|
Mekke-i Mükerreme"den selamlar

Geçen hafta Kahire''de başlayan umre seyahatimiz, altı gündür Mekke-i Mükerreme''de devam ediyor. Kahire''de bulunduğumuz üç gün içerisindeki bazı gözlemlerimizi aktarmaya kaldığımız yerden devam edelim:

Mısır''ın içinde bulunduğu darboğaz; sokakta, caddede, camide, her yerde hissediliyor. Ve bu darboğazdan nasıl kurtulunacağı yönündeki endişeler herkesi sarmış durumda... Halkının çok büyük çoğunluğu sefâlete, yoksulluğa, yerlerde sürünmeğe mahkum edilmiş bir Mısır gözlemleniyor. Eyyubiler, Memlüklüler, Hidivler dönemindeki zenginlik, şaşaa ve medeniyetten adeta eser kalmamış bir görüntü hakim Mısır toplumunda. Mısır, İngiliz işgali (1882) ve sonrasında -özellikle Nâsır döneminden başlayan- askeri diktatörlüklerle ne hallere getirilmiş. Bu durumdan neredeyse -ünlü Ezher Üniversitesi başta olmak üzere- tüm müesseseler de nasibini almış.

Ancak, ülkede bir yıldır iktidarda olan Mürsî/İhvân idaresinin sorunların çözümünde nasıl bir yol takip edeceği henüz belirgin değil. Esasen Mürsî idaresinin de sorunların çözümüne dair geçmişe dayanan bir hazırlıkları ve planları da mevcut değil. Müslüman Kardeşler Hareketi uzun bir geçmişe dayanmasına ve iktidar talebi hedefli, siyasi bir hareket olmasına rağmen, gerek diktatörlük idarelerinin ağır baskısı, gerekse soğuk savaş dönemi ideolojik yaklaşımlarının süregelen etkisi ile başta dinî ilimler olmak üzere, entelektüel, kültürel ve stratejik alanlarda bir altyapı oluşturamamış. İktidar/devlet talebi merkezli bu hareketin tüm bu alanlardaki yetersizliği; planlamadan iktidar talebi istenci dışında mahrum bırakmış. Yanısıra halkının çok büyük çoğunluğu dindar olan, namaz kılma oranının %80''lerde seyrettiği Mısır''da aynı zamanda Selefiliğin yükselişi ve İhvân''ın ülke insanının dindarlığını belirleyen Şâfiilik, tasavvuf ekolleri, Ezher başta olmak üzere İslami geleneği ile pek de barışık olmayan çizgisi, İhvân''ı daha da zor bir dönemece getirmiş. İhvân ve Mürsî, örgüt gibi davranma alışkanlığı ile, kriz yönetmede ''derin'' sorunlarla karşılaşmakta; dahası, Selefîlik ile sekülerlik arasında seçime zorlanmaktadır. Tüm bunlar, dindar Mısır halkının İhvân idaresi eliyle sekülerleştirilmesi, dindarlığın tasfiye edilmesi endişe ve tehlikesini de barındırmaktadır. Nitekim bunun sinyalleri de alınmaktadır. İbn Tolun, Sultan Hasan, Rufâi Camii ve Mehmed Ali Paşa Camilerinin fiilen Mürsî yönetiminin kültür bakanlığı tarafından müzeye çevrilmeleri durumun gidişatı açısından bariz bir göstergedir. Bu camilere müze statüsünde 50 Cüneyh ücret ödenerek girilebilmektedir. Mürsi idaresinin camileri müzeye çevirme gibi vahim bir icraatla işe başlamaları, bu tür uygulamaların ileride çok daha vahim sonuçlara yol açabileceği endişesini artırmaktadır. Mübarek yönetimi bile, siyasal anlamda İslami örgütlenme ve faaliyetlere yönelik çok acımasız, zalimce bir politika izlemesine rağmen; toplumsal anlamda dini müesseselere ve toplumsal dindarlığa müdahale etmemiş, sosyal hayattaki din/İslâm hakimiyetine engel olmamıştır.

Mürsî Yönetimi bu kadarla kalmayarak Ezher''e yönelik de yeni bir yapılanma çabası içinde. Ancak bu konuda Ezher idaresinin bir yandan Hüsni Mübarek rejimine yakın duruşu, diğer yandan Şazeli Tarikatı ile olan münasebeti, Mürsî idaresi ile çelişkiye düşmelerine yol açmıştır. Oysa, İhvân''ın önceki yazıda da belirttiğim üzere, Hasan El-Hudeybî çizgisinde hareket etmesi bu konularda çok daha olumlu sonuçlara yol açacaktır.

***? ??

Mısır''dan sonra uçakla Cidde''ye, oradan Mekke-i Mükerreme''ye geçtik ve Umre ibadetinden sonra Hacc-ı Şerif de nasip olur.

Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere''yi içinde bulunduran Hicâz Bölgesi, Birinci Cihan Harbi nihayetine kadar Osmanlı''ya bağlı bir eyalet idi. Mekke-i Mükerreme, Şerifler ailesinden gelen emirlerce Osmanlı nâmına idare olunurdu. Medine ise Medine Muhafızlığı ve Şeyhu''l-Harem-i Nebevi tarafından yönetilmekteydi. Birinci Cihan Harbi''nde Mekke emiri Şerif Hüseyin Paşa''nın İngilizlerle birlikte hareket ederek isyan etmesi ve İttihatçı-Jön Türk idaresinin tutumları Hicaz''ın Osmanlı''dan kopuşu ile sonuçlandığı gibi Osmanlı devletinin ortadan kalkmasına neden olan faktörler arasındaydı. Sur ve kaleleri de bulunan her iki şehir birçok tarihi eseri de barındırmaktaydı. Bugün bunlardan hemen hemen eser bırakılmamış. Hz. Peygamber (S.A.V) devri ve sonrasını hatırlatan çok az nişane kalmış. Çoğu ''Tevhîdî Akîde'' denerek, ''şirk'' gerekçesi ile bir bir ortadan kaldırılmış (!) Yoğun yapılaşma ve betonlaşma, yüksek gökdelenler sorunu daha da içinden çıkılmaz hale sürüklemektedir…

Devam edeceğiz…..
11 yıl önce
Mekke-i Mükerreme"den selamlar
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi