|
İstanbul"un akan çatısı, Binbir Gece kabusları ve Adalet Ağaoğlu!

Hangisi daha sinir bozucuydu haftalardır tam olarak emin değilim…Birer birer çıldıran karakterleriyle sonunda tastamam ''tımarhane'' diyaloglarına dönen Binbir Gece mi, kimi hüngür hüngür, kimi içli ve sessiz, ama sürekli ağlayan bir hatun gibi, neredeyse hiç durmadan yağan yağmur mu? Yoksa insanı demleme çaydan soğutan Adalet Ağaoğlu mu? Emin değilim. En iyisi anlatayım siz karar verin…

***

Barajların dolmasına, muslukların akmasının en az beş sene garantiye alınmış olmasına, ağaçların, çiçeklerin, böceklerin kana kana, patlayacak kadar sulanmış olmasına ben de her normal vatandaş gibi tabii ki sevindim… Her, ''yine mi başladı bu yağmur'' dediğimde bana, çok bilmiş, çok bilmiş cevap veren arkadaşlarımın karşısında sustum ''vatan haini, doğa düşmanı'' olarak suçlanmamak için… Ben sustum gözlerim konuştu, napiim…

İyi tamam da…Bu kadar su damlası nasıl, nereden ve ne zaman gökyüzüne çıktı da yağ yağ bitmedi merak etmek suç mu! Niye merak etmicekmişim ki, niye ''aaa yetti ama dursun artık'' demeyecekmişim! Bu benim doğa düşmanı olduğumu göstermez ki…

Hani, binbir umutla taşındığınız gıcır gıcır boyalı, ahşap parkeleri göz kamaştıran evinizin, tam da orta yerine, şansınız varsa önceleri şıp şıp diye damlamaya başlar ya yağmur… Kovaydı, battaniyeydi, ustaydı derken, günleriniz, haftalarınız bu damlalarla geçer ya hani, sular seller gibi… Onca çaba, emek, akan paralar derken bir türlü çözülemez ya sorun… Hatta bu da yetmez bir akşam, özellikle de en çok ıslandığınız akşam, şelaleye döner ya eviniz… Yağmur durur ev akmaya devam eder ya hani sinir sinir… Siz de böyle hissetmediniz mi yani haftalardır.. Çatısı akan bir ev gibi değil miydi İstanbul… Yetmedi çamur yağdı işte hepimiz gördük… Sinirlerimizin bozulmasını normal karşılasak olmaz mı!

***

Binbir Gece kabuslarının senaristlerini de ''bu havalar mahvetmiş'' olacak ki, onlar hepten zıvanadan çıktı…Sınır tanımamaya başladı yazdıkları karakterler kötülükte.. Her biri ayrı coştu, Şehrazatı, Bennu''su, Eda''sı (Bunlar adını bildiklerim)… Onur''u tek celse de sattı hepsi tek tek… Şehrazat bir saniyede ''kötü kadın'' ilan edildi… İddia ediyorum ki dizide bir tane bile ''normal'' krakter kalmadı.. Bir psikologu alıp izletsek diziyi ve yorumlatsak hepsini tek tek, ''topluma zararlı, tecrit edilmesi gereken…'' gibi cümleler içeren raporlar verir… İyi de bir dizide bu kadar hasta insan bir arada olur mu! Bu kadar ajitasyon, bu kadar aksiyon, fazla değil mi?

***

Bunlar da yetmezmiş gibi Sayın Adalet Ağaoğlu Elif Şafak''la ilgili, konuşmalarıyla tarumar etti gündemi.. Yazmayanı döver haline geldiler bu konuda… O yüzden benim için de bir zorunluluk doğdu… Neydi söylenen Ağaoğlu tarafından; güya, Elif Şafak''a çay demlememişmiş, o aslında kimseye çay demlemezmiş , annesi teyzesi falan olursa öyle özenirmiş servise, falan filan işte… Ağaoğlu''nun demleme çay üzerine yaptığı açıklamalarından sonra sandım ki kapıdan Şehrazat girip ''Ama Adalet Abla niçin böyle yapıyorsun ki'' diyecek bön bön bakarak.. (Alıp koysunlar bu açıklamaları diziye, çok izlenir! Diğer karakterlerin içinde kaynar gider Sayın Ağaoğlu.. )

Düşünüyorum düşünüyorum çözemiyorum… Nesi kötü ki çay demlemenin, konuklara en güzel fincanlarda ikram etmenin…Çıkmış bar bar bağırıyor ''demlemem de demlemem'' diye… Ne oluyor ki yani çay yerine filtre kahve içince… Ya da demleme yerine poşet sallandırınca fincana… Ya, çay demleyince neresi eksiliyor insanın! Kim olursa olsun eve gelen misafire çay demlemenin nesi kötü ki! Vallahi billahi ben çözemedim … Çözen varsa söylesin!

15 yıl önce
İstanbul"un akan çatısı, Binbir Gece kabusları ve Adalet Ağaoğlu!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’