|
Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı

Cumhuriyetimiz 91 yaşında. Cumhuriyet"in ne olduğunu anlatmaya gerek yok. Adı üstünde, "Cumhurun rejimi" demek…

Cumhur, halk demek… Herkes demek.

Dini, dili, ırkı, rengi, mezhebi ne olursa olsun vatandaş olan herkesin rejimi demek Cumhuriyet. Farklılıkların tekleştirildiği değil, farklılıkların çokluk anlayışı içinde yaşatıldığı demokrasi o yüzden cumhuriyet için olmazsa olmaz bir öneme sahip. Eğer bir cumhuriyet herkesin değilse ve herkesin kendine ait hissettiği bir rejim değilse orada demokrasiden bahsetmek imkansızdır. Cumhuriyetimiz ne yazık ki uzunca yıllar demokrasiden yoksun yaşatılmaya çalışıldı. Daha doğru ve açık bir ifadeyle, elitist ve azınlıkçı bir zümrenin cumhura anti-demokratik yöntemlerle dayattığı bir despotik rejime büründürüldü.

"Tek parti hanedanlığı" ve "Milli Şef faşizmi", demokrasiden yoksun cumhuriyetimizin kapkara günleridir. Sandığa geçildikten sonraki süreçte de cumhurun iradesinin Ankara"da vesayet altına alınması, darbelerle halk iradesinin terbiye edilmeye çalışılması demokrasisiz cumhuriyetin göstermelik demokrasi maskesi altında o elitist ve azınlıkçı zümre tarafından sürdürülmek istendiğinin göstergesiydi. Cumhurunu beğenmeyen ve cumhuru yukarıdan aşağıya zecri yollarla değiştirmeye çalışan bu cumhuriyetçi-elitist anlayış gücünü sandıktan değil derin bürokrasiden alıyordu.

"Derin bürokrasi" demek, darbe anayasalarıyla beraber sistemin içine monte edilen en güçlü vesayet organları demekti. Anayasa Mahkamesi gibi… Yüksek Yargı gibi… Milli Güvenlik Kurulu gibi… Sandıktan çıkan irade Ankara"da önüne konulan politikaları koşulsuz tatbik etmezse alaşağı edilirdi.

Ya darbeler marifetiyle hükümetler devrilirdi. Ya Anayasa Mahkemesi tarafından iktidardaki partinin ipi çekilirdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamının bu bürokratik iradeyi pekiştirmek için nasıl demoklesin kılıcı gibi tutulduğuna girmeye bile gerek yok.

Hakimiyet kağıt üstünde kayıtsız-şartsız cumhura aitti, ama gerçekte hakim olan tek güç bürokratik oligarşiydi. Meclis bir tür noterlik makamı olarak görülürdü. Hükümet, MGK devletinin icra organı gibi çalışmakla yükümlüydü. Yasaklarla örülü bir rejime dönüştürülmüştü cumhuriyet.

Cumhur için neyin gerekli ve neyin gereksiz olduğuna hükmeden bir üst irade vardı. Cumhurun neyi giyip giymeyeceğine karar verme hakkı bile yoktu. O üst iradenin istemediği bir giyim-kuşam tarzına bürünmüşse şayet kamusal alanların tümü kendisine kapatılırdı. Üniversitelerde okuyamazdı mesela. Milletin meclisinde bulunamazdı mesela. Kamu kurumlarında zinhar görev alamazdı mesela. Yasaklar gırlaydı. Her alanda. Koyu bir despotik rejimin cumhura cumhuriyet diye dayatılması kelimenin tam anlamıyla bir ironiydi.

AK Parti iktidarıyla beraber bu vesayet rejimi de, despotik yönetim tarzı da tarihe uğurlandı. Artık cumhura o azınlıkçı-elitist zümrenin dayattığı despotik bir cumhuriyetimiz yok çok şükür. Cumhurun isteğini göre kendini şekillendiren ve cumhurun farklılıklarını üzerinde taşıyan demokratik bir cumhuriyetimiz var hamdolsun. Cumhur artık kendi başkanını kendisi doğrudan seçebiliyor. Cumhur ne istiyorsa o oluyor. Bürokratik oligarşi henüz bütünüyle ortadan kaldırılmamış olsa bile gücünü büyük ölçüde yitirmiş durumda.

Bürokratik-elitist cumhuriyetin zaptiyeleri elbette bu değişimden hazzetmiyorlar. Demokrasiyle kendini taçlandırmış cumhuriyetimiz görkemiyle artık göz kamaştırıyor. Değişime direnenler bir bir tasfiye ediliyorlar bizzat cumhur tarafından. Dün Yeni Türkiye"nin demokrasiyle taçlanmış cumhuriyetinin 91. Yıldönümünü Başkanlık Sarayı"nda kutladık.

Yeni Türkiye"nin lideri ve cumhurun seçilmiş ilk başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan"ın dünyada eşi benzeri az bulunur Cumhurbaşkanlığı Sarayı"nda cumhur adına göğsünde taşıdığı o haklı gururu gördüğümde tarifsiz bir sevinç yaşadım. Demokratik cumhuriyetimize yaraşır görkemli bir saray inşa edilmiş. İnşaallah yeni Türkiye"nin yeni anayasasını 2015 seçimlerinden sonra yaparak demokratik cumhuriyetimizi tüm halkların gıptayla izlediği bir mecrada ilelebet yaşatırız diyorum.

Yaşasın demokratik cumhuriyetimiz.

SENDEN, BENDEN, HEPİMİZDEN BÜYÜK ALLAH VAR!

Cumhurbaşkanımız Erdoğan her seferinde uyarırdı hepimizi: "Sakın ha, iktidarın şehvetine yenik düşmeyiniz." Rabbimiz, kendisine yeryüzünde iktidar verdiklerine hep alçak gönüllü olmayı salık verir. Bizler hakkın emrinde ve halkın hizmetinde olan neferleriz. Makam ve mevkiler bizi şımartmamalı. Büyük ol kişidir ki, yükseldikçe alçalır. Küçük ol kişidir ki yükseldikçe böbürlenir. Kibir sahiplerinden uzak durmak gerek. Bizim kibrimiz müstekbirlere karşı olmalı asıl, garibanlara ve mazlumlara karşı değil. Bir tek müstekbir zalimlere karşı kibirlenmek sadakadır bizim inancımızda, gayrısı manevi günahların en büyüğüdür. Kendine saygısı olanın bir başkasına saygısızlığı olamaz. Makamlar gelip geçicidir. Unvanlar da. Kalıcı olan adamlıktır. İnsanlıktır. Geldiğimiz yeri unutmamalıyız asla. Geçmişimizi de.

Başkalarının aşağılamalarıyla büyüdük biz. Kendini muktedir sananların o küçümseyici ve azarlayıcı nazarlarından hep şikayet edip durduk. O üsttenci, küçümseyici ve azarlayıcı nazar, zinhar bizim nazarımız olamaz. Kim ki dün eleştirdiği muktedirlere dönüşürse o bizden değildir. Anlayış olarak bizden değildir. Ahlaken bizden değildir.

Cumhuriyetçi elitistlerin nazarlarını dindarlık kisvesi altında sürdürenlere aramızda yer olmamalı. Kibir, küçültür ve bitirir insanı. Ölümlü bir kul olduğumuzu unutmayalım dostlar. Ve birbirimizi yanlış yaptığımızda uyarmakla yükümlü olduğumuzu da… Özür dileme erdemliliğinden yoksun olanlarla yol arkadaşlığı yapılmaz bilesiniz.

9 yıl önce
Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı
Nebi, resul ve peygamber
Libya, Türkiye için neden önemli?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar