
Türkiye’de artık kimlik dediğimiz şey, sabah neyle kahvaltı yaptığımızdan kime selam verdiğimize kadar her şeyi belirleyen bir sosyal zırhı temsil ediyor. Toplumda insanlar sadece kendilerini tanımlamakla ya da konumlandırmakla yetinmiyor, karışışındakini de ötekileştirmeyi kendinde hak görüyor. Eskinin tanışma soruları olan Türk mü, Kürt mü? Dindar mı, laik mi? Modern mi, geleneksel mi? yerini saf belirleme aracına bırakıyor. Modern-seküler biri, kafede “sütlü latte” içiyorsa, muhafazakâr mahallede bu “Batı özentisi” olarak görülebiliyor. Tersine, biri sokakta başörtüsüyle dolaşıyorsa, bazı semtlerde bu hâlâ şaşkın bakışlarla karşılanıyor. KONDA’nın “Türkiye 101” verileri ise bu parçalanmışlık halinin sadece hissi değil, gayet ölçülebilir bir gerçek olduğunu ortaya koyuyor. Bu ayrışma öyle bir hale geliyor ki, İstanbul’da kahvaltı tercihleri bile kutuplaşma barometresi olmuşa benziyor. Beyaz peynir-zeytin sevenler mi, yoksa avokadolu ekmek tutkunları mı? Biri “Yaşasın Anadolu kahvaltısı” derken, öteki “Organik yulafım nerede?” diye bağırıyor.
KONDA’nın verilerine göre insanlar sadece oy verirken değil, yaşarken de parti tutuyor. Siyasal kimlik, artık sadece sandıkta kullanılan oyla değil; kişinin hayatını yaşama biçimiyle, dostlarıyla, hatta tatil rotasıyla şekilleniyor. CHP’li birinin Bozcaada’da butik bir taş otelde kalması “modern ve sıra dışı” kabul edilirken, AK Partili biri için yayla tatili “geleneksel değerlerle uyumlu” oluyor. Hatta otele giderken dinlediği şarkı bile ayrışması için yeterli kabul ediliyor. CHP’liysen Alaçatı’dasın, AK Partiliysen Sapanca’da… Twitter’daysan muhalifsin, Facebook’taysan “birazdan hadis paylaşacağım” modundasın gerçekliği giderek yaygınlaşarak kabul görüyor, bir dışlama aracı olarak tercih ediliyor. Bugün Instagram story’sinden çocukların okuluna kadar her şey bir politik duruş beyanı içeriyor. Bu politik duruş hali öyle bir noktaya geliyor ki, kendimizi dijital bir “siyasi üniforma”yı üzerimize giymiş halde buluyoruz. Öyle ki bu üniforma, sabah kahvemizi hangi bardakta içeceğimizi bile etkiliyor. Bir bakmışız, elimizde “Önceden ponçiktik, şimdi parçaponçiğiz” yazılı kupayla kimlik beyanında bulunuyoruz.
KONDA verileri, gençler arasında siyasi görüşlerde farklılaşmalar yaşandığını gösteriyor. Ancak bazı bölgelerde siyasal ve kültürel kimliklerin hâlâ kuşaktan kuşağa bir “aile yadigârı” gibi aktarıldığı da dikkat çekiyor. Bu bölgelerde siyaset, neredeyse genetik bir miras gibi, kalıcı ve sorgulanmaz bir özellik taşıyor. Öte yandan, 18-29 yaş arası bireyler ailelerinden farklı siyasi pozisyonlara yönelme eğilimi gösterebiliyor. Fakat bu yönelme her zaman özgür bir tercih olmaktan çok, kimi zaman bir tepki, kimi zaman da bir isyan biçiminde ortaya çıkabiliyor.
Eskiden insanlar kahvede tartışırdı; şimdi Twitter'da “mention”la kavga ediyor. Sosyal medya, farklı görüşlerin buluşma alanı olacakken, algoritmalar sayesinde sadece bizim gibi düşünen insanlarla karşılaşıyoruz. “Teyit balonu” denilen bu dijital hapishane, insanların fikirlerini pekiştiriyor ama çeşitlendirmiyor. KONDA, sosyal medya kullanımının arttığını ama siyasal pozisyonların daha da keskinleştiğini gösteriyor. Sebebi basit: Herkes kendi “kabile medyasını” tüketiyor. YouTube’da önerilen videolar, Facebook'ta düşen haberler, hatta TikTok’ta bile algoritma bizi “bizden” olmayanlara karşı körleştiriyor. Eskinin mahalle baskısı yerini algoritmik baskıya bırakıyor.
KONDA’nın “Türkiye 101” verileriyle görüyoruz ki, kutuplaşma sadece siyasi değil; mekânsal, dijital, duygusal ve kültürel bir fenomeni yansıtıyor. Ve bu yapı elbette tesadüfi değil. Zamanla inşa edilmiş, sabitlenmiş ve çoğu zaman da bilinçli olarak sürdürülmüş bir inşa sürecinin ürünü olarak karşımızda duruyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.