık olmanın sevincini yaşadım.

Bir de şunu:

Gecekonduda yaşayan o insanlarda bıçkınlığa özenen ama içinde safiyane duyguların hakim olduğunu…

En bıçkın insanın dahi karşısındakine “gaz-fren-şanzıman, halin duman” derken en büyük hakareti yaptığını düşündüğü…

Sinirlendiğinde kurşun değil tokat ve yumruk atıldığı…

Alın terinin en kutsal kavramlardan biri olarak kabul edildiği…

Sevgi ve aşkın çok masumca yaşandığı bir dünya..

Bugün etrafımıza baktığımızda adına aşk denilen o duygunun “belden aşağı” hatta “ayaklar altına” alındığını görmenin bahtsızlığını yaşamak “ne çıldırtıcı bir duygudur”.

Adı Abbas ama kendi çiçek gibi olan insanların yaşadığı bir Türkiye''de, adı “Mülayim” olan ama kendi “ısırganotu” gibi olan bir nesil haline geldik.

Tokat atmanın zafiyetinden mermi manyağı yapmanın muzafferiyetine geçtik.

Bir elin verdiğini diğer elin bilmemesi gerekeceğini söyleyen bir “dini ve zihni terbiyeden”, firmaların adının yazıldığı iftar torbalarının dağıtılması noktasına geldik.

“Yenmeye yenmeye geldik..” tezahüratından, “ölmeye ölmeye geldik..” deyip hakikaten ölünen bir noktaya geldik!

“Komşumuz arasa almış, hayırlı olsuna gidelim..” diyen kanaatkar ve mütevazı üsluptan, “hala araba alamadın hayırsız..” diyen gösteriş müptelalığının egemen olduğu hayırsızlıklara mahkum olduk.

Bir kuytu köşede elini tutan bir erkeğin adını arkadaşına söylerken dahi yüzünün kızardığı bir edepten, “Kız arkadaşımla birlikte küvette iken Ercan Arıklı''yı düşlerdik..” diyerek medyatik ifşaatta bulunma edepsizliğine reyting ve tiraj kazandırdık.

“Seni öpmeye bile kıyamam..” tarzındaki eserlerin masumiyetinden “Şappur şuppur öp beni..”, “Öpmezsen Allah belanı versin..” şeklindeki “musiki-i şahane”yi terennüme geçtik.

Gerçi, Türkiye''de nezaket ve zarafet hala hüküm sürüyor..

O kadar ki, artık birilerini tehdit ederken “Akıllı olmanı istirham ediyorum..” deniliyor!

Kaderimse çekerim; Shake İt Up Şekerim!

Biliyorsunuz, Eurovision Şarkı Yarışması''nda Türkiye''yi temsil edecek olan Kenan Doğulu''nun şarkısının ismi “Shake İt Up Şekerim”..

Baştan belirteyim: “Avro”(!)vision yarışmasında Türkiye''yi temsil edecek olan şarkının sözlerinin İngilizce mi yoksa Türkçe mi olduğu hususu bence de çok önem taşımıyor.

Ancak bir şarkının sözlerinin tamamı İngilizce ise ve bu şarkının nakarat kısmına “Şekerim” sözcüğü ilave edilmişse, adama “Ay şekerim böyle şarkı sözü mü olurmuş..” derler!

İşte tam bu sırada aklıma Aşık Veysel''in şiiri geldi.. Diyor ki Aşık Veysel:

Garnın yardım gazmayınan belinen (Kazma ile bel ile)

Yüzün yırtdım dırnağınan elinen (Tırnak ile el ile)

Yine garşıladı beni gülinen (Gül ile)

Benim sadıh yarim gara torpahtır (Topraktır)

Bu şiiri bilmeyen, bilse bile içinde barındırdığı “ruhu” anlayamayan bir neslin geldiği yer işte tam da bu yerdir..

O nesil ki artık şöyle “mırıldanıyor”:

Buzda gaydım tayt ve g-string ilen,

Beline dolandım parmağlarım ilen,

Kocam yine karşıladı beni gülinen,

Benim sadıh yarim AB grubu reytingtir..

“AKM yerine cami yapılacak!”

Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç''in Pierre Loti''nin bulunduğu bölgenin ismini “Eyüp Sultan Tepesi” olarak değiştirme teklifi ile Atatürk Kültür Merkezi''nin yıkılıp yerine yeni bir bina yapılması kararı aynı günlere denk geldi..

Eyüp Belediye Başkanı''nın bu gereksiz ve bir o kadar da anlamsız tasarrufu karşısında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi yerinde bir kararla red cevabı verdi..

Bunun yolu açılsaydı, örneğin Beykoz belediye başkanlığını bir “ulusalcı” kazandığında “Hazreti Yuşa Tepesi”nin isminin “Kuva-yı Milliye Tepesi” olarak değiştirilmesi gündeme gelirdi ve bu ismi “tepe tepe” kullanırdı!

Atatürk Kültür Merkezi''nin yıkılıp yerine yeni, akustiği sağlam, modern ve ergonomisi yerinde olan bir bina yapılması konusundaki teklife gelince..

Pierre Loti''nin isminin değiştirilmesi ile Atatürk Kültür merkezi''nin yıkılıp yeniden yapılması arasında fark olmadığı düşünülebilir..

Oysa, Kültür Bakanı Atilla Koç, açık bir şekilde, “Bu binanın ismi değiştirilmeyecek” diyor..

Müjdat Gezen ise çıkıyor ve adamı “güldüren” daha doğrusu “acı acı güldüren” şu sözleri sarf ediyor:

“Bu bina, Atatürk''ün hatırasıdır. Bu, Atatürk''e saygısızlıktır. Bu binanın yerine cami yaparlarsa şaşmayacağım..”

Bu iktidarın mensubu olan bazı belediyeler, sırf yol açmak için camilerin ve Edirnekapı''da olduğu üzere şehitliğin yerini “naklettiğine” göre, şimdi kalkıp bu iktidarın cami ve şehit düşmanı olduğunu mu iddia edeceğiz?

Oysa parodi başka bir şeydir, paranoya başka bir şeydir..

17 yıl önce
Sinan Çetin"in Çiçek Abbas"ı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi