|
Ekonomilerde yeniden “Keynes zamanı”

Koronovirüsün ekonomiler üzerindeki (şimdilik) “yıpratıcı” olan etkisi giderek artıyor. Özellikle yıpratıcı ifadesini kullandım çünkü dünya üzerindeki hükümetler ilk andan itibaren salgının ekonomi üzerinde “yıkıcı” etki oluşturmasına engel olacak şekilde adımlar atmaya başladı.

KRİZİN TANIMINI YAPMAK…

Öncelikle yaşadığımızın sürecin ne olduğunu tam anlayabilmek için tanımını doğru yapmamız gerekiyor. Bu bir “ekonomik kriz” değil. Ekonomik sonuçları olacak olan bir “insani kriz” ile karşı karşıyayız. İnsani kriz ifadesini kullanmamın nedeni ise; dünyada “gelişmiş ülke” statüsündeki ülkelerde bile insanlar destekleyici tedavi alamadıkları için, yoğun bakım yatağı bulamadıkları için, sigortaları olmadığı veya salgını karşılamadığı için sokaklarda ölüyorlar. Sanayileşmiş, teknolojide öncü olmuş ve kişi başına milli gelirde birbirleri ile yarışan ülkelerde sağlık sistemleri çöktü. Çok uluslu otomobil firmaları üretimi durdurup solunum cihazı üretimine geçti. Bazı ülkeler birbirlerini kendilerine ait maske, eldiven ve tıbbi malzemelerini çalmakla suçluyor. Dahası henüz salgına neden olan virüse karşı elimizde ne bir aşı ne de kesin tedavi sağlayan bir ilaç var.

KEYNES’İN RUHUNDAN SELAM VAR!

Her ekonomik kriz döneminde hatırladığımız bir iktisatçı var. John Maynard Keynes. Bugün “makro iktisat” dediğimiz alanı kendisine borçluyuz. Her ne kadar 1936 yılında kaleme aldığı “İstihdamın, Faizin ve Paranın Genel Teorisi” kitabı yayınlandığı dönemde çok ucuz fiyatla satışa sunulmasına rağmen tahmin edilen okunma oranına erişemese de 2008 Küresel Finansal Krizi ile beraber adından en çok söz ettiren eserlerden birisi olmayı başardı. 2008 Krizi ile beraber

hemen hemen tüm dünya hükümetleri Keynesyen politikalar uygulayarak krizin etkilerini hafifletmeye çalıştı. Peki Keynes ne öneriyordu?

Keynes, ekonomilerin bunalıma sürüklendiği dönemlerde faiz haddi ne olursa olsun özel sektörün yatırım yapmayacağını, toplam talebin düşmesinin neticesinde işletmelerin zarar edeceğini ve bunun eninde sonunda kontrol edilemez işsizlik rakamlarına neden olacağını ifade eder. Keynes’e göre hükümetlerin faiz oranını sıfırın altına düşürmesinin imkanı yoktur ve büyümeyi uyarmak için faizden daha etkili bir işleme ihtiyaç vardır.

İPİ İTMEK İŞE YARAR MI?

Keynes, faiz oranlarının sıkı bir para politikası uygulaması olarak genişlemeyi önlemede faydalı olabileceğini ancak ekonomideki buhran dönemlerinde etkinsizleştiğini söyler. Genel Teori’sinde bunu “ipi itmek” kavramı ile ifade eder. Bir ipi ucundan çekebilirsiniz ama itemezsiniz. Yani kriz ve/veya buhran dönemlerinde faizleri aşağı çekmek tek başına etkili sonuçlar vermez. Peki o zaman ne yapmak lazım?

Böylesi bir durumda Keynes, büyümeyi uyarmak için kamu harcamalarının artırılması gerektiğini savunur. Yani içinde bulunulan durumdan çıkışın reçetesi kamu harcamalarını artırmaktır. Hatta Keynes, ne kadar ileri gittiğini göstermek için şu örneği verir; hazineciler eski şişelerin içine banknotları doldurup, üstüne şehrin bütün çöpünü dökerek kullanılmayan bir kömür madeninin derinlerine gömmeli ve özel sektörden o şişedeki banknotları çıkarmasını istemelidir. Bu şekilde işsizlik söz konusu olmayacak, toplumun reel geliri ve serveti artacak ve muhtemelen ekonomik durum şu anda olduğundan çok daha iyi olacaktır.

PEKİ NE YAPMAK LAZIM?

O halde şu soruyu soralım: içinde bulunduğumuz dönemde ne yapmak lazım? Hemen Keynes’ten bir alıntı yaparak cevap verelim. “Özel sektör uzun vadede toparlanır. Ancak uzun vade güncel meseleler için yanlış bir kılavuzdur. Çünkü uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız.” Yani özel sektörün kendi kendini toparlamasını bekleyemeyiz. Bu sebeple hükümetler, işsizliğin önüne geçmek, üretimin durması ve gelir kaybını engellemek için kamu harcamalarını artırarak büyümeyi uyarmak zorundadır. Buna literatürde “helikopter para” diye ad verdiğimiz, bireylerin banka hesaplarına doğrudan nakit yatırmak da dahil.

#Koronavirüs
#Keynes
#Ekonomi
#Faiz
4 yıl önce
Ekonomilerde yeniden “Keynes zamanı”
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…