|
Benim hâlâ umudum var

Malatya’da bir güzel restoranda yemek yiyoruz. Yemekler enfes, çeşit gani, lezzet şahane. Hacı Baba Sinan Et Lokantası. 1942’den beri hizmet veriyor. Hacı Baba’nın babası bir el arabasında yemek satarak işe başlıyor, sonra zamanla dükkan açıyorlar, şimdi üçüncü kuşak dede mesleğini devam ettirerek hizmet etmeye devam ediyor. Hacı Baba’nın torunu Sinan Saygı kardeşimle sohbet ediyoruz yemek yerken. Duyduklarımı yazmam lazım diyorum. İyilik böyle çoğalacak zira.

Lokanta ilk açıldığı zaman Mevla bir bereket veriyor, gelenin gidenin haddi hesabı yok, işler tıkırında. Kağıt kebabı, acılı zırh kebabı, Geleli kebabı, kuzu kaburga tamam ama müşteri yemek bitince çay içmek istiyor. Yakında bir çaycı var, oradan söylüyorlar çayı. Ticareti iyi (!) bilenler Hacı babaya diyor ki: “Şuraya bir kazan koysan, çayı da kendin satsan hem iyi para kazanırsın, hem müşteriye hızlı çay ikram edersin.” Gayet makul bir teklif değil mi? Çağın ‘daha fazla, daha çok, hepsi bana’ anlayışına da gayet uygun. Tebessüm ediyor hacı baba, diyor ki: “Çaycının rızkı ne olacak peki? Bize Allah veriyor zaten o da oradan kazansın!” O gün bugün çay dışarıdan geliyor lokantaya. Böyle yaptı diye kazancı azalmamış Hacı Baba’nın bilakis artarak devam etmiş. Nasip diye bir şey var ve bereket diye, bilenler bilir.

Karşıda bir başka lokanta var, işleri Hacı Baba kadar iyi değil. Biraz yüklenseler adam kapatıp gidecek belki, daha çok kazanacaklar. Ama hayır! Tam tersini yapıyorlar. Hacı Baba her gün kendi işleri rahatlayınca koşuyor rakip firmaya, ya fırının başına geçiyor, ya bulaşık yıkıyor, yardım ediyor yanındakilerle birlikte. Onu bitirirsem ben daha çok kazanırım demiyor, o kazanmaya devam ederse ben de kaybetmem diyor. Rezzak’a imanı var Hacı Baba’nın, ötesi rızık peşinde koşmuyor, Rezzak derdine düşmüş. O dünyaya sırtını döndükçe dünya peşi sıra koşuyor. Böyledir bu işler. Hani efendimiz s.a.s. bir gün bir sahabi efendimize demişler ki: “Şu dağa doğru koş ve gölgeni yakala!” Koşmuş sahabi, gölge önde kendisi arkada, nefes nefese ama yetişmek ve yakalamak ne mümkün. Tebessüm ediyor Allah Rasulü, şimdi bana doğru koş, buyuruyor. Bu kez gölge önde sahabi arkasında, efendimize doğru koşuyorlar. Buyuruyor ki alemlerin efendisi: “Bu gölge dünyadır. Siz onun arkasında koştukça benden uzaklaşırsınız ama ona yetişemezsiniz. Yönünüzü Allah ve Rasulü’ne doğru dönerseniz o sizin arkanızdan gelir!” Ne büyük hikmet!

Çağın dayatmalarına, postmodernitenin öngörülerine, kapitalizmin vahşi şartlarına, rasyonalitenin olmazsa olmazlarına eyvallahı yok Hacı Baba’ların. Onlar Alemlerin rabbine iman etmişler; berekete, nasibe, zekatın malı eksiltmeyeceğine, biriktirdikçe azalan malın verdikçe çoğalacağına inanıyorlar.

Erzurum’da Temelli Kıraathanesinde benzer bir durumla karşılaşınca çok mutlu olmuştum. Kitapları, satranç köşesi, aşıkları, orta alanda sobası ile kelimenin tam anlamıyla bir kıraathane. 1959 yılında kurulmuş, Temel Temelli, oğlu Kıyasettin Bey ile birlikte kurmuş, şimdi evlatları işletmeye devam ediyor. Yener temelli ile çaylarımız yudumlayarak sohbet ederken dinlediklerimi unutamam. Kıraathanenin kendisinden sonra nasıl işletileceğine dair maddeler halinde bir manifesto bırakmış merhum Kıyasettin Amca. Hayatı boyunca bu işi hiç yapmamış birisi o maddelere riayet etse kıraathaneyi bihakkın işletmeye devam edebilir. Dükkanın ne zaman nasıl açılacağından tutun, bardakların nasıl yıkanacağına, masaların nasıl temizleneceğinden ezan okunurken müziğin kapatılması gerektiğine kadar her bir şey yazılı. İki madde çok mühim ama. ‘Devamlı gelen müşterinin çayı nasıl içtiğini öğrenin her defasında sormayın!’ Öyle ya; demli mi açık mı, tavşan kanı mı paşa çayı mı, limonlu mu şekersiz mi, öğrenin diyor. Üçüncü kez gittiğinizde çay size göre gelecek, tarif etmenize gerek kalmadan. Bu ben sana değer veriyorum demek, sen benim için vereceğin üç kuruş çay parasından daha fazlasısın, insansın, demek. İkincisi: ‘Para vermeden kalkan müşteriye hesabı hatırlatmayın, bir dahaki gelişinde öder.’ Çok güzel değil mi? Ya unuttu gitti yahut imkanı yok, mahcup etme diyor Kıyasettin Amca. Bayılıyorum ticaretin genel geçer kurallarına meydan okuyan kalp sahiplerine!

Her gece teheccüd vakti elimi açar dua ederim diyor Yener Bey: Ya rabbi bizim çayımızdan içenlere şifa ver, emirlerini yapmaya azık eyle demlediğimiz çayları, içen haramdan uzak dursun… Uzayıp gidiyor dua, abdestsiz demlemem, diyor bir de! Bârekallah!

O böyle anlatırken gönlüme merhum Bandırmalı Ali Amca düşüyor, ah. Mevla rahmet etsin, derecatı âlî olsun. Onu da bir başka yazıda yazalım.

İyilik bitmez, doğruluk kaybolmaz, güzellik sahipsiz kalmaz Anadolu’da, benim hâlâ umudum var.

#Malatya
#Hacı Baba Sinan Et Lokantası
#Anadolu
1 yıl önce
Benim hâlâ umudum var
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak