Siyasetle yıkanmış kimlikler hangi programda kurutmalı?

04:002/04/2025, Çarşamba
G: 2/04/2025, Çarşamba
Özgür Bayram Soylu

Türkiye’de artık kimlik dediğimiz şey, sabah neyle kahvaltı yaptığımızdan kime selam verdiğimize kadar her şeyi belirleyen bir sosyal zırhı temsil ediyor. Toplumda insanlar sadece kendilerini tanımlamakla ya da konumlandırmakla yetinmiyor, karışışındakini de ötekileştirmeyi kendinde hak görüyor. Eskinin tanışma soruları olan Türk mü, Kürt mü? Dindar mı, laik mi? Modern mi, geleneksel mi? yerini saf belirleme aracına bırakıyor. Modern-seküler biri, kafede “sütlü latte” içiyorsa, muhafazakâr mahallede

Türkiye’de artık kimlik dediğimiz şey, sabah neyle kahvaltı yaptığımızdan kime selam verdiğimize kadar her şeyi belirleyen bir sosyal zırhı temsil ediyor. Toplumda insanlar sadece kendilerini tanımlamakla ya da konumlandırmakla yetinmiyor, karışışındakini de ötekileştirmeyi kendinde hak görüyor. Eskinin tanışma soruları olan Türk mü, Kürt mü? Dindar mı, laik mi? Modern mi, geleneksel mi? yerini saf belirleme aracına bırakıyor. Modern-seküler biri, kafede “sütlü latte” içiyorsa, muhafazakâr mahallede bu “Batı özentisi” olarak görülebiliyor. Tersine, biri sokakta başörtüsüyle dolaşıyorsa, bazı semtlerde bu hâlâ şaşkın bakışlarla karşılanıyor. KONDA’nın “Türkiye 101” verileri ise bu parçalanmışlık halinin sadece hissi değil, gayet ölçülebilir bir gerçek olduğunu ortaya koyuyor. Bu ayrışma öyle bir hale geliyor ki, İstanbul’da kahvaltı tercihleri bile kutuplaşma barometresi olmuşa benziyor. Beyaz peynir-zeytin sevenler mi, yoksa avokadolu ekmek tutkunları mı? Biri “Yaşasın Anadolu kahvaltısı” derken, öteki “Organik yulafım nerede?” diye bağırıyor.


SANDIKLA GELEN KİMLİK

KONDA’nın verilerine göre insanlar sadece oy verirken değil, yaşarken de parti tutuyor. Siyasal kimlik, artık sadece sandıkta kullanılan oyla değil; kişinin hayatını yaşama biçimiyle, dostlarıyla, hatta tatil rotasıyla şekilleniyor. CHP’li birinin Bozcaada’da butik bir taş otelde kalması “modern ve sıra dışı” kabul edilirken, AK Partili biri için yayla tatili “geleneksel değerlerle uyumlu” oluyor. Hatta otele giderken dinlediği şarkı bile ayrışması için yeterli kabul ediliyor. CHP’liysen Alaçatı’dasın, AK Partiliysen Sapanca’da… Twitter’daysan muhalifsin, Facebook’taysan “birazdan hadis paylaşacağım” modundasın gerçekliği giderek yaygınlaşarak kabul görüyor, bir dışlama aracı olarak tercih ediliyor. Bugün Instagram story’sinden çocukların okuluna kadar her şey bir politik duruş beyanı içeriyor. Bu politik duruş hali öyle bir noktaya geliyor ki, kendimizi dijital bir “siyasi üniforma”yı üzerimize giymiş halde buluyoruz. Öyle ki bu üniforma, sabah kahvemizi hangi bardakta içeceğimizi bile etkiliyor. Bir bakmışız, elimizde “Önceden ponçiktik, şimdi parçaponçiğiz” yazılı kupayla kimlik beyanında bulunuyoruz.


KUTUPLAŞMANIN MİRASI

KONDA verileri, gençler arasında siyasi görüşlerde farklılaşmalar yaşandığını gösteriyor. Ancak bazı bölgelerde siyasal ve kültürel kimliklerin hâlâ kuşaktan kuşağa bir “aile yadigârı” gibi aktarıldığı da dikkat çekiyor. Bu bölgelerde siyaset, neredeyse genetik bir miras gibi, kalıcı ve sorgulanmaz bir özellik taşıyor. Öte yandan, 18-29 yaş arası bireyler ailelerinden farklı siyasi pozisyonlara yönelme eğilimi gösterebiliyor. Fakat bu yönelme her zaman özgür bir tercih olmaktan çok, kimi zaman bir tepki, kimi zaman da bir isyan biçiminde ortaya çıkabiliyor.

Siyaset, artık bir fikirler çatışması değil; adeta bir
takım tutma refleksi
halini alıyor. Hangi genç hangi diziyi izliyor, hangi müziği dinliyor, hangi kahve zincirinde oturuyor, hepsi artık politik analiz malzemesine dönüşüyor.
Gençlerin bir kısmı aileden devraldığı siyasi kimliği sorgusuz kabul ederken, bir kısmı da “karşıt olmak” üzerinden kendi pozisyonunu inşa ediyor. Ancak her iki durumda da gerçek bir özgürlük değil, otomatik pilot devreye giriyor.
Sosyal medyada "bizimkiler" ve "ötekiler" diye ayrışan gençler, aslında aynı konser sırasındalar, aynı KYK yurdunda aynı sıraya giriyorlar. Ama dijital kimlikler, fiziksel gerçekliğin önüne geçiyor. Bu da gençliğin dinamizmini, yaratıcılığını ve sorgulama gücünü törpülüyor.
Gençlik; itaatsizlikle, eleştiriyle, sorgulamayla değer kazanıyor evet ama bu enerjinin politik aparat haline gelmesi değil; kendi doğrularını arayan özgür bir zihinle şekillenmesi gerekiyor.

DİJİTAL MAHALLELER VE ALGORİTMİK BALONLAR

Eskiden insanlar kahvede tartışırdı; şimdi Twitter'da “mention”la kavga ediyor. Sosyal medya, farklı görüşlerin buluşma alanı olacakken, algoritmalar sayesinde sadece bizim gibi düşünen insanlarla karşılaşıyoruz. “Teyit balonu” denilen bu dijital hapishane, insanların fikirlerini pekiştiriyor ama çeşitlendirmiyor. KONDA, sosyal medya kullanımının arttığını ama siyasal pozisyonların daha da keskinleştiğini gösteriyor. Sebebi basit: Herkes kendi “kabile medyasını” tüketiyor. YouTube’da önerilen videolar, Facebook'ta düşen haberler, hatta TikTok’ta bile algoritma bizi “bizden” olmayanlara karşı körleştiriyor. Eskinin mahalle baskısı yerini algoritmik baskıya bırakıyor.


AYNI SUDAN İÇMİŞİZ BİZ

KONDA’nın “Türkiye 101” verileriyle görüyoruz ki, kutuplaşma sadece siyasi değil; mekânsal, dijital, duygusal ve kültürel bir fenomeni yansıtıyor. Ve bu yapı elbette tesadüfi değil. Zamanla inşa edilmiş, sabitlenmiş ve çoğu zaman da bilinçli olarak sürdürülmüş bir inşa sürecinin ürünü olarak karşımızda duruyor.

Ancak çözümsüz bir sorunda yumağından bahsetmiyoruz.
Farklı liderleri sevsek de yağmurda taksi bulamıyorsak hepimiz aynı çaresizliği paylaşıyoruz. Siyasi tercihimiz ne olursa olsun, aynı kargo şirketine sinirlenebiliyor, kargo mesajındaki “geldik, bulamadık” mesajına aynı tepkiyi veriyorsak, kardeşiz aslında. Ortak paydaları büyütmek, temas alanlarını artırmak ve her şeyden önemlisi birbirimizi sadece “etiket”lerle değil, “hikâyelerimizle” tanıma zorunluluğumuz giderek önemli bir hal alıyor.
Bizde sadece kendi yankını duyduğun bir dünya, seni sağır eder.
#politika
#kimlik
#Özgür Bayram Soylu