|
Suriye Çıkmazı

Suriye''de "Arap Baharı-Rebî''u''l-Arab" olarak nitelendirilen zincirleme olayların en uzun halkası olarak süregelen şiddet hadiseleri ciddi anlamda uluslararası dengelere dokunan bir boyut kazandı.

Türkiye, meselenin Suriye dışındaki en önemli tarafı. Gerek Suriye''nin iç dengeleri, gerekse uluslararası dengeler Türkiye''yi bir numaralı aktör haline getirmekte, anca çok çetrefilli, çok denklemli bir vâkıa olarak, muhataralı bir yola sürüklemektedir. Bir yandan ABD ve Batı Avrupa''nın bölgeye yönelik Kürt sorununu da içine alan hedef ve planları, diğer yandan oluşan/oluşmakta olan Rusya, Çin, Hindistan, İran mihveri bu konuda çözümü zora sokan bir durum arzetmekte.

2011 Mart''ında başlayan olayların başlangıcından bu yana sorunun çözümünün gittikçe çetrefilleştiği gözlemlenmektedir. Takiben, yaz aylarında Türkiye açısından bazı farklı okumaların, birtakım fırsatların elden kaçması ile sonuçlandığı görülmektedir.

Libya ve Suriye''deki olaylarda Kaddafî ve Esed''in akibeti ile ilgili yorum ve okumalardaki öngörülerde problemlerin olduğu ortadadır. Kaddafi ile ilgili uzun süre yönetimden gitmesinin mümkün olmadığı yönündeki öngörüler tersine bir görünüm arzetmiştir. Ve maalesef siyaset yorumcularınca serdedilen öngörülerde, Esed''in de kısa zamanda düşeceği hususunda yanılgıya düşüldüğünü görmekteyiz. Burada gerek Suriye''nin iç dengeleri, gerek bölgesel ve uzak uluslararası dengeler,gerekse Kürt sorununu göz önüne alma konusunda ciddi eksiklilerin bulunduğu göze çarpmaktadır.

Suriye ile ilgili piyasada konuşulagelen senaryolar, bölgenin geleceği açısında korkutucu bir tablo arzetmektedir. Suriye üzerinde, Türkiye''nin dahil olacağı bir savaşın bölgesel, hatta bölgeyi de aşan de aşan bir nitelik kazanacağı yönündeki değerlendirmeler biz dahil herkesi tedirgin etmektedir. Ancak, diğer yandan Suriye''deki mevcut rejimin uzun yıllardır sergilediği ağır ve acımasız baskılar, zulümler ve son bir yılda 10.000''i aşkın insanın öldürülmesi de asla göz ardı edilemez.

Ancak konuşulan bazı senaryo var ki hepsinden ürkütücü bir niteliktedir: Suriye''nin dini/mezhebi topluluklar üzerinden bölünmesi, Türkiye''de Kürt meselesinin daha da avlendirilmesi, öngörülen Kürt-Türk; Alevi-Sünni çatışmaları ve uzun vadede İslâmiyet''in/Müslümanlığın Anadolu ve Mezopotama''dan kovularak Arap yarımadasına hapsedilmesi..

Böyle bir senaryoyu akla getirmek ve konuşmak bile aslında ürkütücü.. Elbetteki, her hesap her zaman arzu edildiği gibi gerçekleşmez. Bu konuda iyimser olmayı biz de herkesten fazla arzu ederiz. Önemli olan, bu çok denklemli krizlerden olabildiğince kazançlı, ya da en az hasarla çıkabilecek âkilâne bir siyaset izleyebilmektir. 19. Yüzyıl''ın son çeyreğinde Sultan II. Abdülhamîd''in politikaları en sıkıntılı dönemleri en az hasarla aşabilmeye, imparatorluğun son topraklarında dağılmayı önlemeye yönelikti.

Mezopotamya''yı/Kürdistan''ı, Süleymaniye''yi, Erbil''i, Musul''u kaybetmiş bir Türkiye; Diyâr-ı Rum''u-Bilâd-ı Rum''u/ İstanbul''u, Manisa''yı, Konya''yı kaybetmiş bir Kürdistan. İkisinin de asla yaşama şansı yok. Bu senaryolar Kürtler başta olmak üzere hiçbir bölgesel topluluk ve tarafa fayda vermez.

Suriye''deki olaylar Suriye''nin bölünmesi ile neticelenmemeli. Olası bir bölünme, bölgedeki tüm dini, mezhebi gruplara felaket getirir. Suriye''de bölünmeye kesinlikle yol açılmamalı.

Suriye''de K. Annan planı çerçevesinde, ne pahasına olursa olsun mütarekenin/ateşkesin korunmasına çalışılmalı ve bu yöndeki provokasyonlar önlemeye yönelik politikalar sergilenmelidir. Suriye rejimi askerlerinin kışlalarına dönmesi; buna karşılık eşzamanlı olarak muhaliflerin de eylem yapmayı kesinlikle durdurması sağlanmalıdır. Ayrıca, bu çerçevede muhalif gruplar da üzerine düşeni yerine getirmelidir. Yine, Suriye''de olduğu her defasında söylenen, eğer sözkonusuysa, Lübnan ve Irak''tan geldiği ve Suriye rejiminin yanında savaştıkları ifade edilen milislerin Suriye''yi derhal terk etmeleri sağlanmalıdır. İran''ın, İran''daki Ayetullah Humeynî sonrası "Huccetiyeci" idarenin, Fâtımîler ve Safeviler gibi davranma lüksü/hakkı bulunmamaktadır. İslam dünyasının birçok yerinde, Yemen''deki Husîler gibi, mezhebi çatışma alanları/gettoları oluşturmak İran dahil, kimseye yarar sağlamaz.

Bu çerçevede herkes Suriye''de sükunet ve barışın temini için çalışmalı. Bölgemizde esas olan sükun ve barışın, huzurun teminidir. Tansiyonu düşürmek herkesin vazifesi olmalı. Öyle bir hale gelindi ki, dünyanın her yerinde sadece müslümanlar ölüyor ve müslümanlar birbirini vuruyor. Ümmetin bu kara tablodan, kaostan çıkması icab ediyor. Bu ümmet Hz. Osman''ın (r.a) şehadetini, Cemel ve Sıffin savaşlarını, Hz. Ali''nin (k.v) şehadetini, Kerbela faciasını,Moğol istilalarını, Haçlı Seferlerini gördü, 19. 20. yüzyılda dağılmalara, sömürge olmaya,işgallere ve benzeri felaketlere düçar oldu.

Her mümin ümmetin maslahatını gözetmekle mükellef''tir. Ümmetin maslahatı savaşta değil, bölgesel barışta ve sükunda''dır.

12 yıl önce
Suriye Çıkmazı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi