|
Geride ne kalacak?

‘İnsandan insana şükür ki fark var’ diyen şaire rahmet olsun ve kayıtlara geçsin hâlâ ve ‘iyi ki bilmiyor kalabalıklar yağmura bakmayı cam arkasından.’ Alıp başımızı gideceğiz hepimiz bir gün bu diyardan. Zira dünyaya geldik gitmeye, kalmaya değil. Giderken hepimiz geride bir şeyler bırakacağız. Kimimizin geride bıraktıkları gittiği yerde helakına sebep olacak, kimimizin ise kurtuluşuna vesile.

İnsan ne bırakır geride?

Mal mülk, çoluk çocuk, hayır hasenat, ahlar eyvahlar, dualar beddualar, güzel şahitlikler, gitti de kurtulduklar… Say say bitmez. Geride öyle bir şeyler bırakmalı ki insan; o daha kabre konmadan, ondan önce varıp kabirde onu bekliyor olsun geride bıraktıkları. Hem geride bırakacak hem ondan evvel gidecek varacağı yere, bu nasıl olacak? Arz edeyim.

Bir yetimin başını okşar insan, bir fakirin karnını doyurur, bir güzel dua alır, bir evlat yetiştirir, bir medrese duvarına tuğla koyar, bir talebeye burs verir, bir ihtiyaç sahibinin işini görür, bir nasihat eder; bütün bunlar o insandan evvel varır kabre bekler. Başını okşadığı yetimin duası kabirde başına yastık olur, karnını doyurduğu fakirin tebessümü kandile döner aydınlatır kabri, evladı yaptığı her bir hayırlı işle Fatiha Fatiha ziyarete gelir, bursu örterler üstüne üşümesin diye, aldığı dualar sohbete gelir yalnız bırakmaz kabirde.

Tam tersi de olmaz mı? Olur hem de nasıl! Miras bıraktığı malın hesabını sorarlar, ahlaksız evladın derdini yüklerler sırtına, aldığı beddua karartır, yediği kul hakkı daraltır kabrini, söylediği yalan, ettiği hased yılan çiyan olur sarar dört yanını, Allah muhafaza!

Kimi insan yaşarken yüktür yeryüzüne kimisi öldükten sonra bile yükünü almaya devam eder insanların. Kendisi gitmiştir ama hizmeti yürür. Yazdığı kitap öğretmeye devam eder, yetiştirdiği insan hayra koşturur, yaşadığı hayat yaşıyorum zannedenlere nasihat olur. Ne yapıp edip bir ucundan tutmalı bu güzelliklerin. Malımız varsa hayra harcanmalı, tasadduk edilmeli, duaya vesile eylenmeli; evladımız başarıdan önce ahlaklı olsun şiarıyla yetiştirilmeli, oturup kalktığımız insanlara bizden keduret değil safa sirayet etmeli, gidip geldiğimiz yerlerdeki ahvalimiz insanları iyiye ve güzele davet etmeli, işimizi Müslümanca ve kaliteli yapışımız dilsiz dudaksız tebliğe dönmeli; karınca kararınca, gücümüz neye yetiyorsa, elimizden ne geliyorsa yaparak bizden önce bir şeyler göndermeli bir gün mutlaka varacağımız yere.

Bu yazının yazılma sebebi merhum Muhsin Yazıcıoğlu’dur. Bu yazı okunduğu vakit bir fayda ortaya çıkacaksa, hayrının ortağı Muhsin Yazıcıoğlu’dur. Anlatmaya çalıştığım budur işte: Sen alıp başını gideceksin ama seninle tanışan birinin güzel ahlakını gören birisi bir yazı yazacak ve o yazıdan bir hayır doğacaksa şayet, sen toprağın altında o hayrın ortağı olacaksın.

Merhum Başkan’la yolculuk eden, yanına gidip gelen, birkaç defa sohbetinde bulunan, birkaç bardak demli çayı yudumlayan kim varsa hepsi birden bana bir güven telkin eder nedense. Onlarla iş yaparım, yol giderim, yemek yerim, kavgaya girerim, misafir eder misafir olurum, güvenirim onlara. Bilirim ki yanlış adam onun etrafında pek barınamazdı, o herkesle yola çıkmazdı; oturup kalktığı insanlara ondan bir güzellik mutlaka sirayet etmiştir bilirim ve bu hususta delilim o kadar çoktur ki.

Geçen hafta bir arkadaşla merhabalaştık bir havaalanında. Sima güzel, gözler samimi. Bir çay içimi misafir edelim dedi, hay hay dedim. Söz Muhsin Başkan’dan açıldı, tanışırlarmış, birkaç sohbetinde bulunmuş merhumun, Nizam-ı Alem Ocakları’nda vazife yapmış. Anladım niye sevdiğimi. Daha önce fırıncılık yapıyormuş; hamuru yoğururken dua edermiş: Bu ekmekten yiyen yanlış yapmasın diye. Şimdi havaalanında vazifeli, işinin hakkını vermeye gayret ediyor, insanımıza hizmetin ne olduğunun farkında; sevdadan behresi var, şiirden nasibi. Telsizden bir mevzuyu sordular biz çayımızı yudumlarken verdiği cevap şahane. Sistem insan içindir ama insan kurallar için değildir’in şerhi gibi, bayıldım. Muhsin Başkan’a Fatihalar okudum, dua ettim. Başkan gitti ama geride bıraktıkları içlerinde Başkan’dan bir parça taşıyarak yetmiş iki bin evliya dölü olan mukaddes Anadolu toprağını aşkla mayalamaya devam ediyorlar.

Bizim en sevdiğimiz El-Emin’di. Başkan onu severdi ve bırakın kendisini etrafında bulunanlar bile o eminlikten bir nasip almışlardı. Sevmek sevdiğine benzemektir. Benzemiş, dahası civarını benzetmiş merhum şehit Genel Başkan, gani gani rahmet olsun.

Soru şudur: Biz bu işin neresindeyiz? Bizden geriye ne ve kim kalacak? Kalmayacaksa hayra yarar bir iş ve kimse biz niye varız, ne işe yararız?

#Muhsin Yazıcıoğlu
#Nizam-ı Alem Ocakları
#Anadolu
2 yıl önce
Geride ne kalacak?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık