|
Oruç tutmak kendini tutmaktır

Derdimiz kendimizle. Kendini bilmeyen neyi bilir? Kendisiyle kavgalı olan kiminle barışıktır? Kendini kaybeden neyi kazanır?

Türkçe''mizdeki “oruç tutmak” ne güzel tabir. Hep tutmuşumdur bu güzel tabiri. “Tabir” nitelemem boşuna değil, çünkü oruca ilişkin akıl yürütmelerimizde ve zihni intikalimizde birer “geçit” (: ''ubur), birer “köprü” işlevi görüyor bu ifade.

“Oruç”un Arapça''daki aslı “savm”. Bu sözcüğün karşısına lügatler “imsak” kelimesini yerleştirir. Yine “tutmak, zapt etmek, zapturapt altına almak” manalarına gelir.

Doğrusu şu soruya bir çırpıda cevap vermek zor: Oruç bizi mi tutar, biz orucu mu tutarız?

Bizim orucu tuttuğumuzu iddia ediyoruz. Bir yere kadar doğru da.. Ama bu, doğrunun çok küçük bir parçasıdır. Asıl doğru şu: Biz orucu, oruç bizi tutsun diye tutarız.

Tutmakla ilgili dilimizde ne kadar çok ve geniş çağrışımlı ifadeler var:

Tuttum bu adamı...

Onu gözüm tutmadı...

Bu iş tutmadı...

Söylemez olaydım, dilimi tutamadım...

Kendimi tutamadım, yaptım bir delilik...

Gördüğümüz gibi hepsinde de tutmak olumlu bir içeriğe sahip. Benimsemek, sahiplenmek, sevmek, ünsiyet peyda etmek, sahip olmak, hakim olmak, özne olmak, kendinde olmak anlamlarına geliyor.

En çok da bu sonuncusu. Meğer ne zor şu “kendini tutma” meselesi. İnsanın başına na geliyorsa “kendini tutamadığı” için geliyor. Günahlar hep kendini tutamamanın ürünü. Her caninin cinayeti kendini tutamadığı anına denk geliyor. İnsan dilini tutamadığı zaman kırıyor ve kırılıyor. Elini tutamadığı zaman kırıyor ve döküyor. Kendini tutamadığı zaman kendini yitiriyor, kendine yazık ediyor, kendinden geçiyor...

Yani kendini tutamayan özne olamıyor, nesneleşiyor. Hâkim olamıyor, mahkûm oluyor. Sahip olamıyor, sahip olunuyor. Etken olamıyor, edilgenleşiyor. Hayat atının sırtında duramıyor, aksine hayat atı onun sırtına biniyor. İçgüdülerini dizginleyemiyor, aksine içgüdülerinin esiri oluyor. Bilinçli davranamıyor, çünkü bilinci bilinçaltı tarafından denetleniyor. Oysa ki bilinç, bilinçaltını denetimi altında tutması lazım. Tersi olunca atla süvari konum değiştiriyor: Adam atın sırtında değil, at adamın sırtında oluyor.

Kendini tutmak adam işi, zor iş. Oruç bizi işte bu zor işe çağırıyor. Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Yeme ve içme güdümüzü, şehvet güdümüzü denetim altına almamızı öğütlüyor.

Bu güdülerini, denetleyemeyen insanların nasıl yoldan çıktığını, nasıl haram helal demeden yığdıkça yığdığını, nasıl çalıp çırparak götürdüğü görüyoruz. Yeme güdüsünü denetim altına alamayan kişinin açlık korkusuna tutulduğunu biliyoruz. Açları doyurmak kolay, fakat açlık korkusu çekeni dünyayı yedirseniz doyuramazsınız. Bunu da biliyoruz.

Oruç tutmak, içgüdüleri tutmak. Onları kontrol altında tutmak. Bilinçaltının bilince egemen olmaması için, bilinçaltını daima gözaltında tutmak. Böylece bilincin, ayartıcı benliğin esiri olmasının önüne geçmek.

Güdüler tutularsa, onların bilinci tutsak almaları önlenirse, bu hem bilincin hem de iradenin güçlendirilmesi sonucunu getirecektir. Bilinç güçlenirse, şahsiyet güçlenir. Sorumluluk bilincini oluşturmanın ve artırmanın yolu da budur. İşte bu nedenle orucu farz kılan ayet şöyle biter: “Umulur ki bu sayede sorumluluk bilincine ulaşırsınız”. Ayetin bu kısmı, orucun amacını açıklar.

İnsanın bilinç, irade ve şahsiyetinin seviyesi, sahip olduğu sorumluluk bilinciyle ölçülür. Bu bilince dayalı olarak gerçekleşen her “iyi yapma”, erdemli davranış olarak nitelenir. Fazilet budur.

İşte bu yüzden oruç tutmak kendini tutmaktır. Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Kim orucun başın dik tutarsa, oruç da onun başını dik tutar. Kula kul olmaktan koruyan bir kalkan, kulu kul etmekten koruyan bir akıl olur.

Oruca aşırı anlam yüklediğimizi düşünecekler varsa, onlar orucun muhteşem bütünün muhteşem bir parçası olduğunu hatırlamalılar. Bir parça, kendi işlevini en güzel ait olduğu bütün içerisinde gerçekleştirir. İslam topyekûn bir hayat tarzıdır. Oruç, namaz, zekât ve diğer tüm ibadetler bu bütünün parçalarıdır. Tıpkı insan hücreleri gibi, dini oluşturan unsurlar da kendi aralarında çapraz ve paralel ilişkilere sahiptirler. Oruç işte bu yüzden ait olduğu bütün içinde değerlendirilmelidir. Kendi gerçek kıymet hükmünü de ancak bu sayede bulur.

Kendinize iyi bakın; ama önce “kendinizi tutun”. Kendini tutamayan, kendine iyi bakamaz. Kendini tutmayan, oruç tutamaz.

15 yıl önce
Oruç tutmak kendini tutmaktır
Dink davası eşik noktada...
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...