|
Anneler bu işin neresinde?

Kürt meselesinde çözüm yolunda yeni ve olumlu bir iklimin etkileri ortaya çıkmışken, süreci bir rövanş ve tahrik havasına sokarak sabote edecek her türlü yaklaşımdan uzak durma gereği kendini her fırsatta hatırlatıyor.

Kabul edelim ki, 25 yıl boyunca sürdürülen bir çatışma ortamının sonucunda ortaya çıkan tablo taraflaşmanın sadece iki karşıt aktör arasında sınırlı kalmadığını ve bu sürecin devamı veya bitişinin de sadece bir-iki aktörün oluruyla sonuçlanamayacağını gösteriyor.

Kameralara kendini sorunun tek muhatabı gibi poz verenlere bakıp kimse aldanmamalı. Sorunun çözümünde kendine seveceği, beğeneceği dört başı mamur bir muhatap seçen bir yaklaşımın da bir sonuç vermediği ortada. Muhatap da, sorun da, çözüm de aslında bir “realite” olarak bir noktadan sonra kendini dayatıyor. O noktadan sonra kimse bir realiteyi beğenmezlik lüksüne sahip olamıyor. Nefret ettiklerinizle bir sorunun çözümü için görüşmek zorunda kalabilirsiniz.

Esasen düşmanlıkta da nefrette de itidali elden bırakmamanın hikmeti böyle zamanlarda ne kadar da ayan beyan ortaya çıkıyor! Toplum olarak da devlet söylemi olarak da ne yazık ki ne sevgimizi ne de nefretimizi ölçülü bir biçimde ortaya koyamıyoruz. Vatanperverliğimiz veya milliyetçiliğimiz bir tür megalomani ve sosyopati üretmekten geri duramıyorken düşmanın eninde sonunda insan olduğunu ve aramızdaki düşmanlığı üreten şeyin eninde sonunda değişebilir, ortadan kalkabilir bir neden olduğunu hiç düşünmek istemiyoruz. Bu tarz düşmanlıklardan Allah''a sığınmak lazım -ilkelere değil özcü-ırkçı-sabit bir nedene dayalı husumetlerden…

25 yıl boyunca orta alanda devam eden çatışmanın yan sonuçlarından biri de bu çatışmalarda ölenlerin anneleriydi. “Şehit anneleri” bu çatışma sürecinin bir sonucuydu ama bir noktadan sonra savaşın en güçlü nedenlerden biri gibi sunulmaya başladılar. Gözü yaşlı annelerin göz yaşartıcı acıları, intikam arzulayan çığlıklarının savaşa ikna edemeyeceği kimse yok gibiydi.

Her iki tarafın savaş lobisi için bundan daha iyi bir propaganda malzemesi olamazdı. Bu esnada savaşı sürdürenler için bu gözü yaşlı annelerin acıları, başka ölümleri daha da kutsallaştıran, başka ölümler üretecek savaş ortamını çaresizce sürdürmenin kutsal mazereti gibi sunuldu. Savaşın kurbanları bir anda savaşın sahipleri haline geldiler.

Bu tabii ki bedeli ağır ödenen bir propaganda idi ve aslında çözümü üretebilecekleri halde savaşı sürdürenler için annelerin gözyaşının hiçbir önemi yoktu. Onlar gerçekten bir annenin gözyaşını önemsiyor olsalardı başka anneleri ağlatmamanın derdine düşerlerdi.

Annelere işin içine duygusal yoğunluk katarak çözümü zorlaştıran bir malzeme olarak başvuruldu hep. Sevgiyi ve barışı özendirmek için değil, nefreti ve intikamı ön-plana çıkarmak, savaşla doğrudan ilgili olmayanları savaşın kutsallığına inandırmak için yani…

Oysa anneler bu işin sadece kurbanıydılar ve bu kurbanlığın telafisi asla intikam olamazdı. Bugün açılımın bu duygusal boyutla desteklenmesi yine de süreç içinde olayın ne kadar dalbudak salmış olduğunu bir kez daha hatırlatmış olmalı.

Süreç zannedildiğinden çok daha fazla dalbudak salmış durumda gerçekten de. Geçen günkü yazımızda sorunun başlamasından itibaren geçen 25 yıl içinde Türkiye''nin nasıl bir demografik ve sosyolojik değişimden geçmiş olduğunu anlatmaya çalıştık. Herkesin süreci basite alıp kendi dar zaviyesinden ele alması da bu karmaşıklığın hem sonucu hem nedenlerindendir.

Bu arada Bahçeli ve Baykal''ın Türkiye''nin yaşamak zorunda olduğu ve eninde sonunda yaşayacağı sürece yardım etmek ye-rine popülist bir söylemle hareket etmesi siyaseten ve kısa vadede kârlı görünse de bu sürdürülebilir bir politik kâr olmayacaktır.

Bu aşamada bile Bahçeli ve Baykal, daha iyisini üretebilecekleri halde işin kolayına giderek bu malı, bu popülist-işportacı söylemi üreterek kendi siyasi tabanları nezdinde ilerici-geliştirici bir misyon yüklenmekten geri durmuş oluyorlar.

Siyaset pazarı bu, tabii ki özgürlükçü bir mantıkla çalışmalı, isteyen istediği malı üretip satabilmeli. Ve elbette siyaset pazarında bugün sundukları malın bir alıcısı çıkabilir, çıkacaktır da, ancak bu malın hiçbir kullanışlılığı olmadığının, hatta zehirleyici ve tüketici olduğunun anlaşılması uzun sürmeyecektir.

15 yıl önce
Anneler bu işin neresinde?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi