|
Kapalı alanda kalma korkusu ya da gideceği yeri olmama

İnsanın yaşayabileceği en talihsiz an gideceği bir yerin olmaması düşüncesidir.

Bu, ortada kalmışlık halidir.

Ortada, yani dışarıdadır ama gidecek yeri yoktur.

Aslında gideceği yeri veya yerleri vardır. Ama o oralara gitmenin kapıları kendine kapatılmış diye düşünür.

Gideceği bir evi vardır. Ama evin kapısı kapalıdır… Aslında kapı açıktır ama o kendine o kapıyı kapatılmış olarak duyumsar. Kapıyı tıklatmaya çekinir. Çekingenliği belki de korkuya dönüşmüştür. O kapıdan yüz geri edilme kaygısı bütün cesaretini çökertir: duyguların en zalimlerinde biri… Cesaretinin kırılmışlığı… Bir bakıma yeis halidir bu… Yeis: mutlak umutsuzluk… Ufuklar kapkaranlıktır… Ufuklar diyorum: onu çepçevre çevreleyen, altı cihetindeki ufuklar…

Gideceği yeri olmamak böyle bir şey… Aslında her şey onun kafasında olup bitmektedir…

Bu halin bir de zıddı var: kapalı alanda kalma korkusu…

Kişi, küçük, kapalı, dar mekânlarda boğulma hissi yaşar. Aslında belki tam da bulunması gerektiği yerde bulunmaktadır. Ama bulunduğu yer her neresi olursa olsun kendini kapatılmış hissettiği anda kaygılanır. Kendini boğulacakmış gibi duyumsar. Bayılacakmış gibi olur, terler, titreme nöbetleri geçirir, panikler… Normal insanlar için açık sayılan alanlar bile bu korkuya yakalananlar (klostrofobik) için kapalı bir havzaya dönüşür. Örneğin Boğaz Köprüsü normal kişiler için her tarafı açık bir alandır… Klostrofobikler için öyle değil… Onlar o köprüden çıkış yeri olmadığı vehmini yaşar. Sağa kaçamaz, hem deniz, hem muhkem korkuluklar; sola kaçamaz, aynı mani olunmuşluk hâli: geriye dönüş yoktur; çıkış belki öndedir, çıkış kapısı… Ancak orada da turnikeler var… Ya turnikeler açılmazsa!

İflahsız bir onmazlık hali…

Gideceği yeri olmadığını düşünenler gideceği yer varken kendine gideceği yerlerin kapısını kapatmıştır. Kapalı yerde kalmaktan korkanlar ise açık havada bile kendini kapatılmış olarak duyumsayıp nöbet geçirir…

Bu kişiler muhtemelen itikâf hayatı yaşamamıştır.

İtikâf ibadet niyetiyle bir mescitte inzivaya çekilme anlamına geliyor. Hz. Peygamber’in (sav) Ramazan ayının son 10 gününde uyguladığı bir sünnetidir. İtikâfın bizi burada ilgilendiren yanı, itikâfa çekilen kimsenin belli bir süre içinde uzlet hayatı yaşamasıdır. Böylece kişi dünyevi meşgalelerden uzaklaşır, nefs muhasebesine ve murakabesine dalar, kendini, yapıp etmelerini irdeler, hayatın ve ölümün anlamını tefekkür eder. Zorunlu ihtiyaçlar dışında dış dünya ile, başkaları ile ilişiğini keser; salt kendi içine kapanır. İtikâf bu derin tefekkür için kişiye bulunmaz bir fırsat sunar…

Gideceği yeri olmama düşüncesi bir kaygı halidir, kapalı mekân korkusu ise hastalık…

İtikâf hayatı geçirmiş olan, gideceği yeri olmama kaygısını veya kapalı mekânda kalma korkusunu aşmış olur. İtikâfa çekilen (mutekif) her iki marazlı hali aşma deneyimini önceden yaşadığı için onların hâli ile hâllenmenin üstesinden gelebilir.

İnsanın, kendini gönüllü olarak kapadığı mekânı bir tür itikâf haline dönüştürüp yaşaması niçin mümkün olmasın? Derin tefekkür için ne bulunmaz bir fırsat hâli…

#İtikaf
#İnsan
#Nefis
#Ufuk
4 yıl önce
Kapalı alanda kalma korkusu ya da gideceği yeri olmama
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’