|
‘İllâ edep, illâ edep’

Dilimizdeki benzetme edatlarının sayısı yirmiden fazladır.

Elbette bu çokluk sıfat, zarf, isim, yüklem… yoluyla benzetme şeklini de çoğaltır ve aynı nedenle benzetme, hayır ve şer yönüyle iki yanı keskin bir bıçak gibi durur.

Şöyle ki:

Ahlak ehli, samimi, dostluğundan emin olunan biri tarafından yapıldığında muhatabında ve tanık olanlarında hoşluk hissi uyandırır.

Bazen de bir sitemi gizleyen
benzetmeme yoluyla benzetme olarak
ortaya dökülür ki, bu durum tam da Nedîm’in şu iki beytinde manaya denk düşer:

“Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir

Aman dünyâyı yakdın âteş-i sûzan mısın kâfir

Kız oğlan nâzı nâzın şeh-levend âvâzı âvâzın

Belâsın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kâfir”

Ama benzetme ahlakî bakımdan düşkün, samimiyetsiz, kindar ve haris biri tarafından yapılırsa çok ters bir etki yaratır ve dolayısıyla benzetilenden çok, doğrudan benzetenin kendisine dönerek ona mal olur.

Bu sonuncusunu mevcut siyaset ortamından bir örnekle açacak olursak:

Partisinin son grup toplantısında
Meral Akşener,
“Tazmanya Canavarı edasıyla attığı tiratları gülerek izliyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki çok az kaldı. Haddi kim bilecekmiş, milletimizin tokadını kim yiyecekmiş çok az kaldı.” şeklindeki ifadelerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili
çirkin bir benzetme y
apmakla kalmadı, üstüne bir de
tehdit
tüyü dikti.

Siyasette rekabet esastır. Hele adına Demokrasi dedikleri şu Batılı emperyal tiyatro aracılığıyla iş görüyorsanız söz konusu esası şöyle de değiştirebilirseniz: Rekabette siyaset esastır!

Ancak hayati faaliyetlerden biri olan siyasetin ve ideolojik rekabetin de tabi olduğu ortalama bir ahlakın bunların ikisini birden kapsadığı var sayılır; var saymadan kasıt ise, bunların seviyelerinin
toplumsal bir uzlaşmaya
konu olmasındadır.
Gerçi söz konusu durumdaki toplumsal uzlaşma, bir siyasetçinin kendisinin alışkanlık haline getirdiği sabitleşmiş davranışlarla nitelenmesini reddetmediği gibi, bilakis onun hak ettiği sıfatla anılmasını da makul sayar. Örneğin CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu,
sürekli yalan söyleyerek adının önüne
yalancı
sıfatını kendi gayretiyle ekletmiş bir siyasetçidir.

Fakat benzetme işi çok daha başkadır. Öyle ki, yukarıda zikrettiğimiz gibi, siyaset - rekabet dahil hangi nedenle yapılıyor olursa olsun, her fiil var sayılan ahlakın dışına düştüğü anda sahibine dönmekle kalmaz, onun yaptığı çirkin bir benzetme, muadili olan kötülüğüyle simgeleşmiş kişiler üzerinden onun şahsiyetine eklenir.

Akşener’in mezkur benzetmesi Nedîm’in yukarıdaki iki beytinde söylediklerini de içine çekmek suretiyle, ona
Dulsine Akşene
r
ya da
Kalemiti Akşener Ceyn
denilmesini, diyenleri nezdinde son derece hakikatli, haklı ve isabetli hale getirebilir. Üstelik, “Benzetmeye çok baş vurma, yoksa seni de benzetirler” şeklindeki halk söyleyişleriyle de bu sonuç başka bir delili gerektirmeyecek tarzda teyit edilmiş olunur.
Öte yandan Dulsine’nin
Don Kişot
, Kelemiti Ceyn’in
Ret Kit
gibi iki kahraman değil,
kahraman karikatürüyle
ilgili olmaları siyasi pozisyonu ve eylem tarzı itibariyle Akşener’in verdiği mevcut fotoğrafla da tam olarak örtüştürülebilir.

Söz buraya geldiğinde, yukarıda vurguladığımız ahlak babında şu sorunun sorulması gerekir:

Siyaset sebebiyle rekabet ya da ideolojik rekabete uygun siyaset yapmak için halk nezdinde uzlaşılmış olan ahlaki seviyenin altına inmeye veya onu hiçe sayarak örneğimizdeki gibi tehdit diliyle süsleyip, ahlakı ayağa düşürmek isterken asıl kendini ayağa düşürmeye değer mi?

Şimdiki siyasi sıfatı ve geçmişteki kariyeri ne olursa olsun sonuçta bir kadından söz ettiğimin farkındayım. Gerçi kendisi “Dev gibi kadın”, “Erkek gibi güçlü”, “Dağ gibi kadın” vb. şeklindeki benzetmelerle anılmayı çok arzuluyor gibi bir görüntü veriyor olsa da neticede toplumumuzda yerleşik bulunan kadın, hanım, anne, eş, nine, nazenin vb. çok köklü ve yaygın bir imgenin -istemese bile- muhatabıdır. Bu sebeple siyaset ve rekabet yüzünden seviyesini düşürdüğü, darbe almasına sebep olduğu ahlakı, bizim bir kere ama onun kadınlığı nedeniyle iki kere gözetmesi gerekmez mi?

Ayrıca, bir siyaset ve ideolojik rekabet kurumunun tarafı olmak dil yönünden bu kadar çirkinleşmeyi mazur gösterebilir mi?

Velev ki partisinin varlığı ve kendisinin siyaset yapması -iddia edildiği üzere- FETÖ kontrollü olsun, yine de onun kendi dilini -öyle emrediliyor diye- bu kadar şirretleştirmesi makul görülebilir mi?

Akşener tersini düşünüyor olsa da biz Yunus Emre’nin şiarını tekrarlamaya devam edeceğiz:

“İllâ edep, illâ edep!”

#Meral Akşener
#FETÖ
#Kemal Kılıçdaroğlu
2 yıl önce
‘İllâ edep, illâ edep’
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi