Kendisinin 15 Temmuz gecesiAkıncı Üssü’ndeki ve ABD’ye gidiş gelişlerindeAtatürk Havalimanı’ndaki güvenlik kameraları görüntüleri izletilince dahi mahkemeye“Ben değilim”diyenKemal Batmaz... Genelkurmay Başkanlığı’nda sivillere ateş eden ve o geceye dair silahlı fotoğrafları gösterilince,“Elimde silah yok, cep telefonu var”diyendarbeciTuğamiral Sinan Sürer...Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’aMarmaris’te suikast düzenlemeyi planlayan grubun başında olan ve cemaat abileri dahi ortaya çıkmasına rağmen,“Darbeciyim
Kendisinin 15 Temmuz gecesi
ü’ndeki ve ABD’ye gidiş gelişlerinde
’ndaki güvenlik kameraları görüntüleri izletilince dahi mahkemeye
diyen
... Genelkurmay Başkanlığı’nda sivillere ateş eden ve o geceye dair silahlı fotoğrafları gösterilince,
“Elimde silah yok, cep telefonu var”
diyen
Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
’te suikast düzenlemeyi planlayan grubun başında olan ve cemaat abileri dahi ortaya çıkmasına rağmen,
“Darbeciyim ama FETÖ'cü değilim”
diyen
darbeci Tuğgeneral Gökhan Sönmez Ateş
... Ve daha yüzlercesi...
15 Temmuz darbe girişimi davalarında FETÖ’cülerin yaptıkları, yer yer komikleşen yer yer sinir bozan, tamamen inkara dayalı savunmaları biliyoruz. ABD yetkililerinin de FETÖ konusunda takındığı tavır onlardan farklı sayılmaz. Başta FETÖ lideri Fethullah Gülen olmak üzere, 15 Temmuz darbe girişimi ve diğer FETÖ davalarında zanlılara yöneltilen suçlamalara ilişkin olarak, sürekli
delilleri yetersiz, iddiaları temelsiz
bulan ABD yetkililerinin, kör göze parmak sokan bilgi ve belgelere dahi burun kıvırarak yaklaşması başka türlü açıklanamaz.
Örneğin
35 yıldır ABD İstanbul Başkonsolosluğu’da çalışan Metin Topuz
’un tutuklanmasında ortaya konan deliller hiç de yetersiz, iddialar hiç de temelsiz değil.
121 üst düzey FETÖ mensubuyl
a iltisaklı olması,
ve
ile ya da
17-25 Aralık illegal dinlemelerini
yapanlarla defalarca kez kurduğu irtibat,
kumpasıyla ilgili olarak Yakup Saygılı gibi isimlerle ABD’ye yaptığı seyahatler,
15 Temmuz darbe girişiminde
rol oynayan bazı jandarma mensuplarıyla ilişkisi ve daha pek çok iddia, Topuz’un FETÖ’yle doğrudan ilişkisi olduğu fikrine yeterli delil ve de zemin oluşturuyor.
Daha da ötesi, Topuz’un başkonsoloslukta tercümanlıktan çok daha öte bir iş yaptığı şüphesini doğuruyor. Sonrasında olanlarsa,
ABD Ankara Büyükelçiliği'nin
adeta
“Bu işi kurcalamayın, sonu kötü olur”
demesi gibi... Büyükelçilik, bir Türk vatandaşı olan Topuz’un tutuklanması üzerine diplomatik kriz çıkarıyor ve kimseyi ikna etmeyen bahanelerle Türk vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerini askıya alıyor. Türkiye’nin
de mütekabiliyet çerçevesinde aynı şeyi yapınca iki NATO müttefiki arasındaki ilişkiler son 40 yılın en kötü seviyesine iniyor.
’ın ardından eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı
’yı ABD’de tutuklayan, eski Bakan
ve eski Halk Bank Genel Müdürü
’la ilgili tutuklama kararı çıkaran, Türk vatandaşlarını
“ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımları delmek”
le suçlayabilen ve bunda bir sorun görmeyen ABD,
“anayasal düzeni ve Türkiye hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs ve casusluk”
la suçlanan bir Türk vatandaşının tutuklanması sonrası ortalığı ayağa kaldırınca insan ister istemez,
“Demek ki Topuz hakikaten casusmuş”
diyor.
Şimdi Ankara’da,
“ABD ile kriz ortadan kalkar mı yoksa daha da derinleşir mi?”
sorusu soruluyor. Genel kanı
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump
’ın konuyu müzakere ederek kısa süre içinde çözecekleri yönünde...
Erdoğan Salı günü krizle ilgili olarak kendisine yöneltilen soruya,
“Öncelikle bunu biz başlatmadık. Bu sorunun faili ABD’dir. ABD yönetimi Büyükelçi’ye bu yetkiyi sana kim verdi demelidir”
şeklinde cevap verene kadar, Washington’dan konuya dair bir açıklama gelmemişti. Aynı gün Trump’ın ABD Dışişleri Bakanı
ve Savunma Bakanı
’le yapacağı yemekli toplantının gündem maddelerinden birinin de Türkiye olduğu söylendi. Ardından
bir açıklama yaptı ve
hem ABD Dışişleri’nin hem de Beyaz Saray’ın,
dün Türkiye’deki görev süresi dolan
Büyükelçi John Bass’e sahip çıktığını
dile getirdi.
Yani
, diplomatının aldığı inisiyatiften öncesinde haberdar olmasa bile, sonrasında yaptığının arkasında durmayı seçerek tavrını belli etmiş oldu. Her ne kadar geçen ay New York’ta gerçekleşen Erdoğan-Trump görüşmesinde, ABD Başkanı Trump,
“Ülkelerimiz hiç olmadığı kadar yakın”
demiş olsa da, tıpkı
PKK/PYD’ye Suriye’de verilen destek ve gönderilen TIR'lar dolusu silah
meselesinde olduğu gibi, ABD yerleşik düzeninin asker, bürokrat ve diplomatlarının yolunu takip etmeyi seçiyor.
Gerçek şu ki, FETÖ ve PKK gibi Türkiye açısından
olarak görülen iki terör örgütüne ABD’nin sağladığı koruma ve verdiği destek devam ettiği müddetçe, velev ki vize krizi kısa sürede çözülse bile,
iyiye gitmeyecek. ABD NATO müttefiki Türkiye’yi, varoluşsal tehdit olarak gördüğü iki terör örgütüne destek vererek kendinden uzaklaştırdıkça, Türkiye de güvenlik ve benzeri işbirlikleri açısından farklı alternatiflere açık olmayı sürdürecek. Geçtiğimiz hafta ardı ardına dünya medyasına yansıyan
Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, Erdoğan’ın İran ziyareti ve Erdoğan ile Venezuela Devlet Başkanı Maduro
fotoğrafları artacak. Peki tehdit olarak gördüğü ülkelerle Türkiye’nin yakınlaşması olarak algıladığı bu mesajlara ABD nasıl yaklaşacak?
Normalde sağduyulu olan tavır, ABD’nin terör örgütlerine verdiği desteği kesmesi ve uzun süreli NATO müttefikinin tehdit olarak gördüğü unsurlara mesafe koymasıdır. Öyle ya, Türkiye’yi Suriye’de kendine yönelik güvenlik tehditlerini önceleyerek strateji değiştirmeye, Rusya’dan
almaya iten ve Batılı müttefiklerinden uzaklaştıran nedenler, FETÖ ve PKK’ya verilen destekten ötesi değil.
Ama ABD’nin başka bir strateji ile yürüdüğünü, bu nedenle de sağduyulu davranmayacağını bugüne kadarki tavrından çoktan anlamış olmamız gerekir. O zaman giderek daha fazla NATO üye ülkeleri arasındaki tartışmalara kapı açacak bu inat sonrasında Avrupa’nın tavrı ne olur? Yine
ve
a’nın
yazında, Türkiye’ye yönelik terör saldırıları daha yeni başlarken güney sınırımızdaki
geri çekmesinden anlamış olmalıyız ki, Almanya ve ABD bu konuda aynı fikri paylaşacaktır.
’nin tavrı ise Brexit sonrası artan Türkiye-İngiltere yakınlaşmasına rağmen muammadır.
Özetle, olan biteni sadece Türkiye-ABD ilişkileri açısından değerlendirmek eksik ve hatalı olur. Ama şimdilik
NATO’nun ve dolayısıyla mevcut dünya düzeninin geleceğini de konuşacağımız günler yakındır
diyelim ve bu analizi başka bir yazıya erteleyelim.