"Dörtyol''da yeraltı camiine indik. Yeryüzü camiilerine alışmış Süleyman Dede''den haya ettik. Girer girmez iki rek''at kıldı bizi bıraktı kendi ırmağına daldı. Ahmetle yapayalnız iki söğüt dalı gibi, kalın yağlı boya sütunların önünde büyük çağıltının dışında kaldık. Ve gördük ki mekân değildir zamandır önemli olan velâkin o da değildir eylemdir önemli olan ve o dahi değildir kalp olmadıkça."
Bu alıntı, ölümünün yıldönümünde rahmetle andığımız Cahit Zarifoğlu''nun kiminin ''roman'' ve ''anı'', kiminin ''günlük'' dediği "Yaşamak" adlı son derece orijinal kitabından alınmıştır. Şairin, özellikle bu kitabında ve diğer sanat ve edebiyat yazılarında ve dahi Mavera dergisinin son sayfalarında okuyucularıyla kurduğu iletişim yazılarında denediği üslup, onun okuyucuları tarafından ilgiyle izlenmiş ve kendine özgü bir iz bırakmıştır.
Sanat ve edebiyat yazılarında şairimiz anlatım bakımından okuyucularının yazma azmini habire kamçılamış ve şiirsel bir anlatımı seçmiştir. Ve bundandır ki beş-altı dönem derginin son sayfalarında "Okuyucularla" kurduğu iletişim dergiyi okumaya tersinden başlatacak kadar sıcak ve etkili olmuştur. Bugün bizim camiada sanat-edebiyat alanında imzalarını takip ettiğimiz çoğu isimler mutlaka onun yol göstericiliğinden geçmişlerdir.
Onun kamçılama ya da kışkırtma diyebileceğimiz stilini, sadece yazılarında değil, konuşurken de diyalog kurduğu insanlarla ilişkilerinde bile görürüz. Bugün, geçmişte bir döneme damgasını vuran Mavera diye bir edebiyat dergisinden bahsediyorsak, hanımının kolundaki bilezikleri satarak derginin ilk harcını koyan ve arkadaşlarını kamçılayan yine o olmuştur. İlk ve öncü olmak her adamın harcı değildir. İlk ve öncü olmak için bilgi ve zekâ gereklidir. Ama cesaret olmadan ikisi de bir işe yaramaz. Para ise bunların buluşmasından doğar. Bundan gelen zenginlik ise Allah vergisidir.
Zarifoğlu''nun memur olarak çalıştığı kurumdaki masasının gözleri yazılarının müsveddeleri ile dolu olurdu. Ziyaretine gelenler onun şu sözünü mutlaka duymuştur: "Talebe olun, memur olun ne olursanız olun ama ilk plana talebeliği ve memurluğu almayın. Yazıp çiziyorsanız, okuyorsanız kötü bir memur olun. Bakın benim masamın gözleri şiir, hikâye ve masal müsveddeleri ile dolu. Bir müfettiş gelse, kontrol etse buraları, ne diyeceğini biliyorum ama desin." Bu kışkırtıcı sözlerin etkisiyle 1981''den beri Hukuk Fakültesinden hâlâ mezun olamayan arkadaşlar vardır.
Burada, Zarifoğlu''nun mektuplaştığı ve günümüzde gazete ve dergi sayfalarında yazılarını okuduğumuz birkaç ismi, imza sahiplerinin müsamahasına sığınarak zikretmek ve onların mektuplarına verdiği cevapların bir kısmını aktarmak istiyorum:
Muhsin İlyas Subaşı''ya: Muhtevalarına bütün gönlümüzle katıldığımız şiirlerinizi aldık. Şairce bir titizliğe önem vermeden, düşüncelerinizi olduğu gibi yazıyorsunuz.
Ferman Karaçam''a: Şiir yazarken her kesime ulaşmak için nasıl yapayım ki bu amacımı gerçekleştirebileyim diye soruyorsunuz. Düşündüm taşındım fakat size verecek olumlu bir cevap bulamadım. En iyisi bu amacınızı unutun. O zaman belki şairlikle diğer meslekleri karıştırdığınızı anlayabilirsiniz.
Mustafa Armağan''a: İki uzun mektubunuzla kendinizi ve amaçladıklarınızı anlatıyorsunuz. Henüz bir lise öğrencisi olmanıza rağmen, dikkatinizi çeken konular oldukça ağır. Bunlarla ilgilenme tarzınız kararlı ve hatta inatçı. Yazılarınızın yayınlanmasında acele etmeyin. Bu konular, bu kelimeler sizin.
Hasan Akay''a: Kendinizi, mutlaka dinî temalar işleyeceğim diye kısıtlamayın. İnançlarınız devletten kırlara, sokaklardan fezaya kadar herşeyi içine alıyor. O halde, dinî olacak diye neden mutlaka bazı ibadet terimleri üzerinde kenetlenip duruyor ve şiirin dünyasını daraltıyorsunuz. Önemli olan sadece o terimler değildir. Gücünüzü sadece onlardan almak yerine onların mahiyetindeki sırrı duymaya çalışarak herşeye onurlu bakın. Öylece herşey doğal olarak İslam''a bürünmüş olarak girer eserinize, devam edin.
Mustafa Çelik''e: Gelişmenizi bundan böyle, şiirleriniz Mavera''da yayınlana yayınlana gerçekleşsin. Ve tabii Mavera kıskançtır. Yazarlarının başka dergilerin disiplinleri içerisinde zedelenmesini istemez.
Sadık Yalsızuçanlar''a: Soyadınızı dikkatle yazdım. Yalsız ne demek bilmiyorum. İhtiyar isimli hikâyeniz bir hayli iyi. Ankara''da olduğunuza göre Akabe''ye uğrayın diyelim.
Ali Osman Sali''ye: Ah, ocak çok önemlidir. Sohbet çok önemlidir. Sizde şair olmak, sanatkâr olmak için gerekli birçok şey mevcut. Ama sohbetten nasibdar mısınız bilmiyorum. Sıkılmadan hayat öykünüzü yazın bize. Şiirinizde gördüğüm pırıltıların kaynaklarını bakalım orada bulabilecek miyiz.
Nurullah Genç''e: Gönderdiğiniz şiirde hamasilik dozunun fazlalığı, kalıplaşmış ideolojik deyimlerin bolluğu şiirinizi alaşağı etmiş. Şimdilik sadece bu hususa dikkat ederek çalışmalarınızı yönlendirmeli ve şiirinizi hikâye havasından kurtarmalısınız.