|
Bana kahramanını söyle...

Sana kim olduğunu söyleyeyim! Mustafa Küçük''ün iki kahramanı Akio Morita (Sony) ile Ray Croc (McDonald''s)idi. Bunlardan etkilendiğini söylüyor, fakat aynı zamanda kendi özgünlüğünü de aramaktan geri durmuyor. Yaygın kanaatin aksine, Türk''ün hamuruna girişimcilik mayasının çalındığına derinden inanıyor: "Türk milleti doğuştan girişimci olup, sanki bu girişimcilik Türklerin Orta Asya''daki göçebe hayatından kalma gibidir."

Göçebe Girişimci, tuhaf bir terkip! Gibi gözükse de, gerçektir. Medeniyetler tarihinin motoru muhacirlerdir. Her medeniyet bir hicretten sonradır. Ne var ki, her göçebe topluluk kalıcı yapılar kuramıyor. Yahut her zaman kuramıyor. Türkler de zamanla çaptan düştüler. Sebep? "Türk girişimcinin en büyük açmazı, fizibilite yapma alışkanlığının olmaması, yatırımlara daha çok duygusal yaklaşması, filanca kişi veya firma bu işi yapabiliyorsa ben de yapabilirim demesidir. Diğer bir açmazı da kısa yoldan köşe dönme beklentisidir."

Hakiki girişimcinin ana niteliği köşe dönmecilik değil, uzun vadeli bir hedef belirleyip bu hedefe kilitlenmektir. Mustafa Küçük''ün Ray Croc aşkının sebebi bu fikir olsa gerek. Günümüzün iş ve yönetim dünyasında istikrardan ziyade değişim konuşuluyor. Değişim kelimesi neredeyse bir fikr-i sabit haline geldi. Oysa dün olduğu kadar bugün de büyük yapılar istikrar ilkesini benimseyenlerdir. Yaşayan en büyük strateji hocalarından biri olan Henry Mintzberg, stratejinin "değişimi değil istikrarı yönetmek" olduğunu söylüyor: İyi yönetim işin ayrıntılarına inmek ve müşterilere kulak vermekle gerçekleşir. Zanaatın gerektirdiği malzemeleri tanımalı ve onları kullanmada ustalık kazanmalısınız. Kalıcı başarının anahtarı zekâ, deha, cin fikirlilik filan değil; ısrar, ısrar, ısrar. Israr et ve odaklan! Ray Croc fenomeni bize bunu kanıtlıyor.

Bana göre McDonald''s yönetim felsefesini en iyi özetleyen ifade şudur: "We used to be a hamburger company serving people. Now we''re a people company serving hamburgers." Türkçesi: "Biz eskiden insanlara hizmet eden bir hamburger firması idik. Şimdi hamburgerlere hizmet eden bir insan firmasıyız." Hamburgere hizmet etmek, yani her an nasıl daha iyi bir hamburger pişirilebileceğinin arayışı içinde olmak. Hamburgerle beraber pişmek!

Mustafa Küçük de şirketini çatı katından idare eden bir yönetici değil, adeta giysilerle dikilen, onlarla ütülenen adamdır. Buna belki de mecbur kalmıştır. 26 Mart 2005''te MİAD''da yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: "Biz LC Waikiki''yi satın aldığımızda marka nedir bilmiyorduk. Fransa''dan şirketin tasarımcılarını getirdik fakat bize işi öğretmek istemediler." Ne büyük ders! Bir şirketin hisselerini satın alabilirsiniz, fakat insanlarını satın alamazsınız. Onları kazanmanız yahut yetiştirmeniz gerekiyor.

İlk kazanacağınız adam, kendinizden başkası değildir. "Markayı bilmiyorum, tasarımı bilmiyorum, bu yaştan sonra da öğrenemem, diyemezsiniz. Belki tasarımcı kadar çizim yapamam, koleksiyon hazırlayamam, ama en azından ne isteyeceğimi bilirim; doğru tasarımı yanlışından ayırırım. Tasarımın başına kendim geçtim. Herkes benimle dalga geçti. Patronluğu bırakıp eleman gibi çalışmamı yadırgadılar. Fakat başka çare yok: Eğer marka çıkaracaksanız, işin püf noktalarını bileceksiniz."

Amerikalı''dan ısrar ve odaklanmayı öğrenmişse Mustafa Küçük, Japon''dan da alışkanlıkları terk etmeyi, kalıpları kırmayı öğrenmiş olmalıdır. ("Challenge conventions and break the mould!") İşini iyi yapmak, sadece iyi üretmekle olmaz. Ürünü müşteriye en iyi ve en kazançlı biçimde ulaştırmak gerek. Hatırlıyorsunuz, 1990''larda hemen her köşede bir LCW bayii vardı. Mini mini mağazalar. Bir hamlede hepsiyle bağlar kesiliverdi. Hem de kriz ortamında! "1999''da tam kriz arifesinde yaklaşık 1000 bayi ile ilişkimizi kesip kendi mağazalarımızı açmaya karar verdik. Bu kararımız o dönemde büyük bir risk olarak algılansa da bugün anlıyoruz ki çok yerinde bir kararmış. Ama şunu da inkâr etmiyorum: Bugün ders çıkardığımız hataları yapmasaydık, bulunduğumuz konumdan en az beş basamak daha yukarıda olurduk." (MİAD, 2 Nisan 2007.)

Goethe, hatalar üretkendir diyor. Bence o hataları yapmasaydınız, en az beş basamak aşağıda olurdunuz! Yirminci yüzyılın sonlarında dünyanın her yerinde büyük mağazalar moda oldu. İnsanlar, eş ve çocuklarıyla beraber içinde dolaşıp adeta kaybolacakları türde mağazalardan alışveriş yapmak istiyor. Marks & Spencer, Zara gibi şirketler bu akımın öncüsü oldular. Butik mağazalarla akıntıya kürek çekilemezdi. LCW tam vaktinde ray değiştirdi. Eski hatalar yapılmamış olsaydı, muhakkak ki ortalama Türk''ün klasik hatasını yaparak, "kriz geçilirken at değiştirilmez" derdiniz. Oysa her fırsatın bir zamanı vardır. Kriz ortamında olmasaydık, gayrımenkul fiyatları olağanüstü düşmeseydi, belki de şimdi sahip olduğunuz o büyük mağazaların yanına bile yaklaşamazdınız. Ne demişti Geredeli Figanî:

Doğru söz istersen budur söz sağı

Gözünden kaçırma dâmı tuzağı

Fırsatı öldürme geçirme çağı

Kuş budağa bir kez konar demişler

Söz uzadı, ey yazar, kelimelerini iyi tart. Anlattığın Malatyalıysa üçüncü bir yazı şart!

15 yıl önce
Bana kahramanını söyle...
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?