Aşk burcunun zirvesi

04:0020/12/2025, samedi
G: 20/12/2025, samedi
Serdar Tuncer

“Ba’d ez vefât türbet-i mâ der zemîn mecûy Der sînehâ-yı merdüm-i ârif mezâr-ı mast” “Öldükten sonra kabrimizi toprakta aramayın Zira bizim kabrimiz âriflerin gönüllerindedir.” Ölmeden evvel ölmenin sırrına eren zatlar ölümle ölmezler sadece mekan değiştirirler. Onlar için ölüm bir son değil; bilakis kesretten, mâsivadan, beden kaydından kurtularak hakiki manada hür olmaktır. Topraktan geldik toprağa gideriz diyenlerin kabri topraktadır; Allah’tan geldik Allah’a gideriz diyenlerin, ötesi bu deyişin

“Ba’d ez vefât türbet-i mâ der zemîn mecûy

Der sînehâ-yı merdüm-i ârif mezâr-ı mast”

“Öldükten sonra kabrimizi toprakta aramayın

Zira bizim kabrimiz âriflerin gönüllerindedir.”

Ölmeden evvel ölmenin sırrına eren zatlar ölümle ölmezler sadece mekan değiştirirler. Onlar için ölüm bir son değil; bilakis kesretten, mâsivadan, beden kaydından kurtularak hakiki manada hür olmaktır. Topraktan geldik toprağa gideriz diyenlerin kabri topraktadır; Allah’tan geldik Allah’a gideriz diyenlerin, ötesi bu deyişin hakkını vererek yaşayanların kabri âriflerin gönülleridir.

27 Cemâziye’l Âhir 1447 Hz. Pir’in şeb-i ârûs’unun 752. yıldönümü idi. Bu vesile ile on sene kadar evvel yazılmış bir yazıyı okurun irfanına, âriflerin gönlüne emanet ederim.

Hz. Mevlânâ’yı sevmeyenimiz de yok gibidir, tanıyanımız da…

Sevmeyenimiz yoktur diyemiyorum, vardır. İyi ki de vardır. Bir velînin münkirinin olmayışı eksiklik olarak görülmüş zira. Velî, her hâli ile Allah Rasûlü’ne mutâbaat derdine düşmüş adamdır. O’nun (s.a.s) dahi inkâr edicileri varken O’na benzeme derdindeki bir zâtı herkes sevip kabul ediyorsa orada bir problem var demektir. Sevmeyen sevmesin bize gam değil. Merhum Tuğrul Bey hocamın ifadesi ile söyleyelim haydi: “Muhabbet her gönle tenezzül etmez.”

Biz, Allah bir kulunu severse ona sevdiklerini sevdirir deyip, Mevlânâ’lara muhabbet edişimizi Rabb’imizin bize bir lütfu bilir, seviniriz, severiz. Sevemeyen nasipsizliğine yansın. Bunu fark edebilmek de ayrı bir nasip gerçi. Neyse...

Tanıyanımız yok gibidir meselesine gelelim. Tanımak bilmekten öte. Tanıdığınız birisini zaten bilirsiniz de, bildiğiniz herkes için tanıyorum diyemezsiniz. Bilmenin dahi dereceleri var; ilme’l yakîn, ayne’l yakîn, hakke’l yakîn demişler. Bilmek, görmek ve olmak diye özetleyebileceğimiz şekilde tasnif etmişler bilmeleri. Aşk nedir diye sormuşlar, Hz. Pîr’e de ‘ben ol da bil’ demiş hani. Onun gibi. Ortada bilen kalmayacak, bilinenden gayrı bir şey kalmayacak ki, gerçek mânâda bildim diyebilesin. Sen kalmayacaksan kim bildim diyecek? Derin sular, söze gelmez, geçelim.

Tanımak, o olabilenlerin işidir, o da nasibi kadar, sadrı kadar, lûtfedildiği kadar diyelim. Ama bilenimiz de neredeyse yok Hz. Mevlânâ’yı. İsmi anıldığında ilk aklımıza gelen sözün ona ait olmadığını birkaç sene evvel öğrendiğimde çok şaşırmıştım. “Gel ne olursan ol yine gel...” den bahsediyorum. Ebu Said Ebu’l Hayr’a, bir diğer rivayete göre de Kazvinî’ye aitmiş bu söz. Galat-ı meşhur lügat-ı fasihten evlâdır, bırakalım bilindiği gibi kalsın diyebiliriz. Sözün manası Hz. Mevlânâ’nın çağrısıyla mütenasip zira. Fakat burada bir başka dert çıkıyor ortaya. Sözün ona ait olmadığını bilmiyoruz, ama mânâsını da anlamıyoruz!

“Namaz yok, oruç yok, her türlü melânet var, yiyelim, içelim, dönelim, sonra da biz dervişiz.” Olur mu? Seven sevdiğine biraz benzer, seven sevdiğinin sözünü tutar diyorsun; gel demiş biz de gidip geliyoruz işte, diyor. Gel diyor tamam da geldiğin gibi dön de diyor mu yâhû! Tanımayınca, bilmeyince bir dolu Hz. Mevlânâ çıkıyor ortaya. Şair, filozof, hümanist... Herkes durduğu yerden seyrediyor Hz. Pîr’i. Bu bir yere kadar mâkul ama Hz. Şems ile muhabbetlerini, kendi aklını taşıdığı yerden seyredip eşcinsellik olarak nitelendiren dahi var, insaf! 

Peki hangi Mevlânâ?

Şiir söylemiş ama sadece bir şair değildir diyebiliriz. “Belh’te kalsaydım sohbet ile söylerdim, buranın halkı şiir seviyor mecbur kaldım şiir söylemeye” diyor. Şiir onun nezdinde o kadar da matah bir şey değil yani. Bir mısraıyla bin şairi satın almaya tenezzül etmez o ayrı. Arayışın sevgisiyle yaşamamış, bulmanın vecdiyle anlatmış bildiklerini. Filozof diyemezsin. Felsefeciler binlerce kat perdeyi tek tek aralayarak bir hakikati bulma derdine düşmüşler. Hz. Mevlânâ bulduğu hakikati sözlerden, hikâyelerden perdeler arkasına gizleyerek anlatmış. Nesini kıyaslayacaksın? Şairliğini bir yere kadar, felsefî derinliğini filozof olmadığını mutlak ifade şartıyla kabul edebiliriz. ‘Hümanist Mevlânâ.’ İşte orada dur!

Mevlânâ’ya hümanist diyorsan ya sayı saymayı bilmiyorsun ya dayak yememişsin. Hümanizmanın ne olduğunu hiç olmazsa wikipedia ölçeğinde bilen birisi, bırakınız Hz. Mevlânâ’yı, herhangi bir Müslümana dahi hümanist denemeyeceğini bilir. Aldığı her nefeste Allah rızâsını mihenge koyan bir tasavvurun insana bakışı da bellidir. Sevgide ve buğzda ölçümüz tek: Allah için! Hangi Mevlânâ sorusunun cevabını bırakalım kendisi versin Hz. Pir.

“Ben ömrüm oldukça Kur’ân-ı Kerîm’in kölesiyim.

Muhammed Mustafa’nın ayağının yolunun tozuyum.

Kim bundan başka bir söz naklederse benden

O sözden de da’vâcıyım o sözü söyleyenden de!”

Âlim, ârif, Hakk dostu. Hz. Mevlânâ budur, ötesi olabilir ama gayrı değil!

#aktüel
#hayat
#Serdar Tuncer