|
Siyaset kültürüne doğru!

İçinde bulunduğumuz vahim durum, toplum olarak, siyaset bilimcisi ve sosyolog işgüzarlığı ortamında geri kalmışlığın apaçık izlerini taşıdığındandır ki, bir türlü beklenen ve olması gereken huzur ve barışın sosyal ve siyasal yönünü yakalamış değiliz.

Bir tarafta dindarlık, öte yanda ise ateizmle karşı karşıya gelmiş bir toplumda, bugüne gelişteki açmazları irdelemek gerekir ki, bir daha aynı hatalara düşüp, kendimizi geri kalmışlık girdabında sürünmeye mahkûm etmeyelim.

Öyle ise, şöyle bir "siyasal kültür alanı"nın derinliklerine uzanalım; ve fikir bazında, taklid ettiğimiz Batı''nın bize neleri empoze ettiğinin bilincine varmış olalım:

İslam felsefecisi ve ilahiyatçı Ferid Kam, bundan seksen sene önce şöyle yazıyordu:

"Voltaire, hakikaten müstesna bir dahidir. Lakin semavî dinlere ait olan her şeyde, fıtrî bir buğz ve cibilli bir gayzı gereğince gözünü garaz dumanı bürüyor, halkın itikadını zir ü zeber etmek için aklına ne gelirse yazar. Münkirlerin çoğunun itirazlarının esasları bu kabildendir. Bu itirazların yavanlığı diğerlerinin kıymet takdiri için sahih bir ölçü olabilir." (1)

Şimdi de Voltaire''i, bir Batılı tarihçinin gözüyle, medeniyet tarihi içinde, Şarl Senyopos''tan dinleyelim:

"Voltaire, edyan-ı müsbetenin hepsine düşmandı. Tabiî dinden (Cenab-ı Hak ile ruhun ebediyetinden) başka bir şey kabul etmiyordu. Voltaire hayatını hep mezalim, engizisyon ve din savaşları gibi adem-i müsamahanın bütün tarzları aleyhinde yazı yazmakla geçirmişti. Yegane arzu ettiği şey, rahiblerden imtiyazların alınması idi. Fakat Voltaire gittikçe şiddetini arttırdı. Hayatının sonlarına doğru en ziyade Hristiyanlığa düşman kesildi. Hristiyanlığı sair dinlerle mukayese ederek istihza ediyordu. Yegane düsturu şu idi: "Alçağı ezmeli!" Onlar nazarında bu alçak Hristiyanlık''tı." (2)

"XIV ve XV. Lui zamanında Fransa, müsamaha kabul etmeyen bir kilise ile mutlakiyet bir hükümete tâbi kalmıştı. Fransa''da ne dînî müsamaha, ne de siyasî hürriyet malumdu. Fakat bu idare artık usanç verdiği için XVIII. asır başından itibaren bilhassa aydın fikirli sınıflar arasında kilise ile mutlakiyet idaresi aleyhinde muhalif bir fikir meydana gelmeye başlamıştı. Daha XIV. Lui devri sonunda Paris''te ve Kraliyet Sarayı''nda birçok metin fikirli adamlar vardı. Bunlar dine açıktan açığa taarruz etmeyerek dine karşı lâkiydi fikirleri neşrederlerdi. Yine kraldan ve hükümetten şikayetçi, siyasî gayr-i memnunlar da vardı."

"XV. Lui zamanında gayr-ı memnunlar İngiltere''de zuhur eden yeni kurallara da vukuf kesbetmişlerdi. Fakat takibata uğramadan bu fikirleri açıktan açığa yaymak kabil olmadığı için Fransız yazarları bu fikirlerini romanlara, hikayelere, seyahatnamelere sokuştururlar, mefruz isimler altında meydana koyarlardı. Sonra yavaş yavaş nazariyelerini izaha, bundan yeni yeni neticeler de çıkarmaya başlamışlardı."

"İşte Fransa''da bu şekilde iki sınıf filozof yetişti. XVIII. asrın ilk yarısında gelen birinci tabakayı Montesquieu ile Voltaire, ikinci yarısında gelen ikinci tabakayı da Rousseau ve Diderout ve Ansiklopedistler meydana getirmişlerdir."

"Montesquieu ile Voltaire, her ikisi de yüksek sınıflara mensup ricaldendi. Montesquieu zengin ve zadegandandı. Bordeux Parlamentosu riyasetini haiz olduğu gibi daha sonra akademi azası da olmuştu. Voltaire Parisli bir mukavelât (sözleşmeler) yazarının oğlu idi. Jizvitler arasında büyümüş, daha sonra "Ferney" Şatosu''nu satın alacak derecede servet kazanmıştı. Her ikisi de içinde yaşadıkları toplumu alt üst etmeden onu olduğu gibi kabul etmek istiyorlardı, yalnız ıslâhat talebinde bulunuyorlardı. (...)" (3)

Bu fikirlerdir ki, bizim iki asırdır toplum olarak ne adapte olmuş ve ne de gereken alternatifi üretip kendimize has bir sosyal ve kültürel yapı oluşturmamızı sağlayabilmiştir.

Bu durumun, diğer Fransız mütefekkirlerinden de etkilenmeye varan sonuçları olmuştur.

Onların bu konuda düşünceleri kadar etki alanlarının bizde, ne gibi sonuçlar doğurduğunu yarın görelim!

Bu konuda, Ansiklopedistler kadar, Haeckel, Buchner''in "özgün" fikirlerinin nasıl bir etkileme alanı doğurduğu çok önemlidir.

Bizim, Meşrutiyet dönemi yazarları kadar siyasetçilerinin "taklitçi" yöntemlerine verilen cevaplar da büyük bir önem taşımaktadır!

Çünkü o dönemlerde de siyaset ve yönetim alanı çatışmalar içinde sürüp gidiyordu.

(1) Darü''l-Hikme azasından Ferîd, Mucizata dair; Cerîde-i İlmiye, yıl: 5, sayı: 47, Şevval 1337, sh: 1464

(2) Şarl Senyopos, Tarih-i Medeniyet, İstanbul/1328, c. 3, sh: 91

(3) Şarl Senyopos, age, sh: 93

23 yıl önce
Siyaset kültürüne doğru!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler