|
Medine-i Münevvere ve İslam"ın evrenselliği

Birkaç gündür umre seyahati dolayısıyle ailece Medine-i Münevvere"deyiz. Medîne, Arap lisanında şehir demek. Bu şehrin adı önceden Yesrib"di. Hz. Rasul-i Ekrem"in hicretinden sonra "Medînetu"n-nebî-Peygamber şehri" denilmeye başlanır. Zaman içinde bu isim tamlaması kısaltılarak, kısaca "Medîne" dendi.

Medine şehri Hz. Peygamber (S.A.V)"den sonra Hulefâ-i Râşidîn devrinde de hilafet ve idare merkezi olmayı sürdürür, tâ ki Emevi hanedânı, Şam"ı payitaht edininceye kadar. Emeviler devrinde Ehl-i Beyt"in ve ashabın fitnelerden sakınmak için sığınağı haline gelir, ancak Yezid bin Muaviye devrindeki Harre Vak"ası ile Emeviler sahabe katliamı gerçekleştirir. Medine-i Münevvere, Hz. Rasul-i Zîşan"ın (S.A.V) türbe-i şerîfeleri, Ravza-i Mutahhara, Mescid-i Nebevî-Harem-i Şerîf- Cennetu"l-Bakî", Gamâme Mescidi, Uhud Şehidlerinin mekâbiri vs. yerleri barındırdığı için asırlardır, Mekke-i Mükerreme ile birlikte dünyanın her tarafından müminlerce hacc ve umrede ziyaret edilegelmektedir. Bu manada ehl-i İslam"ın Mescid-i Harâm"ın yanında kalbi mesabesindedir.

Emeviler ve daha sonraki dönemlerdeki tüm fitne ve çalkantılara rağmen Haremeyn-i Şerifeyn müminlerin gönüllerindeki yerini kudsiyetini muhafaza eder. Özellikle, Eyyubiler ve Memlüklüler döneminde Mekke ve Medine"nin hürmetini muhafaza ve Hacc Umre ibadetlerinin emniyetli bir şekilde icrasına matuf "Haremeyn Evkâfı" teşkil edilir. Osmanlılarda ise Fatih Sultan Mehmed devrinde Surre gönderilmeye başlanır. Osmanlılar tarafından da -İkinci Bayezid döneminde-Haremeyn Evkâfı teşkil edilir. Yavuz Sultan Selim döneminde ise Mısır" ve Suriye ile birlikte Hicâz"ın da Osmanlı idaresine girmesi ile bu müesseseler daha da geliştirilir, her sene Surre alayları Hicaz"a gönderilir. Mekke-i Mükerreme"de" Mekke Emirliği", Medine-i Münevvere"de ise "Medine Muhafızlığı" ve "Harem-i Şerif Şeyhliği" kurumları oluşturulur.

Son 50-60 yıldır ulaşım imkanları geliştiğinden milyonlarca mümin dünyanın dört bir yanından buraya senenin her ayında akın akın gelmekte ve ziyaretlerde bulunup ibadetlerini yapmaktadırlar. Burada Ravza-i Mutahhara ve Mescid-i Nebevî çevresinden her renkten, her ırktan insana rastlayabilirsiniz. Bir Endonezyalı ile Mağripliyi, ya da Güney Amerika kökenli birini, bir Arnavutu, Yemenliyi, Kürdü, Uygur"u, Hintliyi, Çinli Müslümanı yan yana görebiliyorsunuz. Ravza"nın içinde Yemenli Arap gençleri ile Erbilli Kürt gençlerinin yan yana namaz kıldıklarını görmek bambaşka bir hazz oluşturuyor insanda. Dünyanın bu kadar farklı yerinden, farklı ırk ve kavimlere sahip insanları bir araya getiren, aynı kıbleye yönlendiren, aynı mekanda yan yana ibadet ettiren başlıca amil nedir? -Elbetteki, İman.İman"ın- Allah Ve Resulüne iman etmenin, Hz. Rasul"e (S.A.V) Ümmet olmanın gücü-. Başka hiçbir ilke ve herhangi bir ideoloji bunu sağlayamaz,bunu asırlarca sürdüremez.

Son bir, bir buçuk asırdır, İslâm aleminde Batılı zihniyete dayalı ulus devletler sürekli bu gerçeği başka bir proje ile ikame etmeye, bunu yok etmeğe çalıştılar. Türkiye"de de aynı şekilde Ümmett"ten Ulus"a sloganı ile bu iman ve ruh ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Mekke Emiri Şerif Hüseyn"in Birinci Dünya Harbi"nde İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı idaresine başkaldırmış olması, harbin ağır yenilgilerle sonuçlanması bahane edilerek, 19. asrın başlarından beri hızlanan batılılaşma/modernleşme anlayış ve süreci doğrultusunda imparatorluğu Ulus Devlet"e dönüştürmek isteyen kadrolara fırsat vermiş oldu. Özellikle Cumhuriyetin kuruluşunda bu anlamda bir kopuşa imza atıldı. Tek-tip yurttaş var etmeye matuf ulus devlet inşasına teşebbüs edildi. Ümmeti ve müslümanlığı sürekli olumsuzlayan; ulus-devlet ve tek-tip yurttaş olmayı öngören propagandalar, on yıllarca devlet ve resmi ideoloji eliti eliyle sürdürüldü. 90 yıl sonra bu projenin hiç de işlemeyecek bir proje olduğu, çeşitli toplum kesimlerini karşı karşıya getirmekten başka bir fonksiyon icra etmediği, Kürt sorunu başta olmak üzere bölgeyi yangın yerine çevirdiği görülmektedir. Bu, sadece Türkiye"de değil, çevrede ve İslam aleminin farklı yerlerindeki ulus-devlet deneyimlerinde de aynı sonucu verdi. Baas rejimi idaresindeki Irak"ta olduğu gibi. Ümmet"in iflas ettiği propagandası ile sürekli İslâm"ı, İslam"ın cihanşümul mahiyetini sopalayan ulusalcı-pozitivist kadrolar, ülkelerinde yangından başka bir miras bırakmadılar.

Değişmeyen ise İslam"ın bütün saldırılara, sopalanmalara ve halen devam eden iç savaşlara rağmen, Medine-i Münevvere"de de şahid olduğumuz gibi, insanlar arasında ortak iman bağı, ortak ruh oluşturmuş olması.

Son söz: Medine-i Münevvere"den/ Ravza-i Mutahhara"dan herkese selam ve sevgiler.

10 yıl önce
Medine-i Münevvere ve İslam"ın evrenselliği
Hayat dile yansır
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir