|
Ortadoğu dengeleri ve Türkiye

Ortadoğu ve Küçük Asya''da son 150 yıldır yaşanan hercümerç, özellikle bugün gelinen nokta ileride belki daha büyük olayların habercisi niteliğindedir.

Atlantik''in doğu ve batısının yüzyıllardır Ortadoğu ile olan ilişkisi sürekli sancılı olagelmiştir. Dahası Helenistik ve Roma imparatorluğu döneminden beri bunun böyle olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Haçlı Seferleri ile başlayan kutsallıkla bitişen alakanın daha travmatik bir çizgi izlediği ortada. Batı''da Evangelist Neocon''ların bu yöndeki senaryoları ve tutumları bu alakanın olası trajedi ve travmalarla neticelenmesine gebedir.

Günümüzde bir yandan ABD ve Batı Avrupa''da Ortadoğu''ya ilişkin birbirinden farklı birçok senaryo, diğer taraftan Türkiye, İran ve Mısır gibi bölgenin en önemli ülkelerinin konumu dengelerin daha karmaşık bir yapıya bürünmesine zemin hazırlamaktadır.

Özellikle Türkiye''nin Ortadoğu denklemindeki yerine, tarihi misyonuyla birlikte son yıllardaki gelişmeler baz alındığında daha bir önem atfedilmektedir. Bölgenin eski patronu olan imparatorluğun bakiyesi ve mirasçısı olarak son 90 yılda kendisine Batı Avrupa ve resmi ideoloji tarafından ve hatta sınırlarına mayın döşenerek Ortadoğu haram kılınmış olan Türkiye''ye son yıllarda Ortadoğu denklemine dahil olması farz kılınmıştır. Esasen, neredeyse son 90 yıllık, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" söylemine, daha keskin bir ifade ile "Kâbe Arab''ın olsun, Çankaya bize yeter" hezeyanına dayalı Misâk-ı Millici hariciye siyasetinin Türkiye''ye ve Ortadoğu''ya çok şeyleri kaybettirdiği bugünlerde iyice açığa çıkmaktadır.

Lozan Andlaşması ile Batı Avrupa nezdinde varlığını ve sınırlarını güvenceye alan Türkiye, II. Dünya Savaşı''nın ardından Nato/Kuzey Atlantik ittifakı şemsiyesi altında Lozan''ın ömrünü uzatmıştır. Ancak 1990''lara gelindiğinde Sovyet blokunun çökmesi, iki kutuplu dünya sisteminin sona ermesinin ardından Nato''daki konseptlerin radikal değişime uğraması Türkiye''yi yeni arayışlara mecbur ettiği gibi, içeride ve dışarıda başgösteren birçok sorunla başetme zorunluluğu getirmiştir. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal''ın özellikle Cumhurbaşkanlığı dönemindeki hariciye siyaseti ve çabaları bu amaca matuftu. Özal''ın İslam ülkeleri ile kurduğu ilişki biçimi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konferansı teşebbüsleri Türkiye''nin statükocu hariciye siyasetini öteleyip yeni arayışlara girme çabasıydı. Ne yazık ki, Özal sonrası dönemde statükoya dönüş çabaları ve 28 Şubat süreci bu arayışlara sekte vurma ve sorunları ertelemeden öte bir netice vermemiştir.

Ancak, geçen yazımda da belirttiğim üzere, Türkiye''de 30''lu, 40''lı yılların resmi ideoloji statükosunun çok uzun bir süre yaşamış olması, birçok kayıp on yılları, bu sürede kaçırılan fırsatları beraberinde getirmiştir.

Son on yılda ise Dışişleri''ndeki statükocu, ''monşer'' diye nitelendirilen kadroların bitmek tükenmek bilmeyen direnci ve yetişmiş ehliyetli yeni kadroların da kesinlikle henüz oluşmamış olması ciddi bir boşluk meydana getirmektedir. Ortadoğu''da son gelişen olaylar Türkiye''yi bir hayli hazırlıksız yakalamıştır. Özellikle İran''ın, Afganistan ve Irak''ın ABD ve müttefikleri tarafından işgalinin ardından mezhebi siyaset merkezli olarak çok daha önemli bir aktör haline gelmesi bu konuda sıkıntı ve belirsizlikleri daha da katmerleştiren bir faktördür. Baştada belirttiğim gibi, 20. Yüzyıl''da oluşan, İsrail faktörünü bir yana koyarsak, bölgede üç önemli ülke ön plana çıkmaktadır. Türkiye, İran ve Mısır. Özellikle Türkiye-İran denkleminde Irak ve Suriye hayati bir konuma sahiptir.

Son bir yılda Türkiye-İran ilşkilerinde Suriye ve Irak''ın konumu temel belirleyici faktör olarak ortadadır. Böyle bir süreçte ortaya çıkan birçok belirsizlik herkesi geleceğe ilişkin endişe ve ürküntüye sevketmektedir. İran''ın son süreçte Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden Akdeniz''e açıldığı kanısından hareketle, Türkiye''nin Ortadoğu''ya yönelik açılımlarını bir rekabet ve tehdit algısı üzerinden okuması bölgede olası çatışma alanlarının oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Bugün dünya dengelerinin de çok daha karmaşık bir yapıya/denkleme doğru ilerlediği bu ortamdaTürkiye için her zamankinden daha çok âkilane ve uzun vadeli barışı önceleyen bir dış politikaya ihtiyaç hissedilmektedir.

12 yıl önce
Ortadoğu dengeleri ve Türkiye
Barnabas İncili"nin akibeti nereye varacak?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit