|
Mehmet Ağar: Bu olaylar neticesinde başka siyasi beklentiler var ise, açık söyleyeyim, o olmaz!

Gara harekâtı ve 13 vatandaşımızın şehit edilmesinin ardından ABD’den gelen açıklamalar, zaten yokuş aşağı giden iki ülke ilişkilerini -artık ‘kırılma’ demiyoruz- yıkılma noktasına getirdi…

Cumhurbaşkanı’nın, “Hani siz teröristlerin yanında durmuyordunuz, hani siz PKK/YPG/PYD’nin yanında değildiniz? Bal gibi de yanındasınız ve arkasındasınız. Kuzey Irak’a binlerce TIR getirdiler, binlerce TIR mühimmat getirdiler ve bunları teröristlere teslim ettiler. Ve
bu teröristlerle bizim güvenlik güçlerimiz de orada savaştılar. Şimdi artık yağma yok, eğer biz sizinle NATO’da berabersek, eğer biz sizinle dünyada NATO’da bu birlikteliğimizi sürdüreceksek bize samimi davranacaksınız. Teröristlerin yanında yer almayacaksınız, eğer yer alacaksanız bizim yanımızda yer alacaksınız”…

Türkiye’nin, “masumların kanı sizin elinizde” iması da bu dosyaya eklenmiştir…

Biden yönetiminin tüm kadrolarının sistematik Türkiye karşıtı söylemi adeta psikolojik savaş metoduyla Ankara’nın üzerine yürürken gelişen bu yeni kriz, Washington’un da duraksamasına yol açtı…

ABD Büyükelçisi’nin Dışişleri Bakanı Blinken’in ardından, pazartesi akşam saatlerinde, ‘Gara’da yaşanan katliamdan terör örgütü PKK’yı sorumlu tuttuklarını teyit etme’ açıklaması budur. Ancak bunun da yerli yerinde ve dolgun bir açıklama olduğunu söyleyemeyiz. Samimiyetten çok zoraki olduğu hissediliyor…

Diğer taraftan olayın katmanları arasına sıkışmış notları yorumlara açmakta yarar var; mesela yine ABD Büyükelçisi’nin standart kulak çekme prosedürünün parçası olarak Dışişleri Bakanlığı’na daveti ama “geri adım” atmasının Savunma Bakanlığı’nı ziyaretinden sonra gelmesi. Burada hangi gerçeklerle yüzleştirildiğini biz de merak ediyoruz…

ABD Dışişleri’nin, “Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK’nın elinde öldüğü haberleri doğruysa bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz” şeklindeki çiğ açıklamalarına ilişkin akla ve dile gelen her şey söylendi. Ancak, bunun yukarıda bahsettiğimiz Türkiye’ye yönelik sistematik saldırının bir uzantısı olduğunu, bölgede arzu etmediği olası gelişmelere şimdiden diş gösterdiğini, Dışişleri Bakanları arasında takvimi önceden belirlenmiş ilk görüşmeye denk gelmesini, bilhassa bölgede hayata geçecek Türk pratiğinin önüne çıkarılacak ‘müttefik menşeli’ engelleri görmemizi gerektiriyor…

Operasyonun ardından ortaya çıkan politik hava, ‘Türkiye’nin Suriye ve/veya Irak’ta daha kapsamlı -bir süredir beklenen- harekâtları tetikler mi’ sorusunu/beklentisini gündeme taşımış durumda. Birçok uzmana göre bunun hemen yapılması gerekiyor. Belli ki Gara bu eğilimi besleyecek…

“Bu katliamdan sonra artık hiçbir ülke, kuruluş, yapı ve kişi, Türkiye’nin Irak ve Suriye harekâtlarını sorgulayamaz, eleştiremez, karşı duruş sergileyemez”…

Öte yandan, Washington’un bir noktada ‘durmuş’ olması, Türkiye ile arasında kurmak istediği ilişkide bir kıvam aradıklarını, ataklarının buna yönelik olduğunu, o ton yakalandığında daha fazlasını dayatmayacakları çıkarımını akla getiriyor. Bu da artık zor; nihayetinde o kıvam, Ankara’nın Washington’a yeniden ve en kibar ifadeyle ‘uyumlu’ olmasını getirecek ‘standart mod’dur. Oysa işte Cumhurbaşkanı’nın yukarıdaki vurguları içinde yer alan, “birlikteysek, sürdüreceksek” “eğer”lerini masaya sürmesi, Ankara’nın eski defterleri çoktan kapattığını gösteriyor…

‘ARTIK ORTADAN KONUŞMAKLA OLMAZ’!..

Gara’nın üç boyutu var; bir, askerî-istibarî teknik boyutu, iki, Türkiye içindeki ‘akortsuz seslerden’ kaynaklanan boyutu ve ABD boyutu. İlki ile ilgili uzmanlar zaten konuştu. Diğer ikisini ve aralarındaki ilişkiyi iyi anlamamız gerekiyor. Bu manada kişisel ve kariyer tecrübesi eşsiz, ateşten gömleği bu konuda en yakıcı günlerde giymiş bir siyasetçi olarak, eski Emniyet Genel Müdürü, Adalet ve İçişleri eski Bakanı, DYP ve DP eski Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar’la sohbetimizden bir kaç cümle aktarmak isterim…

“Türkiye’nin bir beka meselesi var. Bu beka meselesinin temel başlıklarından birincisi PKK/YPG/PYD’dir. Şimdi bunlara başka konular da eklendi; Doğu Akdeniz, S-400 konusu, Yunanistan-Ege sorunları ve bunun gibi.

Bunların hepsi için, Amerika Birleşik Devletleri’nin anlaması için müşterek bir tavrın ortaya konması gerekiyor.
ABD artık kendi isteklerini, kendi istediği gibi râm edecek, boyun eğip, itaat edecek bir hükümet beklememelidir.
Bunu şu gün Cumhur İttifakı ile yapacağını, yapması gerektiğini anlaması gerekiyor. Ve beklememesi için, bunu anlaması için
TBMM içinde ve dışında tüm partilerin -
tabii HDP’nin böyle bir tutum sergilemesini beklemek iyimserlik olur-
artık ortak bir pozisyon geliştirmesi/getirmesi gerekiyor.
Öyle artık terör örgütünün adını zikretmeme vs. gibi tutumların terk edilmesi lazım.

Bizim dönemimizde Amerikalı yetkililerden destek gördüğümüz zamanlar oldu. Bu desteği vermelerinin ana sebebi -ki o zaman DYP/SHP iktidarı vardı- karşılarında top yekûn bir siyasi duruşun bulunmasıydı. İktidarıyla, muhalefetiyle. Böyle olduğu için o dönem Amerika bu konunun üzerine gidemedi ve hatta istediğimiz bazı konularda destek verdi.

Şu an sıkıntının temel nedeni budur. Yani, TBMM içindeki ve dışındaki tüm partilerin bu konuda tek vücut olarak, tek dil kurarak hükümetin yanında olmaları gerekiyor.
Unutulmaması gerekiyor ki, nihayetinde bu mesele tarihi görevdir. Muhalefet konusu değildir. Kim hükümet olursa olsun bu saydığımız başlıklarda sağlam durulacak.
Ortadan konuşmakla olmaz.
Millet, kim varsa siyasette yekvücut olmasını bekliyor.
Eğer bu olaylar neticesinde başka siyasi beklentiler var ise o olmaz, açık söyleyelim. Beklentileri olmaz. Halk ona müsaade etmez.
Diğer hangi konularda muhalefet yapılacaksa yapılsın. Ama bu konular olmaz”…
#Mehmet Ağar
3 yıl önce
Mehmet Ağar: Bu olaylar neticesinde başka siyasi beklentiler var ise, açık söyleyeyim, o olmaz!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler