Dilimizdeki benzetme edatlarının sayısı yirmiden fazladır.
Elbette bu çokluk sıfat, zarf, isim, yüklem… yoluyla benzetme şeklini de çoğaltır ve aynı nedenle benzetme, hayır ve şer yönüyle iki yanı keskin bir bıçak gibi durur.
Şöyle ki:
Ahlak ehli, samimi, dostluğundan emin olunan biri tarafından yapıldığında muhatabında ve tanık olanlarında hoşluk hissi uyandırır.
“Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir
Aman dünyâyı yakdın âteş-i sûzan mısın kâfir
Kız oğlan nâzı nâzın şeh-levend âvâzı âvâzın
Belâsın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kâfir”
Ama benzetme ahlakî bakımdan düşkün, samimiyetsiz, kindar ve haris biri tarafından yapılırsa çok ters bir etki yaratır ve dolayısıyla benzetilenden çok, doğrudan benzetenin kendisine dönerek ona mal olur.
Bu sonuncusunu mevcut siyaset ortamından bir örnekle açacak olursak:
Siyasette rekabet esastır. Hele adına Demokrasi dedikleri şu Batılı emperyal tiyatro aracılığıyla iş görüyorsanız söz konusu esası şöyle de değiştirebilirseniz: Rekabette siyaset esastır!
Fakat benzetme işi çok daha başkadır. Öyle ki, yukarıda zikrettiğimiz gibi, siyaset - rekabet dahil hangi nedenle yapılıyor olursa olsun, her fiil var sayılan ahlakın dışına düştüğü anda sahibine dönmekle kalmaz, onun yaptığı çirkin bir benzetme, muadili olan kötülüğüyle simgeleşmiş kişiler üzerinden onun şahsiyetine eklenir.
Söz buraya geldiğinde, yukarıda vurguladığımız ahlak babında şu sorunun sorulması gerekir:
Siyaset sebebiyle rekabet ya da ideolojik rekabete uygun siyaset yapmak için halk nezdinde uzlaşılmış olan ahlaki seviyenin altına inmeye veya onu hiçe sayarak örneğimizdeki gibi tehdit diliyle süsleyip, ahlakı ayağa düşürmek isterken asıl kendini ayağa düşürmeye değer mi?
Şimdiki siyasi sıfatı ve geçmişteki kariyeri ne olursa olsun sonuçta bir kadından söz ettiğimin farkındayım. Gerçi kendisi “Dev gibi kadın”, “Erkek gibi güçlü”, “Dağ gibi kadın” vb. şeklindeki benzetmelerle anılmayı çok arzuluyor gibi bir görüntü veriyor olsa da neticede toplumumuzda yerleşik bulunan kadın, hanım, anne, eş, nine, nazenin vb. çok köklü ve yaygın bir imgenin -istemese bile- muhatabıdır. Bu sebeple siyaset ve rekabet yüzünden seviyesini düşürdüğü, darbe almasına sebep olduğu ahlakı, bizim bir kere ama onun kadınlığı nedeniyle iki kere gözetmesi gerekmez mi?
Ayrıca, bir siyaset ve ideolojik rekabet kurumunun tarafı olmak dil yönünden bu kadar çirkinleşmeyi mazur gösterebilir mi?
Velev ki partisinin varlığı ve kendisinin siyaset yapması -iddia edildiği üzere- FETÖ kontrollü olsun, yine de onun kendi dilini -öyle emrediliyor diye- bu kadar şirretleştirmesi makul görülebilir mi?
Akşener tersini düşünüyor olsa da biz Yunus Emre’nin şiarını tekrarlamaya devam edeceğiz:
“İllâ edep, illâ edep!”