|
Kültür taşıyıcılar ve sosyal gerçekler

Bir toplum için yetenekli yöneticilerden mahrum olmak, ne kadar zor bir durumsa; aynı şekilde, bir yönetimin de toplumun desteğini almaması o derece acıklı bir manzaradır. Bu iki, grup; birbiriyle "eşit şartlar" içerisinde hareket ettiği müddetçe, bir ülkenin geleceği aydınlık olabilir. Aksi halde, sıkıcı ve endişe verici bir yaşama süreci, her iki kesime de hakim olacaktır.

Halkından destek almayan yönetimler, aslında kaynak itibariyle bir başka ülkenin ve paktın hizmetinde olan yabancılaşmış elitlerdir. Bu elitler, kendi toplumları ile iki türlü bir ilişki içerisinde olagelmektedirler. Birincisi; yabancı bir kültür dünyasının temsilcisi olmak; ikincisi ise, yabancı ekonomik veya siyasi sisteme benimseyerek, ülkenin kalkınmasını bu tür doktrinlerin hakimiyetine bağlamak..

Birinciler, şuurlu veya şuursuz başka kültür ve doktrinlerin ajanı olarak hareket ederken; ikinciler, yegane gerçek olarak gördükleri siyasi ve ekonomik modellere inançları dolayısiyle, yabancı sistemlerin dolaylı destekçisi haline gelirler. Birçok Batı dışı ülkede olduğu gibi, bizde de her iki eğilimin de temsilcileri bulunmaktadır. Mesela Namık Kemal, Mümtaz Turhan, Ali Fuat Başgil, Turgut Özal gibi liderler, temelde iyi niyetli olmakla birlikte; gelişen Batı medeniyetinin hazır doktrinlerini tercih ederek Batılı bir toplum ve sistemin oluşmasında rol oynayan "yabancı kültür taşıyıcıları"dır.

Birincilere baktığımızda; Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet, Hasal Ali Yücel, Niyazi Berkes gibi toplumsal öncülük konumuna ulaşmış; Batı''nın dünya görüşünü çok net olarak benimsemiş olarak Batı''nın gönüllü temsilcileri olan fikir ve edebiyat adamlarıdır. Bunlar, sadece Batı''nın düşünce ve sistemini almakla kalmamış; toplumun kökleşmiş inanç ve geleneklerinin de geçersizliğini iddia ederek, yabancı bir medeniyet tercihinde bulunmuşlardır.

Her iki grupta da hakim olan şey; asıl ihtiyaç duyulan fikir ve sistemlerin bir tez halinde ve toplumu bütünüyle kuşatıcı şekilde var olmayışıdır. Burada, ikinci gruba; o günkü şartlar ve hakim siyasi sistemlerin etkilerini de dikkate alarak, haksız eleştiriler yöneltmemenin gereğine inanıyorum. Ama, orijinal bir kültür hareketi ve yaklaşımı içerisinde olmadıklarını da açıklıkla söylemek durumundayım.

İçinde yaşadığımız günler, bir türlü oluşturulamayan yerli düşünce ve yapılanma hareketlerinin eksikliğini açıkça göstermektedir. Bunda, öncelikle kendine tam olarak güvenemeyen "psikolojik yetersizlik" duygusunun hakim olduğunu belirtmek durumundayım. İkinci olarak, sosyal yapı tahlili ve gelecek planlaması noktasında, ciddi bir ilmi çalışma grubunun eksikliğini dile getirmek gerekir. Kişisel çalışmalar bulunmakla birlikte, kapsamlı ve ekip çalışması halinde, sosyal yapı tahlillerinin eksikliğini ifade etmek doğru olur.

Elbette ki bu tür çalışmalar, bütün dünyada önder stratejistlerin ve bu tür çalışmalara destek olan finansörlerin varlığı ile gerçekleşmektedir.

Bugün dünyada hakim felsefe, doktrin ve programların; ya devlet politikaları veya özel firmaların oluşturdukları vakıf imkanlarıyla desteklendiği görülmektedir. Doğru olan da budur. Bir toplumun kaderi, elbette ki rastlantıların ve tesadüflerin eline bırakılamaz. Her toplum, kültürel kaderini kendi elinde tutmak zorundadır. Bunu sağlamanın yolu da, bilim ve strateji gruplarını en iyi şekilde desteklemek ve onların, toplumun önünü açabilecek hayati projeler hazırlamalarına destek sağlamakla mümkün olur.

Ümit ederiz, ülkemizin yetki ve mali güç sahibi insanları; artık gelecekleri ile ilgili çok önemli sorumlulukları olduğunu hatırlarlar.

23 yıl önce
Kültür taşıyıcılar ve sosyal gerçekler
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler