|
Bir kez daha düşünelim..

İsrail savaş uçakları, geçtiğimiz hafta, Sudan''ı bombaladı. Tabii ki bu haber, "İsrail Sudan''ı bombaladı" şeklinde verilmedi. Gündelik, tipik İsrail tavrı, Ortadoğu-Afrika bölgesinde her zaman olan bir şey gibi sunuldu.

Oysa bir ülkenin savaş uçakları, Kızıldeniz''i aşıp Afrika''nın en büyük ülkelerinden birinin hava sahasına giriyor, başkentinin yakınlarına kadar gidiyor, kendince "tehlikeli" bulduğu bir tesisi bombalayıp geri dönüyor.

Burada kullanılacak ifade elbette; "İsrail Sudan''ı bombaladı" olacaktır. Gerekçe, tehlike, amaç ne olursa olsun, bir ülkenin bombalanmasına bu kadar kayıtsız kalınması endişe verici.

Sudan''ın durumu, General Ömer el Beşir''le ilgili tartışmalar, İsrail-İran geriliminin hangi aşamada olduğu gibi konular, bu gerçeği hafifletmiyor. Bugün Sudan''ı bombalayanlar dün Suriye''yi, daha önce Irak''ı bombalamıştı. Yarın hangi ülkeyi bombalayacağına dair kimsenin bir fikri yok.

Aynı İsrail, 2007 yılında Türk hava sahasını kullanarak Suriye''de de bir tesisi bombaladı. Yıllar önce Irak''ın Osirak nükleer tesislerini bombaladı. Yürüttüğü örtülü terör operasyonlarının sayısı belli değil.

Neymiş, bu tesiste silah, füze üretiliyormuş. İsrail bu saldırısıyla İran''a gözdağı vermiş. Hadi gidip, silah üreten her ülkeyi bombalayalım o zaman..

Endişe verici olan Sudan''da bir tesisin bombalanması değil. Yıllardır uluslararası ilişkilerde "haydutluk" yapan bir ülkenin, sayısız kınama alan bir ülkenin, terörü devlet politikası olarak uygulayan bir ülkenin eylemlerinin normalleşiyor olması.

Uluslararası sistem, İsrail tarzı uygulamaları benimsemeye, bir yöntem olarak kabul etmeye başlarken, ülkeler giderek aynı uygulamalara yöneliyor. Normalde suç, terör, devlet terörü olarak görülen, kabul edilmeyen benzer uygulamalar bireyler tarafından kanıksanıyor, devletler tarafından uygulanıyor. "İsrail yöntemi" bir tür uluslararası uygulama dayatıyor ve bu başarılı da oluyor.

Devletler hukuku, teamüller, siyasi ahlak, uluslararası sözleşmeler anlamsızlaşıyor. Ülkelerin eşitliği, bağımsızlığı, onuru ve haysiyeti de öyle.

Irak işgali, hem devletler hukukunda, hem uluslararası teamüllerde hem de savaş hukukunda radikal değişikliklere kapı araladı. Savaşlar özelleşti, ülkeler açık artırmaya çıkarıldı, devletler terör örgütlerine ihale dağıtır oldu, orduların yerini özel şirketler almaya başladı.

Ama bunlardan daha vahim bir gelişme oldu ve geleceğin dünyasının siyasi güç haritasını da derinden etkileyecek, hiçbir hukuka dayanmayan sınırları aşan operasyonlar olağanlaştı.

İnsansız hava araçlarının keşfi savaşın da, güç ilişkilerinin de, sınırların da kurallarını değiştirdi. Daha doğrusu kuralsız bir dünya oluşturdu. Artık ülkeler sınırları hatta kıtaları aşan operasyonlar yapıyor, bunları gizleme gereği duymuyor, saldırının hukuki ve ahlaki dayanağı sorgulanmıyor. Ülkeler bombalanıyor, caddelerde seyreden araçlar havaya uçuruluyor.

Güvenlik ve tehdit algısı alabildiğine geniş yorumlanıyor. Her ülkenin tehdit algısı kendi saldırısının dayanağı olarak kabul edilebiliyor. Aslında bir tür korsanlık, karmaşa, kuralsızlık dönemi başlıyor.

İnsansız hava araçları operasyonları için yeryüzünün farklı bölgelerinde özel askeri üsler tesis ediliyor. Özellikle Afganistan-Pakistan hattında bu araçlar üzerinden insanlık suçları işlenirken, Afrika''da bir çok bölgede yeni operasyon üsleri kuruluyor. Cibuti bu amaçla kullanılan en büyük üslerinden biri. Somali''de, Etiyopya da bile benzer üsler kuruldu.

11 Eylül saldırıları sonrası, güvenlik gerekçeli bütün operasyonlarda adelet ve hukuk devre dışı bırakıldı. Binlerce insan kaçırılırken hiç birine savunma hakkı tanınmadı. Şimdi de insansız hava araçları üzerinden böyle bir süreç geliştiriliyor. İsrail''in yıllardır yaptığı uygulamalar, öyle görünüyor ki, daha da yaygınlık kazanacak.

Devletler örgüt gibi hareket eder olacak. Kuralsız, tamamen güce ayarlı bir geleceğe doğru savrulacağız. Bu süreci engellemek, tersine çevirmek mümkün değil.

Öyleyse, bir kez daha düşünelim. İleride, şu an devletlerin yaptığı bu uygulamaların şirketlere ihale edileceğini göreceğiz. Dolayısıyla bir an önce bu eğilimin çerçeveleri çizilmeli, kötü teamüller oluşmadan hukuki altyapısı belirlenmeli.

Yoksa güvenlik şirketlerinin örtülü operasyonları, insansız hava araçlarıyla yaptığı müdahaleler, suikastler, günlük hayatımızın bir parçasına dönüşecek.

Bu yüzden, bir kez daha düşünüp, devletlerin örgütlere dönüşmesinin önüne geçilmeli. Bazı ülkeler, bu konuda yeni bir uluslararası sözleşme oluşturulmasına öncülük etmeli...

12 years ago
Bir kez daha düşünelim..
Başarı ücreti nedir ve ne zaman hak kazanılır?
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür