|
Şiddet sarmalı

Demokrasi ve insan hakları güzellemeleriyle düşündürülmek istendiğimiz için Batı dünyâsının aslında sıkı bir polis devleti olduğunu pek çok defâ gözden kaçırırız. Uyumlu, vergisini düzenli olarak ödeyen “beyaz” bir vatandaş için bu tablo elbette farklıdır. Bu durumda polis ile vatandaş arasında pek nâdir temas olur. Kazâra olursa ve polis o kişiye karşı bir miktar kabalaşırsa, vatandaş tarafından uyarılır. Polisiye filmlerde çok sık duyduğumuz; “Ben vergisini düzenli olarak ödeyen bir vatandaşım. Bana bu şekilde davranamazsınız” klişesi polise had bildirmek için kullanılan bir ifâdedir. Tabiî ki bu klişe bir “beyazı” kurtacaktır. Lâkin bir siyâhî veyâ nesebi belli olmayan bir göçmenseniz; hele hele bu aralar bir Müslümansanız, vergisini düzenli olarak ödemiş olmak, polisin sâhibi olduğu şiddet kullanma tekelini sonuna kadar, hattâ ölçüsüz bir şekilde kullanmasına mâni olmayacaktır. Varlıklı bir âileyi bir sebepten dolayı soruşturmak zorunda olan ve bunun için onların mâlikânesine giden polislerin Mr’lı, Miss’li, M’am’li, Sirl’lü konuşmaları “gözyaşartıcıdır”. Ama soruşturma suça batmış bir kenar mahallede veyâ gettoda oluyorsa manzara değişir. Kapılar kırılır, insanlar ağır bir sopadan geçirilir, ağzı burnu kan içinde yere yatırılır, karga tulumba götürülür.

Medeni durum şiddetin topyekûn dışlandığı bir durum değildir. Medenî durum, şiddetin teb’adan alınıp müesses nizâma devredildiği durumdur. Târihçi Weber bunu “şiddet tekeli kurmak” olarak târif eder. Şiddet tekeli meydana getirmek medenî durum için “gerekli” şarttır. Ama yeterli şart değildir. Burada da medenî durumun inceltilmesi meselesiyle karşılaşırız. İncelmiş medenî durum, şiddet tekelinin de inceltilmesi olarak değerlendirilir. Kolluk kuvvetleri şiddeti nerede, nasıl ve hangi ölçülerde kullanacaktır? Sınırların aşılması durumunda “hesap sorma” ve “bedel ödetme” süreçlerinin işlemesi de bu inceltme süreçlerinin karşılığıdır. Bunların sağlam esaslara bağlı olarak kurumsallaşması medeniyetin incelmesi; yâni “tamamlanması” olarak değerlendirilir. Ama her şey burada bitmiyor. İncelme süreçleri ,suç dünyâsının iyi bildiği ve sömürdüğü “medenî boşluklar” olarak da gelişir. Yine klişe polisiye filmlere dönecek olursak, azılı kaatillerin bu boşlukları kullanıp, polisi çâresiz bıraktığı sayısız sahneyi görürürüz. Kurgu da kahraman bir polisin, kendisini engelleyen âmirlerine inat, rozetini ve silâhını iade edip bildiği metodlarla onu tepelemesini ve bizleri rahatlatması üzerine kurulur. Hâsılı modern durum, şiddet tekelinin tornadan geçirilmesi iddiasına rağmen; en geniş karşılığıyla kullanıyorum, “beyazlar” ve “siyahlar” arasında hayâta eşitlikçi bir şekilde geçirilememesi; diğer taraftan da boşlukların kullanılması manâsında ters bir torna işlemine dönüşmesidir. Modern protestoların ve onları bastırma faaliyetlerinin sâikleri bu çelişkilerin uç verdiği durumlarda çalışmaya başlar.

Modernitede şiddet tekeli kurmak, antikitede olduğundan daha hayâtî bir ihtiyaçtır. Çünkü modernlik hem demografik olarak hem de ekonomik olarak bir yoğunlaşma ve merkezîleşmedir. Bu da potansiyel olarak kuralsız yaşamanın (anomi) potansiyellerini verir. Hâlbuki modern üretimin rasyoneli disiplin toplumunu öngörür. Modern dünyâ eş anlı olarak hem disiplinsizliği teşvik eden “kaotik” süreçleri beslerken, hem de disiplini sağlayıcı “nomotetik “şiddet araçlarını geliştirir. Tabii ki bunlar mutlak olarak çıkmaz karşımıza.

İdrâk ettiğimiz, ara durumlar üzerinden oransal farklılar ve baskın durumlardır. Hepsi bu.

Elyevm geç modern durum, üretim disiplinini çözdü. Buna mukabil demografik yoğunlaşma devâm ediyor. Üretim merkez kaç süreçlere evrilirken, demografi, göç üzerinden merkezîleşmeye, yığılmaya devâm ediyor. Modernliğin zirvesinde derin ve koyu bir göçebeliği idrâk ediyoruz. Hâlbuki sanayi disiplini çift yanlı bir merkezîleşmeydi. Şimdi dengesiz bir tabloyla karşı karşıyayız. Üretim disiplininden kopmuş büyük bir kitle var. İş dünyâsı geçici, esnek sıfatlamalarla tanımlanan, belirsizlikler ve güvencesizlikler üzerinde savrulan büyük bir kitle bu. Tutunduğu başlıca alanlar “kültürelleşmiş” hizmetler sektörü. Yegâne barışı ise turizm. Plâstik bir barış bu. Onun dışında öngörülemez kültürel savaşların alanı. Kamusal alanların ekonomik olmaktan çıkıp demografik yığılmalar üzerinden kültürelleşmesi sayısız fay hattı meydana getiriyor. Alınganlıklar ve kırılganlıklar had safhaya çıkıyor. Demografi ve ekonomi arasında yaşanan büyük dengesizlik bizzat medenî durumu tehdit ediyor. Medeniyet bir sukûnet hâlidir. Sâkinleri olmadan başarılamaz. Medeniyet elyevm, postmodern bir asabiyyenin baskısı altında. Kavga sâdece göçerlerle müesses nizam arasında değil; aynı zamanda yarı yerleşiklerle, göçerler arasında zuhûr ediyor. Eğreti yerleşmeler üzerinden tutunumsuz kalmış, dışlanmış , ezilmiş, her an azgınlaşabilecek bir kuvvet bu. Bir Joker’ler ordusu ile karşı karşıyayız. Ümrân ise gelenleri yaşatacak bir şey sunamıyor onlara. Şiddet kullanma refleksi tek sermâyesi..

Salgın, hizmetler sektörüne çok ağır bir darbe vurdu. Bakalım toparlanabilecek mi? Eğer bu olmazsa şiddet sarmalının işleyeceğini, kavgaların büyüyeceğini öngörebiliriz. Bedeli de, mutad olduğu üzere faşizmlerce bastırılması olacak; ama bu defâ tekno-faşizmlerle…

#Demokrasi
#İnsan hakları
#Modernite
#Salgın
4 yıl önce
Şiddet sarmalı
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…