|
Davos, Greta ve Joker…

Dünyânın siyâsal ve ekonomik patronlarının, sayısız uzman ve gazetecinin de katılımlarıyla destekli olarak toplandığı Davos “zirvesi” aynı zamanda büyük bir şâibenin konusudur. Ekonomik hırs ve çıkarların, her nev’i insânî mâliyeti gözardı ederek merkeze alındığı bir dizi toplantıyı ihtivâ ettiği bilinir. Davos’un başlamasıyla berâber onun ekonomizmine dönük eleştiriler ve protestolar da başlar.

İnsânî unsuru dışlayarak ekonomiyi konuşmanın adıdır ekonomizm. Bu dışlama düpedüz bir dışlama olarak yapılmaz. Önceleme ve dolaylılaştırma olarak yapılır. İnsanların çıkarları mı, ekonomilerin çıkarları mı önceliklidir? Ekonomizm burada şunu söyler: Eğer “öznelliği” önceleyip insanın çıkarları diye başlayıp “nesnel “ ekonominin “icaplarını” dışlarsak, ilk tahlilde kazanıyor gibi gözüken insan nihâî tahlilde kaybedecektir. Ekonomizme göre mutluluğun kaynağı ekonomidir. Duygusal, öznel sâikleri bastırıp nesnel ekonominin önceliklerini tâkip edersek, elde edilecek birikimler, o birikimlerin elde edilmesine katkıda bulunma nispetine göre dağılacaktır. Bu dağılım hak edişler(?) üzerinden olduğu için de bizâtihi âdil olacaktır. Siyâsal âletleri kullanarak yapılacak müdâhaleler ise üzerinden yeniden dağılım yapmak ise ekonominin aklına uygun değildir ve onun işleyişini bozan bir unsurdur. Görünmez ele güvenelim. Laisser faire, Laisser passer …

Modern ekonomilerin başat çelişkilerinden birisi yatırım ve bölüşüm arasındaki dengesizliktir. Daha fazla yatırım demek, daha az bölüşüm; daha fazla bölüşüm demek ise yatırımların azalması demektir. Evet, arada en “optimâl” olan noktayı yakalamak diye de bir şey vardır ama bunu sürdürmek her üretim dönemi için geçerli kılmanın sihirli formülü henüz bulunabilmiş değildir. Bu iki ucun dengeye gelmesi; meselâ belli bir dönem için yatırımların arttırılması; sonraki dönemde ise bölüşümün öncelenmesi II. Genel Savaş sonrası, yâni 1945 ile Duvar’ın yıkıldığı 1991 arasında, hepi topu yarım asır için sağlanabilmiştir. (Her iki eşanlı doyrmak mümkün değil; o hâlde münavebeli olsun dediler zâhir). Merkez sol bölüşüm, merkez sağ ise yatırımcılık husûsundaki öncelikleri temsil etmiştir. Ama 1990’lardan günümüze doğru bu denge bozulmuştur. Neoliberâl ideolojinin veyâ ekonomizmin yükselişi bu dengesizliğin içinde yaşanmıştır. Bölüşümün dışlandığı, yatırımcılığın ise teşvik edildiği bir çarpıklıktır bu. Arz talep dengesizliği de, finansal şişmeler ve büyük kitleleri borçlandırmalar üzerinden giderilmek istenmiştir. Bu çarpıklık, diğeri kadar bile; yâni 45 değil; hepi topu 10-15 sene sürdürülebilmiştir. 2008 Krizi burada yolun sonuna gelindiğini gösteriyor. Bu arada dünyâ gelir dağılımında akıl almaz bir eşitsizlik büyümüştür. Son Davos toplantısından kısa bir zaman evvel OXFAM isimli bir kuruluş dünyâdaki zenginliklerin dağılımındaki çarpıklığı ortaya koyan bir rapor yayınladı. Buna göre dünyâdaki en zengin 26 kişinin servetinin, dünyânın bodrum katında yaşayan 3.8 Milyar insanın varlıklarına eşit olduğu hiçbir tartışmaya mahâl bırakmadan anlaşılıyor. Dünyâ ölçeğinde gelir vergileri düşüyor. Gelirin vergilendirilmesi ekonomizmin günah olarak addettiği, “komünistlik” olarak gördüğü bir husus. Hâlbuki bu rapor ortaya koyuyor ki, gelir vergisi sâdece %1 arttırılsa, dünyâda aç ve eğitimiz çocuk kalmayacak.

Bu çarpık netice ârızî değil, giderek derinleşen bir süreç. Yine OXFAM Raporu gösteriyor ki, bir sene içinde 2200 Dolar milyarderinin serveti 900 Milyarlık; yâni günde 2.5 Milyar Dolarlık bir artış göstermiş. Bu da %12’lik bir artış demek. Aynı zaman zarfında “en yoksulların” varlıkları ise %11 azalmış.

Bir diğer mühim mesele ise tabiatın tahribâtı. insanlık ile tabiatın ekonomik akla kurban edildiği muhakkak. Bu gidişâta karşı insanlığın tepkileri giderek büyüyor. Sosyal medyanın avantajlarını kullanarak onbinleri bir meydanda toplamak ve etrafı yangın çevirmek artık çok kolay. Ekonominin oligarkları bunun farkında. Bir olgu (event) olarak değil bir olay (happening) olarak insan tepkilerini çözümlemek ve yönetmek; yâni mühendisliğini yapmak husûsunda büyük bir mesâfe katettiler. Çünkü, 19 ve 20. Asırlarda olduğundan farklı olarak 21. Asırda “kalkışmanın” (uprising) aklı yok. Nereye çekerseniz oraya gidiyor. Joker filmi hârika tonlama ve fonlamalarla bunu çok net ortaya koyuyor. Nefret ve hınç yönetiyor isyanları. Amaç bir şeyleri kurmak değil; sâdece yıkmak. İnsan Bakunin ve Marx arasındaki tartışmaları hatırlıyor. “Yıkmak; durmadan ve düşünmeden yıkmak” diye yazıyordu Bakunin. “Yerine ne koyacağını bilmeden yıkmak” diye cevaplıyordu Marx.

Evvelâ İlk Günah ve İsa’yı kurban etmek vb günahları işleyen insanı, “Tanrı” değerden düşürdüler. Daha sonra insanı Tanrı’ya uzaklaştırma verip “doğa” üzerinden ölçüsüzce aklayıp yüceltme gayreti içine girdiler. Bu ölçüsüzlüğü taşıyamayıp, bu defâ da “doğa”yı olanca nesnelliği içinde yüceltip insana uzaklaştırma verdiler. Ekonominin tabiatı insan doğasını yoğurup ezdi. Davos’un yıldızlarından olan Greta’nın sendromu bunun en fetiş evresi. Tabiatperestlik (Naturalizm) ile insandan duyulan nefret (homophobia) hiç bu kadar eşleşmemişti. Bakunin’in hayâleti Joker’de dolaşıyor. Joker ise her yerde…

#Davaos
#Greta sendromu
#Naturalizm
#Ekonomi
#Karl Marx
4 yıl önce
Davos, Greta ve Joker…
Bu toprakları bize ve İslâm’a mezar yapmak istiyorlar ama başaramayacaklar!
Ketebe’den üç kitap, yüzlerce suretin sireti
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar